11•

464 51 30
                                    

Arabanın penceresinden dışarı baktım. Muhtemelen birazdan yağmur yağacaktı.
Atölyeye sürmeye devam ederken önüme gelen ilk dönüş yoluna saptım.

Yüzüme yerleşen tebessümle radyodan şarkı açtım.

Bir yandan pencereden dışarı bakarken bir yandan da yağan yağmurun verdiği heyecanı bastırmaya çalışıyorum.

Arabayı sağa çevirip bir kaç metre daha ilerledikten sonra el frenini kaldırıp kontağı kapattım.

Arabadan inince yüzüme yayılan sıcak tebessümle hareket etmeden sessizliği dinlemeye başladım.

İnsan her zaman mutlu olmayabiliyor. Her zaman istediği her şey eline geçmiyor yada ayağına gelmiyor.

Ama insanı kendi içinde araması gereken belki de en önemli şey mutluluktur.
Mutluluğu başkasında aramak hiç bir zaman gerçek mutluluğu elimize vermeyecektir. Sadece kendimizi kandırırız.

Ben kendimi mutlu edebiliyorum. Bu benim için belkide en güzel şeylerden biri. Bir erkeğin sevgisine ihtiyaç duymuyorum. Ondan gelecek sevgilerle kendimi mutluluğa yakınlaşmış hissetmiyorum.

Şuanda yaptığım şey beni yeterince mutlu ediyor. Yağmurun altında ıslanmak. Saçlarımın arasına giren yağmur damlalarının tenime değdiğini hissetmek, işte ben bundan mutlu oluyorum!

Deli gibi çığlık atmak istiyorum. İçimde olan her şeyi bağırarak dışarıya atmak istiyorum. Gerçek benliğimi dışarıda yansıtmaktan korkmuyorum. İnsanların ne dedikleri arkamdan ne söyledikleri umrumda bile değil.

Hayatımı bir kez yaşayacağım ve bunu da insanların dediği şeyleri kafama takarak geçirmek istemiyorum.

Pluviophile diye geçirdim içimden. Tam bana göre bir kavramdı.

Yağmurun altında ıslanmayı seven, yağmur yağdığı zaman huzur bulan kişiler için söylenen bir kelimeydi. Kısaca ben demekti.

Yağmurda ıslanmak evet buda ileride ki sevgilimle yapacaklar listesinde ilk sıralardaydı.

Hiç bir zaman sevgilim olmamıştı. Ama olması sanki çok güzel bir duyguydu. Hiç yaşamadım, birisine aşık olmak nasıl bir şey bilmiyorum.

Sadece küçükken aşık olduğum bir adam vardı, o da babamdı. Bana karşı olan sevgisi, merhameti her şeye bedeldi.

Ayakta durmayı bırakıp yere uzandım. Üstümde ki şeyin birazdan çamur olacağını biliyorum ama anın tadını çıkarmak istiyorum.

Yüzüme giren yağmur damlalarına karşı gözlerimi kapattım. Bu toprağın üzerinde uzanmak, kuş tüyü ile dolu olan bir yatağın üstünde ki konfordan bile daha üstündü.

Ağzımdan çıkan kelimelerle Adele'nin Easy On Me şarkısını söylemeye başladım.

There ain't no gold in this river
That I've been washin' my hands in forever
I know there is hope in these waters
But I can't bring myself to swim
When I am drowning in this silence
Baby, let me in.

Go easy on me, baby
I was still a child
Didn't get the chance to
Feel the world around me
I had no time to choose
What I chose to do
So go easy on me...

Bu şarkı benim için farklı bir boyuttu.
Her şeyiyle, içindeki kelimelerin anlamları bile benim için önemliydi.

Yüzümü ıslatan yağmura karşı gülümsedim.
Yattığım yerden kıpırdamadan konuşmaya başladım.

"Bu dünyada hiçbir şey, hiçbir varlık benim mutluluğumu elimden alacak kadar güçlü değil."

Mochipastah~20

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Mochipastah~
20.20

Bu şarkı gerçektende benim için farklı...

𝐋𝐢𝐦𝐞𝐫𝐞𝐧𝐜𝐞 |𝐉𝐢𝐫𝐨𝐬𝐞Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin