Ağlama artık, diyerek Süsen'in yüzüne uzandı elleri.
—Üzüldüğüm için değil ki.
—Neden o zaman?
—Çünkü uzun zamandır ilk kez mutlu hissediyorum. Çok tuhafmış.
Ömer gülümsedi. Kızı tekrar kollarının arasına aldı.
—Derse de geç kaldık. Geri dönmenin anlamı yok, ektik artık. O zaman sana kahve sözümü tutayım mı?
—Tamam, dedi Süsen Ömer'in kollarından ayrılırken. Ama önce yüzümü yıkasam iyi olur. Lavaboya gidiyorum.
—Tamam. Kafeteryada bekliyorum seni.
Süsen tam arkasını dönmüş gitmek için adımlamıştı ki Ömer "Süsen" diye seslenip kızın bileğini kavradı ve kendine dönmesini sağladı.
—Efendim?
Ömer birkaç saniye Süsen'e baktıktan sonra:
—Çabuk dön,dedi.
Kız gülümsedi.
—Ömer şuraya gidiyorum iki dakika sürmez.
—Olsun,çabuk dön.
Kafasını salladı genç kız ve ayrıldı. Ömer yaşadıkları ana inanamıyordu hala. Sanki her şey bir hayaldi. Gerçek olduğuna inanması için Süsen'in yanında olmasına ihtiyacı vardı.
Süsen kafeteryaya geldiğinde Ömer kahveleri almış, koltuklardan birine geçmişti bile. Kız yanına oturunca "Daha iyi misin?" diye sordu. "Evet, iyiyim artık. Merak etme." "O zaman al bakalım" dedi Ömer ve elindeki kahvelerden birini Süsen'e uzattı.
—Süsen seni üzmek istemiyorum ama sormam lazım. Bu çocuğun seninle derdi ne? Aşık mı sana nedir yani? Kafayı takmış.
Süsen'in yüzü düştü.
—Ömer artık Kaan'dan bahsetmesek olur mu?
—Tamam tamam, sen yeter ki asma o güzel yüzünü. Sormadım say, dedi Ömer Süsen'in isteğine karşılık. Doğruydu, şimdi aralarında bambaşka bir şey vardı. Ve bu bambaşka şeyde üçüncü kişilere yer yoktu. Kız hakkında merak ettiği öyle çok şey vardı ki ama şu an kızın yüzüne bakarken hepsi buhar olup uçuyor, Ömer ne soracağını ne söyleyeceğini seçemiyordu. Süsen'in durumu da Ömer'den farksızdı. Her şey o kadar yeniydi ki ne konuşsalar ikisi de bilemedi. Konuşmasak da olur onunla susmak da güzel, diye düşündü Ömer ve kızın yüzünü incelemeye devam etti. Süsen başını eğdi o an ve saçlarından bir tutam yüzünün önüne geldi. Ömer'in parmakları istemsizce saçlarına gitti kızın. Yüzünü görmesine engel olacak hiçbir şeyi istemiyor gibiydi. Saçlarını kulağının arkasına doğru sıkıştırdı. Bu ufak temasla Süsen'in içi titredi ve gözlerini hızla Ömer'in gözlerine sabitledi. "Çok güzelsin" dedi çocuk. "O kadar güzelsin ki, bütün gün hiçbir şey yapmasam sadece sana baksam yine de yeterli gelmez." Ömer böyle biriydi. Herhangi bir olay yaşadıklarında nasıl ki aklından geçenleri açıkça söylemekten çekinmiyorsa duygularını gizlemeye de gerek duymuyordu. Süsen'in güzelliği sürekli övülmeli, tekrar tekrar dile getirilmeliydi. Biraz önce ağlayan gözleri duyduklarıyla ışıldadı kızın. Tam o anda zil çaldı.
—Sınıfa gidelim mi, dedi Süsen.
—Olur kalkalım.
Koridorda yan yana sessizce yürüyorlardı. Sonra Ömer Süsen'e döndü ve:
—Dün sahile gidelim demiştim ama kabul etmemiştin. Bugün müsait misin bari?
—Dün işim vardı Ömer, o yüzden biliyorsun.
Çocuk yürümeyi bıraktı. Çocuğun durmasıyla kız da ne olduğunu anlamak için durdu. Ömer gözlerini kısmış Süsen'in yüzüne bakıyordu. Yüzünde "Ne yaptığını biliyorum" diyen bir sırıtış vardı.
—Hayır bilmiyorum. Bence işin yoktu. Sırf beni süründürmek için yaptın.
—Ömer ne alakası var? Ben meşgul olamaz mıyım yani?
—Olabilirsin ama dün değildin biliyorum.
—Tamam doğru. Biraz da sen benim peşimden koş diye yaptım. Mutlu musun?
Ömer güldü.
—Mutluyum. Çok mutluyum hem de.
Kız Ömer'le konuşurken sürekli afallıyordu. Çocuk hislerini söylemekte o kadar açık davranıyordu ki her söylediği şeyle Süsen'in kalbinin ritmi değişiyordu. "Benimleyken mutlu, çok mutlu öyle mi?" diye düşündü. "Ben de çok mutluyum. Ömer'le geçirdiğim her an çok mutluyum."
—Eee, cevap vermedin.
—Ne?
—Sahile diyorum. Gidelim mi çıkışta?
—Iıı, şey ben de onu düşünüyordum da işim var mı diye.
—Dünkü gibi bir iş mi, diyip güldü Ömer.
—Ya Ömer! Tamam, dün sana kızgındım o yüzden işte. Bugün işim yok çıkışta gidebiliriz.
Derken sınıfa geldiler. İçeri girdiklerinde onları ilk fark eden Tolga oldu.
—Bu Ömercikle Süsi kavgalı değil miydi ya? Ne ara barıştınız gençler?
Sonra yanında oturan Kaan'a döndü.
—Sevgilin Ömer'le takılıyor Kaan bir şey yapmayacak mısın, ne bu rahatlık?
Kaan dişlerini sıktı sadece. Bir şey demedi.
—Bir dakika bir dakika. Bu Kaan sınıfa geç geldi. Geldiğinde de dudağı patlamıştı. Siz ikiniz hiç gelmediniz. Süsen için dalaştınız herhalde. E iyiymiş, diyip güldü Tolga.
Ömer gözlerini kapatıp hasbinallah dedi.
—Hee, dalaştık. Bir tur da seninle dalaşayım mı, ister misin?
—Olur Ömercik. Hır güre hayır demem beni biliyorsun.
—Tolga bugün o kadar mutluyum ki sen bile moralimi bozamazsın, diyip sırasına oturdu Ömer.
—Kuzen iyi misin, dedi Oğulcan.
—İyiyim kuzen. Şu iki sevimsizi görmesem daha da iyi olacağım da, dedi Ömer yan sıraya dönerek.
—Hee, iyisin yani. Derste de yoktunuz. Süsen'le aranızı iyice düzelttiniz öyle mi?
Ömer güldü.
—Öyle. Sevgilim artık, dedi fısıldayarak.
Oğulcan heyecanla ayağa fırlayıp "Ne, nasıl, ne zaman?" diye bağırmaya başladı. Herkes onlara dönmüş bakıyordu Süsen de dahil. Süsen tahmin etti ne konuştuklarını. Ömer'in gözleri bir Süsen'de bir Oğulcan'daydı. "Lan oğlum otur! Otur şuraya!" diye kolundan çekiştirip sıraya oturttu.
—Oğulcan seni daha çok seveceğim de o kadar yaygaracısın ki oğlum. Hiçbir şey anlatasım gelmiyor sana. Az sus az.
Oğulcan fısıldayarak:
—Ömer heyecanlandım ne yapayım?
—Lan ben bu kadar heyecanlanmadım. Heyecanlandım da büyük tepkiler vermedim yani.
Oğulcan Ömer'e iyice yaklaşıp
—Bayağı da hızlıymışsın. Siz daha dün barıştınız. Vallahi ben Harika'yla sevgili olacağım diye girmediğim şekil kalmadı.
Ömer güldü. Gözleri Süsen'deydi. Derken ders başladı ve günün kalanını bu şekilde geçirdiler.
Çıkışta Ömer Süsen'in toplanmasını beklerken Oğulcan yanlarına geldi.
—Kızlar nerede Oğulcan?
—Onlar çıktılar. Aybike'nin alacağı bir şeyler mi ne varmış. Biz de gidelim hadi.
—Yok biz Süsen'le sahile gideceğiz. Siz gidin, dedi Ömer.
O arada Harika geldi.
—Oğulcan hadi, gitmiyor muyuz?
—Wonderful'um Ömerler sahile gidecekmiş biz de onlarla gidelim mi? Ha Ömer, biz de gelelim mi?
—Oğulcan sen benden ayrı bir şey yapamıyor musun oğlum? Siz de birlikte gidin ne alaka yani.
—Ya ben double date olur diye dedim. Süsen sen bari şu sevgiline bir şey söyler misin? Birlikte takılırız işte.
Harika şaşkınlıkla lafa atladı.
—Bir dakika bir dakika. Şimdi siz birlikte misiniz? Canım abim ve sen. Şaka mı bu?
—Niye şaka oluyormuş? Sevgiliyiz doğru, dedi Ömer agresif bir şekilde.
—Ne bileyim çok şaşırdım abicim, dedi Harika son kelimeyi bastırarak.
—Neyse gençler konudan sapmayalım. Biz de gelelim değil mi Süsen, dedi Oğulcan.
Olmaz desin diye kaşlarını kaldırıyordu Ömer hayır anlamında. Süsen arada kaldı ama:
—Tamam gelin. Yürüyeceğiz zaten.
Ömer kızın cevabını duymamış olmayı dileyerek gözlerini kapattı.
—Tamam hadi, dedi Oğulcan sevinçle ve Harika'yla birlikte önden çıktılar. Onlar çıkınca Ömer Süsen'e döndü:
—Niye hemen olur diyorsun Süsen?
—Ne olacak Ömer, gelsinler işte. Oğulcan
çok hevesliydi. Kıramadım.
—Ne demek kıramadım? Ben seninle yalnız kalmak istiyordum ama. Seninle sohbet etmek istiyordum. Şimdi bu herifin muhabbetini dinleyeceğiz bütün gün.
Süsen tebessüm etti ve Ömer'e doğru
adımladı:
—Bundan sonraki bütün günler bizim Ömer. Yine konuşuruz, hep konuşuruz.
Kırılmasınlar olur mu?
—Tamam tamam. Olur dedin zaten bir kere, buradan dönmez.
—Hem fena mı belki sen de Harika'yla daha iyi anlaşmaya başlarsın.
—Yok benim hiç öyle bir planım yok Süsen. Bu itişmeli halimizden devam biz. Zorlamaya gerek yok. Hadi çıkalım beklemesinler.
Ve dört genç sahile doğru yol aldılar. Harika ve Oğulcan yanyana muhabbet ediyor, Oğulcan yine komik bir üslupla Aybike'yle geçenki kavgalarını anlatıyordu. Süsen ve Ömer ise pek konuşmuyor, Oğulcan'ı dinliyor gibi yapıyorlardı. Yürürken Ömer'in parmakları arada Süsen'inkilere değiyor, ikisi de geri çekilmiyordu. Ömer ne bu teması bozacak kadar uzaklaştı, ne de elini tutacak kadar yaklaştı kıza. Uzun zamandır biriyle birlikte değildi ve ilk günden abartmak istemiyordu. Nerede durması gerektiğinden emin değildi. Kız rahatsız olsa söylerdi herhalde ama Ömer kızı rahatsız etme fikrinden bile nefret etti. O yüzden bu dengede ilerlemeye karar verdi. Sahilde ilerlerken Oğulcan balonları gördü.
—Harika bak ödüllü atış oyunu var. Senin için yarışayım mı? Çok iyi vururum ben.
—Aman yanlışlıkla bize falan ateş etme de .
—Ya neden öyle diyorsun hadi gel de sevgilinin yeteneklerini gör bakalım.
—İyi tamam, geldim.
İkisi Ömer ve Süsen'i geride bırakıp oyunun olduğu alana koştular. Onlar gidince Ömer "Sonunda."dedi.
—Anlamadım?
—Sonunda diyorum yalnız kalabildik. Beş on dakika sürer ama olsun bu da bir şey.
Süsen güldü.
—Tamam yalnızız. Peki şimdi ne olacak?
Ömer bir teklifte bulundu.
—Birbirimize sorular soralım. Daha iyi tanımak için yani.
—Tamam kabul. Senin fikrin olduğuna göre sen başla. Aklında sormak istediğin bir şeyler var sanırım.
—Tamam basit bir şeyle başlıyorum o zaman. En sevdiğin renk?
—Hımm. Galiba turuncu. Turuncuyla bir şeyleri boyamayı çok severim.
—Boyamak derken nasıl yani? Resim falan mı çiziyorsun?
—Evet yani kendi çapımda çizimlerim var. Turuncu ve sarıyı da çok sık kullanırım. Peki senin en sevdiğin renk ne?
—Yeşil. En çok yeşili severim ben. O zaman en sevdiğin hayvan?
—Tilki.
—Tilki mi? Neden?
—Bilmem. Çok güzeller. Hiç canlı tilki görmedim tabi ama. Çok güzeller. Bir de... Bir de küçükken babam bana Küçük Prens'i okumuştu. Belki ondan. Küçük Prens'in tilkisinden dolayı da olabilir. Neyse seninki ne peki?
—Köpekleri severim herhalde. Özellikle sevdiğim bir hayvan yok. En sevdiğin yemek?
—Yemekten sayılır mı bilmem ama babam dünyadaki en güzel patatesli yumurtayı yapardı. Bazen onun tadını çok özlüyorum. Kendim yapıyorum ama hiç onunki gibi olmuyor.
Kız duraksadı.
—Sürekli babamdan bahsetmeye başladım galiba, değil mi? Üst üste geldi tuhaf oldu.
—Bunları anlatmaya çekinmene gerek yok Süsen. Seni dinlerim biliyorsun. Babanı çok mu özlüyorsun?
—Evet özlüyorum. Yani yılda bir kere belki görüyorum onu. O zaman da çok meşgul oluyor zaten. Yine de birlikte vakit geçiririz. Bana patatesli yumurta yapar yanımda kaldığı sabahlar.
Süsen güldü ve devam etti:
—Bir de pişirdiği her şeyi övmeye bayılır.
Kız sustu. Gözleri dolmuş gibiydi. Ömer ne demeli bilemedi.
—Ben de ailemi çok özlüyorum. Annemi, babamı... Abimi.
Anneni, babanı... Abini. Abini. Süsen kafasında Ömer'in kurduğu cümleyi tekrar ederken Oğulcan ve Harika çoktan yanlarına gelmişti bile.
—Süseeen! Süsen, sana diyorum.
—Iııı, şey ben dalmışım da ne demiştin?
—Oğulcan diyorum benim için bu peluş ayıyı kazandı. Gerçi sevimsiz bir şey ama Oğulcan'ın hediyesi diye saklayacağım artık.
Güldü Süsen.
—Harika bir kere de mızmızlanmasan olmaz, değil mi?
—Aman ne mızmızlanması. Bak ne diyeceğim. Bize kalmaya gelsene bu akşam. Yani, evim eskisi gibi değil biliyorsun. Biraz küçük ama dert etmezsin herhalde. Gerçi sevgilinin yaşadığı yer de kümes sonuçta.
Süsen bir an panikledi. Ömer'i yanlışlıkla bile olsa kırmak istemiyordu. Çocuk alındığı zaman iletişime o kadar kapalı oluyordu ki toparlaması çok zor oluyordu. Kaan'la şu saçma sapan olayı anlatmak için bile akla karayı seçmişti. Hızlıca lafa girdi:
—Harika neden dert edeyim, etmem.
—Ne bakıyorsun Ömer ilk geldiğimizde Süsen'le dalga geçmiştik hatırlamıyorsun sanki.
—Harika güzel giden her şeye böyle çomak sokmak zorunda mısın, diye sinirle çıkıştı Ömer.
—Tamam Ömer. Harika olmayan bir şeyi söylemedi sonuçta. Yaşandı bu. Bunun için de özür dilerim. O zamanlar bazı şeylere daha sığ bakıyordum belki de.
Ömer kızın gözlerine baktı. O gözlerde samimiyeti, içtenliği görüyordu. Özür dilerken gerçekten pişman olduğunu görüyordu.
—Özrün kabul edildi. Unuttum bile, dedi çocuk.
—Nasıl? Nasıl ama Ömer sen... Sen sana yapılan hiçbir yanlışı unutmazsın. Öyle kolay kolay da affetmezsin kimseyi.
—Affettim Süsen. Seni affetmek o kadar da zor değil galiba. Gözlerine bakınca affediyorum.
Süsen kocaman gülümsedi Ömer'e.
—Teşekkür ederim, dedi fısıldayarak.
—Ohooo canım abim Süsi'ye abayı yakmış.
—Neyse tamam. Hadi ben Süsen'i evine bırakayım. Siz de ne halt yiyorsanız yiyin. Hadi Süsen.
Süsen ayağa kalktı.
—Ama kuzen, daha birlikte hiçbir şey yapamadık ki? Nereye şimdi böyle?
—Onu Wonderful'un keyfimizi kaçırmadan önce düşünecektin Oğulcan. Hadi gittik biz, dedi Ömer ve Süsen'le, Süsen'in evine doğru yürümeye başladılar. Eve vardıklarında "Geldik." dedi Süsen. "Geldik" diye tekrarladı Ömer. Yolun bu kadar kısa süreceğini ummamıştı. Zaman bugün neden bu kadar çabuk geçiyor ki, diye düşündü.
—Eee tamam o zaman hadi gir içeri.
—Ömer?
—Efendim?
—Bugün çok güzel bir gündü. Gerçi bir kısmı o kadar da iç açıcı değildi ama seninle vakit geçirmek güzeldi. Teşekkür ederim.
Süsen Ömer'e doğru yaklaştı. Parmak uçlarında hafifçe yükselerek yanağından öptü çocuğu. "O zaman görüşürüz." dedi ve çocuğun cevap vermesini beklemeden içeri girdi. Ömerse bu beklemediği hareketle afallamıştı. Ama yüzü gülüyordu. Süsen gözden kaybolduktan sonra görüşürüz diyebildi ancak. Bu mutlulukla eve doğru hızlı hızlı yürümeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKICI SIR
Teen FictionSüsen; Ömer'den hoşlanmaya başladığı sırada kendisini olmaması gereken bir yerde, bir kazanın içinde bulur. Üstelik bu kaza Melisa, Akif, Kaan ve kendisi arasında bir sırdır. Bir ucu Ömer'e uzanan bu yakıcı sırrı Süsen ne kadar süre içinde tutabilec...