İki genç büyücü o günden sonraki her olası yarınlarında öğretmenleri olacak kadından ilk derslerini alırken mahzende, birkaç kat yukarda bir odanın gizli koridorunda yürüyordu adamlar ve kotka.
Odanın ortasındaki yuvarlak masaya bir bir yerleştiler. Bu kalabalık olmayan toplantıya katılanlar, o dolup taşan masayı dolduramadı. Odayı boğan bir sessizlik hakimdi. Biliyorlardı ki, savaş yakın ve kaçınılmazdı. Kral Yuxa ne suçunu kabul edecek, ne de tahtan vazgeçecekti. Her dün olan gün ile karanlık, kıpır kıpır hareketleniyor, uyanan ve arafı geçen trol sayısı artıyordu. Karanlığın derinliklerinde, arafın dibinde zincirlenmiş ve uyumaya zorlanmış kadim varlıklar uykularında bile öfkenin esiriydi. Yeryüzüne çıkacak ve kana bulayacakları günün rüyalarına, yüzlerce büyücünün güçlerini yitirmek uğruna onları zincirlerin arasındaki bu uykuya mahkum edişinin kabusları karışıyordu.
"Tüm köyü dolaştım. Her esnaf ile tek tek konuştum. Kasabadan gelen dönemlik ailelerden kalıcı olmak istediklerini söyleyenler oldu. Ticaret ile uğraşanlar, alım gücünün gittikçe azaldığını, kralın kendi çevresi dışında kimse için hak hukuk tanımadığından yakındı. Bir büyücü olan Yuxa, yüzyılı aşkın süredir egemen olduğu topraklarda verim bırakmadı, elimizi kolumuzu bağladı, dedi esnafların başı. Durumun kasabalarda vahim, ana krallıkta daha vahim olduğunu belirttiler." dedi kotka tek nefesi ile odanın sessizliğine bölerek.
"Başka?"
"Ana krallıktaki insanlar kol gezen bir vebadan bahsediyor,"
Mandor bunu duymamıştı. Kulak kesildi, oturuşunu dikleştirirken.
"Geçtiğimiz ziyarette yerel şifahanede sadece birkaç kişi vardı fakat bu sayı bu hafta ile beraber binlerce kişiye ulaşmış. Çoğunluğu 25-30 yaşlarında olan erkeklermiş,"
Muhafızlar. Potansiyel askerler.
"Veba insan ayırmaz. Bu nasıl bir hastalık ki sadece-"
"Ona karşı savaşabilecek kitleye etki ediyor?" diye bitirdi Darius'un sorusunu Mandor.
Yuxa sadece gün çalmıyordu.
"Son konsey toplantısında bunun bahsi geçirilmedi."
"Yarın kulesi duyulmasını istemiyordur belki." dedi Henro.
"Yarın kulesi Yuxa'nın yanında değil. 6 krallığın 4'ü savaş yancısı."
Yıllar yılları kovalarken, halklar çok şey kaybetmişti. Azalan ömürleri değildi tek sorun. Ruhları körelmiş, inançları tükenmişti. Ana krallıktaki hiç kimsenin baş kaldırmaya hali yoktu. Daha önceki senelerde bu düşünce ile kalkışılan her hareket gün gece olmadan öyle bir kurutulmuş ki kulaktan kulağa dolan o uyarılar halkın gözünü korkutmuş, dillerini mühürlemişti. Kaderlerine boyun eğen halkın, kurtarıcı olarak gördüğü yegane kişiydi Darius.
Ona bel bağlayan kesim, Darius daha 25 yaşına varmadan küçük bir köyün sayısına ulaşmıştı fakat kısa ömürleri varisin omzunda bir yüktü. Prens, kendini kaç kez tanıtmıştı? Kaç kez sevdirmişti? Kaç kez güven kazanmış ve sabaha açılmayan gözler ile kaç yoldaşının vedasına tanıklık etmişti?
Darius taç istemiyordu. Taht umrunda değildi. Darius adalet istiyordu. İntikam. Dökülen her kan için kan, çalınan her gün adına gün istiyordu. İntikam istiyordu. Annesinin intikamını, çocuklarını gömmek zorunda kalan buruk ruhlu kadınların intikamını almak istiyordu.
"Kulelerde durum ne?" diye sordu Darius, Mandor'a.
Mandor'un şüpheleri vardı. Cevaplarını bilmediğini sorular belini ağrıtıyordu. Kuleler ne mi durumdaydı? Kuleler berbattı. Dün, Gün ve Yarın. Toplamda 18 krallığın bağlı olduğu kuleler, mahvolmuştu. İkiye bölünmüştü. Yuxa'nın suçunu farkında olan fakat ses etmeyen o iğrenç, yancı kesim, sesini çıkarsa da duyuramayan, savaştan sonra gelen barışı isteyen o kesim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Khalida'nın Günleri
FantasyBinbir isim verildi bana. Dündekiler, koruyucu dediler. Gündekiler, seçilmiş. Yarındakiler, tek getireceği karanlıktır, bizden değil dedi. Belki de öngörü güçleri, kuvvetli hisleriydi onlara beni kabul ettirmeyen. Gidecek yerim yoktu, bana ev verdil...