Gözlerini açtığında bir hastane odasındaydı. Olan biten rüya mıydı, gerçek mi diye düşündü bir süre. Kafasını sağa doğru çevirdiğinde babasını gördü. Her şey yaşanmıştı demek ki. Babasını, başı elleri arasında öne eğilmiş görünce seslendi ona. Mert Bey hızla başını kaldırdı ve kızın elini kavradı.—Kızım, uyandın sonunda.
—Ne oldu bana?
—Bayıldın Süsen. Kaç gündür yemek yemiyorsun sen?
—Bilmem. Bir süredir pek bir şey yiyemiyorum.
—Özür dilerim kızım, çok özür dilerim. Akif'i orada öyle görünce tutamadım kendimi. Korkuttum seni biliyorum.
—Evet korktum. Gözün dönmüştü resmen.Mert Bey hemen ayağa kalktı ve kızına yaklaştı. Alnına bir öpücük kondurup tekrar yerine oturdu. Babası oturunca Süsen'in gözleri aralık olan kapıya takıldı. O aralıktan Ömer'i gördü. Bayılmadan önce duyduğu son ses onunkiydi. Demek buraya kadar gelmişti tüm öfkesine rağmen. Acı bir tebessümle gülümsedi. Babası gözlerinin Ömer'de olduğunu görünce kapıya ilerledi ve Ömer'i çağırdı. Ömer ağır adımlarla odaya ilerleyip içeri girdi. Aslında Süsen'in uyandığını görmüş ama onları rahatsız etmek istememişti. Şimdi odada huzursuz bir ifadeyle duruyor ama gözlerini Süsen'den kaçırmıyordu.
—Gel oğlum. Ömer'le tanıştık Süsen. Sınıf arkadaşınmış.
Süsen sessiz kalmayı tercih etti. Babası bu sessizliğe anlam veremese de bir şey demedi.
—Ömer, ben çıkış işlemlerini halledene kadar burada dursan olur mu?
Süsen itiraz etmek için konuşmaya başlayacakken Ömer'in sesiyle susmak zorunda kaldı.
—Siz halledin. Buradayım ben.
Babası çıktıktan sonra odada büyük bir sessizlik oldu. İkisi de bu durumdan oldukça rahatsızdı. Süsen bu sessizlikte boğulacak gibi oluyor, babası dönsün diye dakikaları sayıyordu. Bir yanı Ömer hep yanında kalsın isterken, diğer yanı hissettiği pişmanlık yüzünden ondan uzaklaşsın istiyordu. Daha fazla içinde tutamayarak cam tarafına çevirdiği başını Ömer'e döndü ama göz göze geldiklerinde bir an ne diyeceğini unuttu. Hiçbir şeyi hatırlamamak, sadece bu gözlere uzun uzun bakmak istedi. Sabahki öfke de kırgınlık da yoktu çünkü gözlerinde. O çok sevdiği şefkat vardı.
'Hastasın diye' dedi kendine. 'Umutlanmaya kalkma hemen.' Kendine öyle sinirlendi ki hışımla konuşmaya başladı. Ses tonu stabil ancak baskındı. Böylesini kendinden ummazdı hiç.—Beklemek zorunda değilsin Ömer. Babama işinin çıktığını söylerim. Birazdan gelir zaten. O kadarcık da tek başıma kalabilirim. İyiyim ben. Sen de git hadi.
—Gidemem, dedi Ömer.
Kızı bu şekilde bırakmak içinden gelmiyordu ama bunu ne Süsen'e söyleyebilirdi ne de kendi kabullenebilirdi.
—Babana söz verdim. Bu şekilde çıkıp gidemem. Hem dediğin gibi, gelecek birazdan. O zamana kadar buradayım.
Süsen bir süre daha Ömer'in gözlerine bakmaya devam etti. Doğru, Ömer öyle biriydi. Söz verdiyse mutlaka tutacak, yapacağım dediyse yapacaktı. Başka türlü rahat edemezdi. 'Böylesi onun için daha kolay madem, verdiği söz öfkesinden daha ön planda, ısrar etmeye gerek yok' diye düşündü kız ve kafasını salladı. Ömer'in sadece kendisine üzüldüğü için burada olduğunu kabullenmeye çalışarak başını diğer tarafa çevirdi ve babası gelene kadar da camdan bakmaya devam etti.
Bir süre sonra Mert Bey içeri girdi. Ne kadar geçti bilmiyordu kız. Ona öyle uzun gelmişti ki bu sessizlik.
—Artık çıkabilir miyiz? Eve gitmek istiyorum.
—Tabi kızım. Hemşire şimdi gelip serumu çıkaracak. Sonra gidebiliriz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKICI SIR
Teen FictionSüsen; Ömer'den hoşlanmaya başladığı sırada kendisini olmaması gereken bir yerde, bir kazanın içinde bulur. Üstelik bu kaza Melisa, Akif, Kaan ve kendisi arasında bir sırdır. Bir ucu Ömer'e uzanan bu yakıcı sırrı Süsen ne kadar süre içinde tutabilec...