Bölüm 21: Hata

1K 41 6
                                    

   

         Henüz güneş doğmamışken, güne gözlerini ilk aralayan Ömer oldu. İlk başta nerede olduğunu anlayamadı çocuk. Kollarının arasında Süsen'i görmek uzun zamandır hayalini dahi kurmadığı bir şeydi çünkü. Rüya olmalıydı. Evet, rüya olmalıydı tüm bunlar. Ama sonra bilinci açılıp hatıralar beynine doluşmaya başlayınca gerçek olduğunun farkına vardı. Buradaydı, Süsen'in yanındaydı. Gece en son yattıkları pozisyondaydılar hala. Kızın saçları çok yakındı yüzüne. Kafasını hareket ettirdikçe burnu kızın saçlarına sürtünüyor, Ömer de kızın saçlarının kokusunu duyuyordu her hareketinde. Yine de çok hareket etmemeye çalıştı. Kızın uyanmasını istemiyordu. Saate bakmak istedi ama dün şarjı bitmişti. İşe gitmesi gerekti. Her halükarda yataktan çıkmak zorundaydı. Kızın beline doladığı kolunu yavaşça çekmeye çalışırken Süsen'in kendi parmaklarına kenetlediği parmakları da usulca ayrıldı Ömer'inkilerden. Süsen'i uyandırmadığına emin olunca yavaşça yataktan çıktı. Etrafa bakındı önce. Çalışma masasının üzerinde duran saate ilişti gözü. Henüz yedi olmamıştı saat, hala vakti vardı. Uyanmak için yüzünü yıkasa iyi olurdu. Odadaki banyonun kapısına doğru ilerledi. Yine kızı uyandırmaktan korkarak yavaşça açtı kapıyı. Hala yorgun hissettiğinden somurtarak lavabonun başına geçti ve yüzünü yıkamaya koyuldu. İşini bitirip havluyla yüzünü kurularken bir yandan da aynada kendine bakıyordu. Dağınık saçlarını biraz düzeltmeye çalıştı ama pek de başarılı bir deneme değildi bu. Derken gözüne lavabonun üzerindeki seramik kap ilişti. Süsen'in diş fırçasını koyduğu kap. İki fırça vardı içinde. Biri Süsen'in diğeri de kendisinin... Aklına burada, yan yana diş fırçaladıkları gün geldi. Gülümsedi Ömer. Güzel anılardı bunlar. O akşam üniversite zamanlarında Süsenle yaşamanın hayalini bile kurmuştu. Şimdi geçmişe baktığında, geçen zamanın insanı olmak istediği yerden uzaklaştırabileceğini anladı. Aslında uzaklaştıran zaman değildi de tercihlerdi, eylemlerdi. Süsenle arasındaki tüm bu mesafenin nedeni de buydu zaten. Yine de her şeye rağmen gülümsedi. "Atmamış demek. Geri dönerim diye mi atmadı acaba?" diye mırıldandı. Süsen'i biliyordu. Ondan vazgeçmeyeceğini de biliyordu. Yine de eşyalarına bile kıyamayacak kadar çok mu seviyordu Ömer'i? Geri dönmesini umutla mı bekliyordu? Çocuk bilmiyordu. Daha önce böyle sevilmemişti hiç. Ve daha önce böylesine zor şeyler de yaşamamıştı. Kendi içinde huzuru bulamadan Süsen'e tekrar yaklaşmak ne kadar doğru olurdu? Ömer hırçındı, sivri dilliydi, öfkeliydi. Eğer kendi içinde bunları çözmeden Süsen'e yaklaşmaya çalışırsa kızı şimdikinden bile çok hırpalayabilirdi belki de. Güvenemiyordu kendine. Bir türlü emin olamıyordu. Aklındaki her şeyle fırçaya uzandı ve dişlerini fırçalamaya başladı. İşi bittiğinde fırçayı olması gereken yere koydu tekrar ve banyodan çıktı. Süsen'i uyandırmadan, gece koltuğun üzerine bıraktığı montunu alıp üzerine geçirdi. Tam kapıya yönelmişti ki bir şey durdurdu onu. İçinde bir dürtü. Yönünü değiştirip Süsen'in başucuna geldi. Saçlarını yavaşça geriye atarken kızın yüzünde gördüğü şey hoşuna gitti. Dün geceki huzursuzluğu yoktu artık. Yatağın başlığından destek alıp eğildi ve kızın saçlarını öptü, sonra da aceleyle odadan çıkıp evi terk etti.

Süsen, odaya dolan güneş ışığı yüzüne çarpınca  gözlerini ovuşturdu. Kurtulmak için yatakta diğer tarafa döndü ama uyanmıştı artık. Üzerindeki mahmurluğu atmaya çalıştı bir süre. Ofladı. Dün gece Ömer'le uyuduğu bu yatakta tekti yine. Çocuğun sıcaklığı bile kalmamıştı. Demek ki gideli çok oluyordu. Saat kaçtı ki? Yan taraftan telefonunu alıp baktı hemen. Ona geliyordu saat. 'Ne kadar çok uyumuşum.' diye düşünürken bir yandan da iç çekti. Yeni bir gündü ve her şey eski haline dönmüştü işte. Ömer'le aralarındaki bu şeyin değişeceği yok gibiydi. Aslında çocuk onu sevdiğini söylemişti. Bu Ömer için büyük bir adım sayılırdı. Ama kendisini sevmenin canını yaktığını da söylemişti. O zaman belki de kaçmaya çalışırdı, kurtulmaya çalışırdı Süsen'den. İçindeki sevgi tükenene kadar çabalardı ve her şeyi tükettiğinde de kızın hayatından çıkıp giderdi belki de sonsuza kadar.
"Ne kadar çok düşünüyorum. Her ne yaparsa yapsın kabul etmekten başka şansım yok. Benimle barışması için zorlayamam onu. Tek yapabileceğim beklemek."
Kendi kendine söylendi ama beklemek ne zor, ne kasvetli bir eylemdi. Bir şansı olsaydı da geleceği görebilseydi keşke. Ama gördüğü şey hoşuna gitmezse ne yapacaktı? Öyle olsa bile en azından sonuçtu. Şimdiyse bir bilinmezin içinde debeleniyordu. Hem sonra küçücük anlara tutunup mutlu olmaya çalışıyordu. Böylesi daha mı iyiydi?

YAKICI SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin