Bölüm 28: Dilek

1.7K 30 15
                                    



Her şey çok hızlı oldu. Hem de her şey. Süsen, Ömer'in peşinden gitmek için arabasının sürücü koltuğuna geçtiğinde olanları düşünmeden duramıyordu. En başta babası... babası Ömer'le konuşurken gergindi. Süsen, Ömer kapıdan girdiği an babasının tavrından yıkıcı bir şey duyacaklarını anlamıştı. Kalbi sıkışırken yüzünün nasıl göründüğü hakkında en ufak bir fikri yoktu. Daha konuşulacak şeyi duymadan, her şey bittiğinde Ömer'in nasıl yanında olabileceğini düşünüyordu kız. Babası bir şey söyleyecekti ve belli ki bir şeyler alt üst olacaktı. Ve Ömer'in yüzü... içeri girdiğinden beri merakla bakan gözleri. Hiçbir şeyden haberi olmayan çocuğun meraklı gözleri. Süsen, her şey bittiğinde o gözlerde ne göreceğini bilmiyordu. Babası, Ömer'in yanına geçtiğinde başlamıştı her şey. Hızlıydı. Her şey hızlıydı. Süsen için duyduğu tek şeyle bütün sürecin birbirine bağlandığı bir görüntü gibiydi. Bu hikayede Akif'in o gece neden orada olduğunun bir açıklaması o ana kadar Ömer'de de Süsende de yoktu. Ama duydukları şey, tüm hikayeyi birbirine bağlamıştı. Başını ve sonunu. Babası, Poyrazın çoktan karakolda olduğunu ve Akif Atakul'un da sorguda olduğunu söylediğinde Ömer tepki vermemişti. Süsen her şeyi sindirmeye çalışıyordu o sıra. Babası bir görüntünün olduğunu, ama bunu göstermenin pek uygun olmayacağını söyledi. Gerekirse karakolda Ömer'e polisler gösterirdi her şeyi. Süsen hareket edememişti. Sadece babasının dediklerini düşünmüştü. Ne yapılır bilmiyordu. Korkunçtu duydukları. Ömerse transtaydı sanki. Hiçbir tepki vermemişti. Soruları yoktu. Söylenenlere cevabı yoktu. Gözleri uzaklara dalmış bakarken kafasının içinde ne döndüğünü Süsen de babası da bilemezdi. Mert Bey çocuğu kendine getirmek için bir elini Ömer'in dizine diğerini de ensesine yerleştirip hafifçe sarstığında Ömer gözlerini adama çevirmişti. Ama sesi yoktu. Dudaklarından dökülen bir fısıltı dahi yoktu. Ve işte şimdi Süsen arabanın içindeydi. Arada geçen zamanda ne olduğunu o da hatırlamıyordu. Ömer'in kalkıp gittiği an gözünün önündeydi gerçi. Sadece gitmem gerek demişti. Gitmem gerek. Ve kız, kendine gelene kadar geçen süreden bir haberdi. Toparlanıp çocuğun peşine düştüğünde nereye gideceğini bilmiyordu. Arabasına geçmişti ama ne yöne sürmeliydi? Birkaç kez Ömer'i arasa da bir cevap alamadı. Karakola mı giderdi? Yoksa Asiye'yle konuşmaya mı? Evlerine gidip Ömer'i orada bulamazsa herkesi telaşlandırmış olmaktan korktu ve eve gitme fikrini sildi aklından. Böyle bir durumda Ömer ne yapardı? Süsen'in aklına hiçbir şey gelmiyordu. Çocuğun gidebileceği hiçbir yer yoktu sanki. Birilerinin yanına gitmeyeceğini biliyordu. Tek kalmak isteyecekti muhtemelen. Kardeşiyle konuşmadan önce tek kalıp toparlanmak isteyecekti. Olayları sindirmek zaman alacaktı çocuk için. Ama nerede? Nerede tek kalacaktı?

Apartmanın girişinde indiğinde, birkaç saniye kararsızca bekledi. Çocuğun burada olma ihtimali düşüktü aslında ama birilerini telaşlandırmadan önce bakabileceği yerlere gitmek en iyisi diye düşünmüştü. Apartmandan içeri girip daha dün boyadıkları daireye varmak için hızlı adımlarla basamakları çıkarken buraya gelmenin saçmalık olduğunu düşündü. Dairenin anahtarına sahip değildi. İçeri girip bakma fırsatı dahi olmayacaktı. Ömer içerideyse bile onu kabul etmediği sürece burada olup olmadığını bilemeyecekti. Ama dairenin önüne geldiğinde kapısının ardına kadar açık olduğunu gördü ve adımları yavaşladı. "Ömer..." diye fısıltıyla çıkan sesine bir karşılık gelmeyince içeri adımladı. Kapıyı arkasından kapatıp holü geçti. Salonun girişine vardığında girişin aksi yönündeki duvara yaslanmış, yerde oturan çocuğu gördü. "Ömer..." dedi tekrar. Bu seferki bir fısıltı gibi değildi. İç çekiş gibiydi. Ve ilkine nazaran bu sefer sesi, Ömer'in kulaklarına ulaşmıştı. Çocuğun gözleri kendininkilerle buluştuğunda Süsen nefesinin kesildiğini hissetti. Ömer'i bulduğunda gözlerinde acıyı, üzüntüyü, belki çaresizliği göreceğini düşünmüştü. Buna kendini hazırlamıştı da. Ama durum düşündüğünden çok farklıydı. Öfkeyi, salt öfkeyi gördü Ömer'in gözlerinde. Bu bakışı tanıyordu. Ne zaman sinirlense gördüklerindendi ama bu seferki gördüklerinin katbekat fazlasıydı. Süsen yavaşça çocuğa yaklaşıp dizlerinin üzerine çöktü. Kolları Ömer'in boynuna dolandı. "Çok merak ettim seni. Neden açmadın telefonunu?" Sorduğu soru boş salonun duvarlarına çarpıp yankılandı. Ama Ömer'den bir cevap alamadı. Geri çekilip yanına oturdu Süsen. Sırtını duvara dayayıp beklemeye başladı. Zaman, Ömer'in yanındayken ilk kez akmıyordu. Normalde Ömerleyken saatlerin nasıl geçtiğini anlayamayan Süsen şu an saniyelerin dahi yerinde saydığına emindi. Ömer konuşsun diye bekliyor, çocuğa vakit tanıyordu ama istediği bir şeyi duyamıyordu. Herhangi bir şeyi... her ne olursa... Ne kadar orada oturdular bilmiyordu. Hava çoktan kararmıştı. Sokak lambası yanmış, salonun penceresinden içeriye belli belirsiz bir ışık sızmıştı. İçerideki karanlığı kıran tek şey bu ışık hüzmesiydi. Ömer'in boş odada yankılanan sesi Süsen'in kulaklarına ulaştığında kız, sonunda Ömer'in konuşması için gereken sürenin geçtiğini anladı.

YAKICI SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin