Güneşli bir Pazar sabahıydı. Genç kız bu fırsatı dışarıya çıkıp biraz dolaşarak değerlendirmek istemişti. Artık havalar ısındığından evde durmak istemiyor, fırsat buldukça dışarıya çıkıyordu Süsen. Aslında Ömer'le olmak isterdi ama çocuk çalışıyordu. Bir ara kahvaltı için Ömer'in çalıştığı yere gitmeye karar vermişti hatta. Ama çocuğu her fırsatta rahatsız etmek de istemiyordu. Ayrıca Ömer'in hayatı zordu ve kafe Pazar günleri çok kalabalık oluyordu. Giderse Ömer ayrıca onunla da ilgilenmek zorunda hissedecekti. Bu yüzden bu fikri kafasından attı. Sahilde bir yürüyüşten sonra yine sahil kenarındaki kafelerden birine oturup kahvaltı yaptı. Öğle saatlerini geçerken de yürüyerek evinin yolunu tuttu.Evinin önüne geldiğinde bahçe kapısının hemen önünde bir çocukla karşılaştı. İçeri girmemişti ama kapıya asılıp etrafa bakmaya çalışıyordu çocuk. Süsen bir süre hiçbir şey yapmadan çocuğu izledi. İçinden acaba kayıp mı oldu diye düşündü ama siteye kafasına göre girmiş olamazdı bu çocuk. Kıyafetleri düzgündü. Hem bir telaşı da yoktu. Kayıpmış gibi davranmıyordu hiç. Yavaşça yaklaşıp seslendi.
—Ufaklık. Ne yapıyorsun tek başına buralarda?
Çocuk hızla ona doğru döndü. Yüzünde şaşkın bir ifade vardı.
—Bu evin sahibine bakıyorum.
—Ne yapacaksın peki evin sahibini, diye sordu Süsen hızla.
—Bu bir sürpriz. Sana söyleyemem, dedi çocuk.Süsen, çocuğun yüzüne dikkatle baktı. Öyle tanıdıktı ki yüzü. Benzediği kişi... babasıydı. Bu çocuk aynı babasına benziyordu. O an içine doğdu her şey. Çocuk bahçeden içeri bakmaya devam ediyordu.
—Neden içeri girmiyorsun? Sürpriz yapacağın kadar yakınınsa madem?
—Çünkü babam beklememi söyledi.
—Baban nerede peki?
—Arabayı ilerideki park alanına park edecekmiş. Birazdan gelmiş olur.Süsen ne yapacağını bilemedi. Muhtemelen bu ufaklık onun kardeşiydi. Geçmişten gelen bu misafire hazır mıydı emin değildi. Her şeyden önce aklından geçen şeyse bir abla olarak sevilip sevilmeyeceğiydi. Takıldığı kısmın bu olmasına o bile şaşırıyordu. Biraz daha konuşmak istedi.
—Yoksa babanın adı Mert mi, diye sordu Süsen merakla. Sorunun cevabı her şeyi kesinliğe kavuşturacaktı. Çocuk gülümseyerek baktı.
—Aaa! Nereden bildin? Evet. Peki benim adımı bilebilir misin?
—Senin adııın... Ne olabiliiir... Kerem mi yoksa?Çocuk parlayan gözlerle baktı kıza.
—Doğru. O zaman sıra bende. Ben de senin ismini biliyorum.
—Söyle bakalım neymiş adım?
—Süsen. Süsensin sen. Bu ev senin mi?Kız gülümsedi ve kafasını salladı.
—Doğru bildin. Tanıştığımıza göre el sıkışalım o zaman.
Çocuk çekinerek baktı kıza. Gözleri sorar gibiydi.
—Ama... Sarılalım... Çünkü sen benim ablamsın.
Kız hayretle baktı kardeşine. Çocuk olmak ne dertsiz, ne tasasızdı. Aklına geleni öylece söylemekti. Ve söylediği şeyin etkileri umurunda bile değildi. Ne demeliydi? Sarılmak biraz tuhaf hissettirebilirdi. Geçmişten gelen bu çocuk, ilk defa bugününde de vardı ve Süsen buna alışık değildi. Abla olmakla ilgili hiçbir şey de bilmiyordu üstelik. Tereddütle geçen birkaç saniyelik sessizliğin ardından babasının sesini duymasıyla ikisi de ona döndü.
—Tanıştınız demek.
Adamın sesi bunu söylerken titremişti. Endişeli olduğu her halinden belliydi. Kızının vereceği tepkiden korkuyordu aslında. Geleceğini Süsen'e söylemediği gibi, yanında bir de misafir getirmişti. Gözleri kızının gözlerine değdi. O sırada Kerem hızla koştu babasına. Ama Mert Bey, gözlerini kızından ayırmadı. Keremle birlikte bahçe kapısına ilerlerken konuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAKICI SIR
Teen FictionSüsen; Ömer'den hoşlanmaya başladığı sırada kendisini olmaması gereken bir yerde, bir kazanın içinde bulur. Üstelik bu kaza Melisa, Akif, Kaan ve kendisi arasında bir sırdır. Bir ucu Ömer'e uzanan bu yakıcı sırrı Süsen ne kadar süre içinde tutabilec...