Elimi kotkanın alnına koydum. Ateşi yükseliyordu. Gözlerini odağını arar gibi kırpıştırıyor, boğazından mırıl mırıl sesler çıkarıyordu.
"Bu acıtacak." diye uyarımı yaptım.
Neredeyse baygın sayılır bir vaziyetteydi. Gözlerimiz birleşmedi. Sözlerim havada kaldı. Elimin biriyle başını hafifçe kaldırıp hazırladığım karışımı aralık ağzından döktüm. Omzunun hareketiyle yüzünü buruşturdu. Acısını, ağrısını uyuşturmam şifamın onu daha kolay sarmasına yardımcı olacaktı. Tek seferde hızlıca oku girdiği yerden çektiğimde kulübe acı dolu nidası ile taştı. Fısıldadığım büyülere eşlik eden ellerim vücudunu dolaştı. Ona dokunmadım fakat elimi tenine yakın tuttum. Büyüm bittiğinde başından kalktım. Zehirin etkisi ile bir günden fazla uyuyabilirdi. İyileşecekti. Toparlanması bir haftayı bulabilirdi. Her şey ona ve direncine bağlıydı.
Kotkalar, güçlü varlıklardı. Çok eski dünlerimde, her efendinin bir kotkası olduğu dönemler olmuştu. Karanlık varlıkların bir bir uyuması ile Kotkalar dünyamıza kalan tek insan-büyücü dışı yaratıklardı. Kendimi bildim bileli bu dünyada baş gösteren bu canlıların temel amacı efendilere hizmet etmekti. Evcil birer hayvan kadar bile değer görmediklerini hatırlıyordum. Konuşmayı yasaklayan, onlara zulüm eden efendilerinin yanlarından bir gecede kaçtılar. Bu gidişi kaç gün kaç gece planladılar kimse anlamadı. Haklılardı. Zeki, güçlü ruhani olarak gelişmiş bu canlıların hayvanlardan farksız yaşamasını beklemeleri adiceydi. Kendilerine yaşanabilecek bir yer bulduklarını ummuştum. Yüzyıllar sonra karşımda canlı kanlı birini görmek beni şaşırttığı kadar meraklandırdı da.
"Bir Kotka."
Beni duyduğunu biliyordum, yine de bir şey demedi. Toparladığım malzemeleri masaya götürdüm.
"Kotkalar iyi hizmetkarlardır." dedim.
"O benim arkadaşım. Yoldaşım."
Darius sert bir sesle net bir şekilde cevapladı beni. Kotka için sevindim. En azından değer gördüğü birinin yanındaydı. Malzemelerimi dolaplara yerleştirmek için yere çöktüm. İki dizimin üzerine çökmüş vaziyette işimi görürken başımdaki karaltı dikkatimi dağıtıyordu. Döndüm ve başımı kaldırıp ona baktım. Bu adamın kişisel mesafe olayından anlamadığı ortadaydı.
Gördüğüm en mükemmel adamdı. Devasa cüssesi,bronz teni. Her şeyi ile harikaydı. Kemikli yüzü, koyu kahve hafif dalgalı saçları, bir parça yeşil barındıran kahveye dönük ela gözleri. Bu adam can acıtacak kadar güzeldi. Rahatsız edecek kadar.
"Annen bir trolle mi sevişmiş?"
"Ne?"
"Gereksiz bir şov olmuş." deyip yerden kalktım. Ellerimi geceliğime silkeledim.
"Anlamıyorum." dedi çattığı kaşları ile.
"Boy diyorum, boy. Çam yarması gibi. Gereksiz olmuş."
Yere çömelip ayağına sürünen sarının başını okşarken gülüyordu.
"Ölü annemi karıştırma."
"Annesi ölü, yoldaşım dediği arkadaşı yaralı birine göre fazla gülüyorsun."
Eğildiği yerden bakışlarını bana dikti. Dudakları hala kıvrık duruyordu. Gözlerindeki muzur bakışın hep olup olmadığını merak ettim.
"Annem kendimi bildim bileli ölü ve Kierav sağlamdır."
"Omzundan çıkardığım ok bana pek sağlammış gibi hissettirmedi."
"Önemi yok."
Soran gözlerle suratına baktım.
"Sana ne hissettirdiğinin önemi yok. Onu tanımıyorsun."
![](https://img.wattpad.com/cover/296504433-288-k913229.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Khalida'nın Günleri
FantasyBinbir isim verildi bana. Dündekiler, koruyucu dediler. Gündekiler, seçilmiş. Yarındakiler, tek getireceği karanlıktır, bizden değil dedi. Belki de öngörü güçleri, kuvvetli hisleriydi onlara beni kabul ettirmeyen. Gidecek yerim yoktu, bana ev verdil...