Sonunda okul çıkış vakti gelmiş, herkes eşyalarını toplamaya başlamıştı. Ömer eşyalarını almak için arka sıraya geçtiğinde Oğulcan'ın sinsi bakışlarıyla karşılaştı. Ne ima ettiğini anladı ama onunla tartışacak vakti yoktu şu an. "Git sen. Ben buradan işe geçeceğim zaten." dedi. "Kuzen ne işi bu ya, ne ara iş buldun sen?" diye sordu Oğulcan merakla. "Oğulcan şimdi bunu mu tartışalım yani, hadi git oğlum evde anlatırım." "Tamam tamam, anladım ben meseleyi gidiyorum." dedi Oğulcan ve sınıftan çıktı. Ömer, Süsen'in çantasını sırtına taktığını görünce onun sırasına doğru adımladı. Kız sıradan çıkmak için döndüğünde neredeyse sarılacak kadar yakındılar birbirlerine. Bu yakınlık ikisinin de kafasını karıştırmıştı. Ömer'in gözleri Süsen'in yüzünde geziniyor, bir süredir bakamadığı bu yüzdeki hiçbir ifadeyi kaçırmamaya çalışıyordu. Birkaç saniye sessizlik hakim oldu ortama. Genç adam daldığı yüzden sıyrılmak için gözlerini kapattı ve ne söylemeye geldiğini hatırlayınca lafa girdi. "Nereye böyle hızlı hızlı? Sahile gitmeyecek miydik?" "Yoo, kabul ettiğimi hatırlamıyorum. Ayrıca sana işim var demiştim." Süsen kendine çok şaşırıyordu şu an. Aslında çocukla vakit geçirme fikri cazip geliyordu. Yine de Ömer'i biraz peşinden koşturmak istiyordu canı. Onu dinlemeden çekip gittiği anları hatırladıkça bu istek daha da alevleniyordu içinde bir yerlerde. Biraz da o uğraşsın bakalım! Görsün söylemek istediklerini söyleyememek nasıl bir şeymiş, diye düşündü. Genç adam kızın verdiği cevaba şaşırmadı, aksine yapmaya çalıştığı şeyin farkındaydı. Haklı da buluyordu bir yandan çünkü gerçekleri öğrendiğinden beri kızıyordu kendine. Ah, bu her şeye hemen parlamaları yok muydu? Sinirlenince gözü hiçbir şeyi görmüyor, yakıp yıkıyor, bazen de ağır laflar ediyor; sakinleşip geriye baktığında verdiği hasarın ancak farkına varabiliyordu. Bu fevri yanına o da bayılmıyordu tabi. Yine de kendini dizginlemeyi öğrenememişti bir türlü. Ama şimdi her şeye Süsen'le yeniden başlayabilecekleri bir yol vardı önlerinde. Ve Ömer bu yolun nereye varacağını bilmese de yürümek istiyordu. "Tamam o halde. Peki ne zaman bana ayıracak vaktiniz olacak kraliçem?" Cümlenin sonuna doğru Süsen'e biraz daha yaklaşmıştı sanki mümkünmüş gibi. Kız bir şekilde onu kendine çekmeyi başarıyordu işte. Araları bozukken bile gözleri kızı istemsizce takip ediyor, Süsen hep baktığı yerde oluyordu sanki. Kaan'la tabi. Çıldırdığı zamanlar aklına geldi ama şimdi kız karşısındayken ve aralarında hiçbir engel yokken kalan hiçbir şeyin önemi yoktu. Ömer kendisine yaklaşınca Süsen'in içi titredi. "Kraliçem mi?" dedi Süsen. "Evet, partide benim kraliçem olmadın mı?" "Hani şu Kaan'ı kıskandırmak için seninle gittiğim parti, değil mi?" dedi Süsen kaşlarını çatarak. Çocuğa sürekli laf sokmak istiyordu. Gerçekten hatasını anlasın, ne kadar kırıldığını görsün istiyordu. Ömer kollarını iki yana kaldırdı ve ellerini Süsen'in omuzlarının biraz aşağısına yerleştirdi iki yandan. Kızı nazikçe kavradı ve hafifçe başını eğerek gözlerinin içine baktı. "Biliyorum Süsen. Kastettiğin şeyin farkındayım. Kırıldığını da anlıyorum. Ve bunun için senden çok özür diliyorum. Seni dinlemeden hareket ettiğim için. Bir özürle geçiştirmeye falan da çalışmıyorum. Uzun uzun konuşalım istiyorum. Konuşalım ve tüm yanlış anlaşılmalar son bulsun. Ayrıca bir karar aldım. Bundan sonra konu her ne olursa olsun sana sormadan, seni dinlemeden kesin yargılara varmayacağım. Yeniden başlayalım olur mu?" Süsen bu samimi özrün üzerine yumuşadı. "Aslında..." dedi "Benim de senden özür dilemem gereken bir konu var. Ama şimdi gerçekten gitmem gerek. Daha müsait bir zamanda uzun uzun konuşuruz dediğin gibi." Ömer kafasını aşağı yukarı salladı ve ellerini Süsen'in kollarından aşağı doğru kaydırdı. Parmakları kısa bir an da olsa Süsen'in parmaklarına değdi . Yanan bir şeye dokunmuş gibi çekti ellerini hemen ve hızla ellerini ceplerine attı. Kızı rahatsız etmekten korkan bir hali vardı. Sesindeki hafif panikle "Eee, şey o zaman ben seni oyalamayayım daha fazla. Yarın görüşürüz." dedi kıza. Süsen Ömer'e tebessüm etti ve yanından geçip sınıftan çıktı. Ömer de kız çıkana kadar arkasından baktı. Birkaç saniye sonra sınıf kapısına varmıştı ki Oğulcan'ı gördü.
—Oğlum ben sana git demedim mi? Niye hala buradasın sen?
—Kuzi bu önemli anı kaçıramazdım herhalde. Aranız düzeldi mi, noldu? Anlat hadi her şeyi. Gerçi bir kısmını duydum zaten. Kraliçem demeler falan. Biz de bu işlerden anlamaz diyoruz ama kur yapmayı da biliyormuşsun.
Ömer'in gözleri büyüdü.
—Bir de utanmadan kapıyı mı dinledin Oğulcan? Pes.
— Ya Ömer okul boş o yüzden sesiniz eko yapıyordu. Yoksa ben niye sizi dinleyeyim. Sadece azıcık, çok azıcık kulak misafiri olmuş olabilirim ama isteyerek değil vallahi bak. Kulaklarımı mı tıkasaydım ne yapsaydım yani?
—Oğulcan, yordun beni tamam seninle tartışamayacağım. İşe gitmem lazım. Hadi çıkalım.
—Eee kuzen barıştırınız mı söylesene, hiçbir şey söylemiyorsun.
—Oğlum dinlemişsin her şeyi zaten. Ne söyleyeyim daha?
—Süsen'in yüzü gülüyordu barıştınız herhalde. O zaman şunu söyle bari sen ne ara iş buldun?
—Günübirlik bir şey kuzen. Mazlum abinin bir tanıdığı çalıştığı restoranın ek elemana ihtiyacı olduğunu söylemiş de o da beni aradı. Öyle işte, akşama kadar oradayım.
İkisi konuşurken çıkış kapısının önüne gelmişlerdi bile. Vedalaştılar ve ayrı yönlere doğru yol almaya başladılar. Oğulcan'dan kurtulunca Ömer, olan biteni tekrar düşünmeye başladı. İçi içine sığmıyordu resmen. Yarın kızı tekrar okulda göreceği için hızlıca işe gidip kendini yorabildiği kadar yormaya karar verdi. Böylece eve gidince yattığı gibi uykuya dalabilir ve hemen yarına gözlerini açabilirdi. Aklında Süsen'le, iş yerine doğru hızlı hızlı yürümeye devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKICI SIR
Novela JuvenilSüsen; Ömer'den hoşlanmaya başladığı sırada kendisini olmaması gereken bir yerde, bir kazanın içinde bulur. Üstelik bu kaza Melisa, Akif, Kaan ve kendisi arasında bir sırdır. Bir ucu Ömer'e uzanan bu yakıcı sırrı Süsen ne kadar süre içinde tutabilec...