Lilya, ailesiyle birlikte geçirdiği trafik kazasında yaşama tutunabilmiştir. Fakat iki yıl sonra bir hastane odasında gözlerini açabilmeyi başardığında kendisini bekleyen zorluklardan habersizdir. Hatırlaması gereken acı dolu geçmişi onu beklerken...
Oy vermeyi ve bol bol yorum yapmayı unutmayın. Yukarıya bıraktığım şarkıyla okuyalım.
Okumaya başlamadan önce bir zambak bırakalım⚜️
Seviliyorsunuz... Keyifli okumalar:)
Şarkı: Kai Engel- Snowfall
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
13.BÖLÜM: "YEDİ ARTI BİR"
'Kader bizi bir araya getirmişti ve aynı kader bizi birbirimizden uzak düşürüyordu.'
Korkuyla yutkundum. Dışarıdan duyduğumuz silah sesleri gittikçe bize yaklaşıyordu. Göz ucuyla Uzay'a baktığımda gün içinde olduğu kadar rahat olmadığına şahit oldum. Bedeni kasılıyor, tedirginlikle etrafına bakıyordu. Korkmuyordu fakat işlerin bu noktaya gelebileceğini düşünmemiş gibiydi. Dışarıda sesler aniden kesildi. Uzay beni daha ne kadar kendisine yaklaştırabilirdi bilmiyorum. Dışarıdan gelecek her türlü tehlikeye karşı tetikte bekliyordu. Elimi ürkekçe koluna atım. Kolunu tuttuğum elimin üzerine elini yerleştirdi, rahatlatmak istercesine hafifçe sıktı. İkimiz de birbirimize destek olmaya çalışıyorduk.
Kapıya sıkılan bir el ateşle korkuyla gözlerimi kapıya çevirdim. Gelen kişi kimdi? Bu gece, bu depodan sağ çıkabilecek miydik? Kapıya atılan sert darbeyle birlikte Uzay'ın geniş gövdesinin arkasından göz ucuyla kimin geldiğine baktım. Kapının sertçe duvara çarpmasıyla birlikte içeri büyük bir adım atan Ares ilişti gözlerime.
Gözlerinden çıkan öfkeyle dünyayı yakıp yıkabilirdi. Öyle bir öfkeydi ki bu ben dahil hiç kimse durduramazdı onu. İrice açtığım gözlerim Ares'in parmak boğumlarındaki kurumuş kana kaymıştı. Titreyen ellerindeki silah nefesimi kesti. Üzerimde etkisini bırakan silah mıydı yoksa Uzay'a öldürecekmiş gibi bakan Ares miydi? Elimi tutan Uzay'ın parmakları hafifçe gevşedi, onun için Ares tehlikeden sayılmıyordu anlaşılan. Kendimi bir filmin veya kitabın içindeymiş gibi hissediyordum artık.
Depoya büyük bir hışımla giren Rüzgar nefes nefese kalmış bir şekilde bize bakıyordu. Göz göze geldiğimizde bileğini kaldırıp ona aldığım saati gösterdi. Ben çöpe atar düşüncesine kapılmışken o büyük gülümsemesiyle bileğine taktığı saatini gösteriyordu.
Dışarıdan gelen gürültülü sesle gözlerimi tekrar kapıya diktim. Poyraz ve kızları dışarıda tartışırken görmeyi beklemiyordum. Bedenime yayılan şok dalgasıyla başımın döndüğünü hissettim ve Uzay'ın eline sertçe asıldım. Yalnız değildim, beni bırakmamışlardı.
Artemis, Poyraz'ı büyük bir öfkeyle omuzundan itip depoya girdi.
"Yalnız değilim..." düşüncelerim fısıltıyla döküldü dudaklarımdan, "Biz sekiz kişiyiz... yalnız değiliz."
Uzay'ın omuzunun üstünden alaycı bir bakış attıktan sonra burnundan güldüğünü duydum. Bakışlarını Ares'e çevirip öne doğru birkaç adım attı. Ares adeta koşar adımlarla Uzay'ın karşısına dikildi. Elinde tuttuğu silahı Uzay'ın alnına denk gelecek şekilde havaya kaldırdı. Eylül'ün yüzünde gördüğüm korkuyu aklıma öyle bir kazımıştım ki bunu ölsem dahi unutmayacaktım.