Bölüm 9

1.2K 174 153
                                    


Khalida o sabah içinde bir sıkıntı ile uyandı. Göğüs kafesini sıkıştıran bir sıkıntı ile. Yıllarının çoğunda benzer hissiyatlar ile uyuyup uyanan bir kadın olarak bunun diğer günlerden farklı olduğunu düşünmedi. Yatağını topladı, gerindi. Kazanda ısıttığı sudan çarptı yüzüne. Ağzını temizledi. Her sabah ne yapıyor ise onu yaptı. Ne eksik ne fazla. Güneş uyanalı daha dakikalar olmuştu fakat Khalida, kulübede tamamlayabileceği tüm sabah rutinini tamamlamıştı bile. Koşuya çıkmak için hazırlandı. Kafasının içindeki sessiz çığlıkları susturabildiği sayılı anlardı koşuları. Kendini vadinin uçsuz bucaksız yeşillerinin arasına bıraktı. Ayak tabanları canını acıtana dek durmadan koştu. Nefesini toparlamak için durduğunda ellerini dizlerine yerleştirmiş, hafifçe eğilmişti. Tenine çarpan kışın soğuk güneşiyle gözlerini kapatıp kafasını arkaya bıraktı. Tekrar hareket edebileceğine inandığında göletinin yolunu tuttu.

Cadı, göletinde usul usul yıkanırken bir grup adam kendilerine görev bildikleri şey uğruna, onlara aşılanan düşüncelerin eşliğinde orman yolunu katetmek üzerelerdi. Aralarında bir sessizlik hakimdi. Çoğunun annesi hala hayattaydı. Üçü evliydi. İkisinin kızı, üçünün kız kardeşi vardı fakat bu gerçekler, onların doğru olduğuna inandığı adaletin karşısında hiçlikten öteydi.

Matti'nin başı, beyninde yankılanan Khalida ile olan son konuşmaları, aralarında önceden geçen diğer tüm konuşmaları yüzünden ağrımaya başlamıştı. Çok kısa bir süre önce onun hoş bir kadın olduğunu, evlenebileceklerini düşündüğüne inanmıyordu.

Nasıl da kördü?

O ateş kızılı saçların, öpülesi dudakların altında bir Cadı vardı. Lanetliydi. Büyünün onun gibilerin elinde ne kadar tehlikeli olabileceğini duymuştu fakat hiç bir cadı görmemişti. Gören kimseyi tanımıyordu. Kendisi dışında. Matti o kadını öpmüş, tenine dokunmuştu. Bir anlık korkuyla yutkundu. Ona büyü yapmış olabilir miydi? Onu kontrolü altına alabilir miydi? O kadar güçlü müydü? Hastalık? Hastalık vermiş olabilir miydi ona?  Yüzyıllar demişti kadın. Kaç yaşındaydı? Kaç adamı da Matti gibi korkunç bir duruma düşürmüştü? Korkunun ve öfkenin ellerini titrettiğini hissetti.

Matti hiçbir zaman uslu bir çocuk olmamıştı. Bir çocuk olmamıştı. Hatırladığı en eski anılarında ya fırına un dolu çuvallar taşıyor ya da o çuvalların üzerinde sopa yiyordu. Her yediği dayaktan sonra küçücük bedenini sarsan öfkeyi bahçelerindeki domuzlardan çıkarırdı. Anne ve babasının kavgaları gözünde canlanıyordu. Annesi ile ilgili hatırladığı tek anılar bunlardı. Avazı çıktığı kadar bağıran bir kadın. Annesi o kadar mutsuz bir kadındı ki bir gün merdivenlerden yuvarlanıp düştüğünde kalkmamasının daha iyi olacağını düşünmüştü. Babası gecenin bir yarısı eve gelip karısını kanlar içinde hareketsiz iki büklüm yatarken bulduğunda, merdivenin bir basamağından onları izliyordu. Henüz sadece dört veya beş yaşında olmasına karşın anılar gözünde netti. Eşini kolları arasına alan adam başını kaldırıp oğluna baktığında ona gülen bir yüzle karşılaşmış ve bir daha o çocuğa karşı babalık edememişti.

"Daha ne kadar yolumuz var?"

Grubun arkasından yükselen soruyla Matti, gününe döndü.

"Gelmek üzereyiz."

"Bir cadıyı nasıl öldürürsün?"

Soruyu soran gözler, bakışlarını yürüdükleri yoldan hiç çekmemişti. Matti iç çekti.

"Öğrettikleri gibi."

"Önce onu kulübeden dışarı, ormana çekeceğiz."

Başlar sallandı.

Khalida'nın GünleriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin