01.09.2016 (İstanbul)
Boğazımın üstünde hissettiğim eller giderek sıkılaşmaya başlamıştı. Canım fazlasıyla acıyor, bilincim giderek kapanıyordu. 'Kendini koruman gerekiyor!' beynimin içinde dönen tek cümle buydu.
Şuan tam olarak duvara yapıştırılmıştım ve beni delice sarsıp boğazımı sıkan adamın kim olduğunu çözmeye çalışıyordum. Evet, tanıyorum fakat nereden tanıdığımı asla çözemiyordum.
Babamın öğrettiği gibi yumruk yaptığım ellerimle var gücümle adamın kollarına vurup kurtulmaya çalıştım ama nafile.
Adam delirmiş gözlerle tam gözlerimin içine bakıyordu, kurtulamıyordum.
Karşımdaki delirmiş ela harelerin sahibinin yüzü bulanıklaşmadan önce son kez tüm gücümü toplayarak elimi her zaman konsolun üstünde duran vazoya uzattım. Titreyen elim havada asılı kalırken vazo sadece iki veya üç santim uzağımdaydı. Sarsılırken bir yandan da vazoya yaklaşmaya çalışıyordum ve çabalarım sonuç vermişti. Zorlukla elime aldığım ağır vazoya umuduma sarılır gibi sımsıkı tuttum. Ardından sert olduğunu umarak hızlıca adamın başına geçirdim. Sersemleyip ellerini gevşettiğinde yere saçılan camların arasına düştüm ve çöktüğüm yerde acıyan boğazımı tutarak öksürmeye başladım. Bir yandan derin nefesler almaya çalışıyordum ve öte yandan da nöronlarımın çalışmasını bekliyordum. Deli gibi korkuyordum; ne yapmam gerektiğini de bilmiyordum.
Gözlerim onun yerde kıvranan bedeniyle buluştuğunda kaşının üstünden elmacık kemiğine doğru derin bir yarık oluşturduğumu gördüm. Yüzü kanlar içinde kalmış, iç ürpertici bir hal almıştı. Acı dolu haykırışlarla odayı inletiyordu fakat bende yarattığı tek his korkuydu. Kaçmam gerekiyordu fakat yerimden kıpırdayamıyordum. Sanki hareket etsem bombaya basacaktım. Adam ona yaptığımın acısıyla öfkesine öfke katarak ayağa kalktı sonra tekrar üzerime gelerek beni tek eliyle tuttuğu gibi az önceki yerime, duvara yasladı ve daha şiddetli bir şekilde boğazımı sıkmaya başladı. Tek gözü kapalıydı ve göz yaşı yerine kan damlaları süzülüyordu yanağına. Elleri artık ipimi çekmek ister gibiydi. Boğazımın üstüne uyguladığı baskıya ne ellerim ne de başka bir vazo engel olamazdı.
Sanırım artık yolun sonundayız Lilya.
Gözyaşlarım yanaklarıma hızla ulaşırken ölümün kalbime olan yakınlığını da hissetmeye başlamıştım. Bilincim giderek kapanıyor, görüş alanım kararıyordu. Belki de pes ederek kendim için doğru olanı yapıyordum.
Duramazdım... Burada öylece ölüp gidemezdim. Yaşayacak uzunca bir hayatım varken hiçbir şeyi doyasıya yaşayamadan ölemezdim...
Patlayan silah sesiyle irkildim. Adamın kulağı tırmalayan sesiyle yeri boylamam bir olmuştu. Kimdi bu? Peki, benim kahramanım kimdi?
Duvarın dibine sinmiş ve asla başımı yerden kaldıramıyordum. Derin nefesler alarak nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum.
Omuzlarımda hissettiğim ellerle korkularım yeniden nüksetti, geriye doğru sürünürcesine kaçmaya yeltendiğimde iki elin omuzlarımı tuttuğunu hissettim. Başımı kaldırıp baktığımda korkumun yersiz olduğunu görmüştüm. Gelen kurtarıcımdı, annemdi.
"Hadi anneciğim, gitmemiz gerekiyor!" dedi korku dolu gözlerle. Başımı sallayarak elimi yanan boğazıma götürdüm. Ayağa kalktığımda şiddetli baş dönmesiyle dengemi kaybettim. Annemin güvenli kolları vücudumu sarmaladığında ona tutunarak dengemi sağladım. Sonra başımı kapıya doğru çevirdiğimde babamı gördüm.
Endişe, korku, çaresizlik.
Bunların babamla ne alakası vardı. O, asla korkmazdı. Gözlerim elindeki silaha kaydı, bir diğer kurtarıcım da hiç şüphesiz babamdı. Hızlı adımlarla tek kelime etmeden evden çıktık ve arabaya doğru ilerledik. Çevremizdeki korumalar adeta etten duvar örmüşlerdi.
![](https://img.wattpad.com/cover/298696210-288-k785663.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZAMBAK-SIRLAR (DÜZENLENİYOR)
ActionLilya, ailesiyle birlikte geçirdiği trafik kazasında yaşama tutunabilmiştir. Fakat iki yıl sonra bir hastane odasında gözlerini açabilmeyi başardığında kendisini bekleyen zorluklardan habersizdir. Hatırlaması gereken acı dolu geçmişi onu beklerken...