Arabadan inip kapıyı kilitlerken Jennie'nin sesini kulağımda işittim. "Sakın kimseye söyleme Rosé!" gülerek kafamı salladığım zaman kollarını göğsünde birleştirip yüzünü astı.
"Merak etme Jennie, ikimiz arasında." göz kırparak söylediğim şey ile duraksayıp bana baktı. Kollarını açıp bana sarıldıktan sonra ona karşılık verdim.
Karşımızda gelen kişilerle birbirimizden ayrıldık. Herkes buradaydı. Herkes birbiriyle selamlaşırken bende dahil oldum. Namjoon'un elini sıktığım zaman gamzelerini belirtircesine güldü. Hemen yanında ki Jimin'e de selam verdiğimde gözleri güldüğü için kaybolmuştu.
Selamlaşma bittiği zaman restoranta yürümeye başladık. Rahat giyindiğim için, Tanrı'ya binlerce kez şükrettim. İyi ki elbise giymemiştim. Herkes rahat takılıyordu. İçeri giridiğimiz zaman kimsenin olmaması beni şaşırttı. Herhalde biz geleceğimiz için mekanı kapatmışlardı.
Göz alıcı dekorasyona bakarken duvarda ki tablolara gözüm kaydı. Çok güzel sanat eserleri ile dekore edilmiş ayrıca tavandan sarkan, hasırlara dolandırılmış ampüller çok iyi bir görünüm sağlıyordu.
Sandalyeyi çekip oturduğum zaman yüzümdeki gülümsemeyi bozmadan etrafı incelemeye devam ettim. Hem nostaljik hem de romantik bir havası vardı.
Önümde olan menüden yemeklere bakmaya başladım. Etkileyici yemekler vardı. Siparişlerimizi sorduğu zaman herkes sırayla konuşmaya başladı. Tüm siparişleri aldıktan sonra kafasını sallayarak yanımızdan uzaklaştı.
Garson gittikten sonra Yoongi konuşmaya başladı. "Eee nasılsınız?"
"Oturuyorum." Hoseok'un verdiği cevaba karşı güldüm.
"Hoseokum, sana ne yaptığını değil nasıl olduğunu sordum." sitemle söylediği şeye karşı Jisoo konuştu. "Hoseokum?!" herkes bakışlarını Yoongi'ye çevirirken Taehyung gülmeye başladı. "Ne alaka Jisoo, şimdi Hoseok bana yavrum diyince sorun olmuyor ama..." gülmekten konuşamayınca kıkırdayıp önüme döndüm.Çok boş bir muhabbetti. Gözlerim yanımda ki Jennie'ye kayınca dalgın olduğunu farkettim. Kulağına doğru eğilip fısıldadım.
"Jennie şuanda Taehyung sana bakıyor." dediğim şeyle gözleri anında açılıp karşısında oturan Taehyung'a baktı. Yalan söylemiyorum, gerçektende bakıyordu.Utandığı için gözlerini hemen çekip saçıyla oynamaya başladı. Taehyung, bana bakarak dudaklarını oynattı.
'İyi mi?' dediği şeyi anladığım zaman kafamı sallayarak onayladım. Tekrar konuşmaya daldığı zaman bende onlara katıldım.Bir kaç dakika sonra siparişlerimiz geldiği zaman karnımın guruldadığını hissettim. Çok acıktım. Önümdeki tavuktan bir parça alıp yemeye başladım. Herkes yemeğe odaklanmış konuşmuyordu. Demek ki tek acıkan ben değilmişim.
Yemekten sonra gelen tatlıyı da yedikten sonra şişen karnıma baktım. Çok yemiştim uzun zaman sonra. Ellerimle midemi ovarken telefonumdan saate baktım.
20.00, bu kadar geçmişiydi?Zaman çok hızlı. Eve gidip yapmam gereken işlerim olduğunu hatırlayınca ayağa kalktım. Herkesin bakışları bana dönerken konuşmaya başladım. "Yapmam gereken bir kaç işim var kusura bakmayın." herkesin tepkisine bakarken içimde hissettiğim huzursuzlukla onlara bakmaya devam ettim. "Tabiki Posiem." Taehyung'un söylediği şeyle gülerek çantamı aldım. O sırada Jimin'in sesi kulaklarımı doldurdu.
"İstersen seni arabaya kadar götürelim Chaeyoung, hem hava baya karanlık." dediği şey ile biraz düşünürken kafamı sallayarak reddettim. "Gerek yok." gülümsediğim zaman gülümseyerek kafasını salladı.
Paltomu üstüme alıp el sallayarak dışarıya çıktım. Dışarı gerçektende çok karanlıktı. Çıktığım gibi beni karşılayan soğuk havaya tebessüm ettim.
Soğuk hava içime girmeye devam ederken yavaş adımlarla yürümeye başladım, arabaya doğru. Bir yandan yürüyor bir yandan da aklımda kalan şarkının nakarat kısmını tekrar ediyordum.
Yürümeye devam ederken arabanın önüne geldiğim zaman sırtımda hissettiğim el ile ağzımdan çıkan çığlığa engel olamadım.
Keşke Jimin'i dinleseydim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐋𝐢𝐦𝐞𝐫𝐞𝐧𝐜𝐞 |𝐉𝐢𝐫𝐨𝐬𝐞
FanfictionMucizeler var, mesela birinin bakışları bile kalbinizi çiçek bahçesine çevirebilir. Bana bu duyguları, en güzel şekilde yaşattığın için teşekkür ederim, Park Jimin. #1 jirose <3 ©2022 |Mochipastah