2. BÖLÜM
AŞİNA YABANCI
2
Her şey olup bittikten çok uzun bir zaman sonra Sarah Bridge-
vvater günlüğüne şunları yazdı: Kader, kaprisli bir demiryolu
makasçısı gibi. İnsanları bir araya getirip sonra ayırıyor. Canı
isterse onları yeniden karşılaştırıyor. Üstelik bu karşılaşmanın
yollarını insan en çılgın fantezilerinde bile hayal edemiyor.
Sarah bunları yazarken her şeyi anımsayınca elleri titremeye
başladı.
Korku, sessizliğin içinden çıkagelmişti. Bütün gücüyle onun ve
ailesinin üstüne çökebilmek için pusuya yatıp uygun zamanı
beklemişti adeta.
Sarah dönüp geçmişe baktığında aslında küçük belirtilerin
olduğunu düşündü. Ancak ilk sessiz uyarılar Sarah’mn gözünden
kaçmıştı.
Ondan sonra da felaket başlamış ve kimse önüne geçememişti.
Karanlıkta usulca sokulmuş ve ansızın vurmuştu.
Her şey, Harvey’nin büyük, siyah bir köpek gördüğü o kâbusla
başlamıştı. Devamı ise inanılmaz bir hikâyeydi.
Üç aralığı dört aralığa bağlayan gece Forest Hill sokaklarında buz gibi bir rüzgâr esiyordu. Son günlerde termometreler sıfırın altına
düşmüş ancak hava tahminlerinin müjdelediği kar, Advent4
döneminde yağmamıştı.
Bridgewater ailesinin evi, Londra’nın güneyindeki seçkin
semtlerden birindeydi. Evi çevreleyen yüksek çitler, kapıya uzanan
geniş giriş yoluyla kesintiye uğramıştı. Bu yola girilir girilmez iki
katlı binanın sıra dışı mimarisi dikkat çekiyordu. Cam ve beton
öğeler, Georgia dönemi tarzı tuğla duvarlarla bütünleşmiş,
geleneksel klasik İngiliz stili ve modern yapı anlayışı uyumsuz bir
görüntü yaratmadan buluşmuştu.
Stephen Bridgewater bu evin projesini kendi çizmiş, bu tasarım
için hem mimarlık hem de çevrecilik Ödülü kazanmıştı. İnşaat
sırasında uyguladığı yepyeni bir izolasyon sistemi etkili olduğu
kadar maliyeti de düşürmüştü. Stephen Bridgewater yaptığı işlerin
daha etkin bir reklamını hayal bile edemezdi. Çok geçmeden
tasarımı ve buluşu öylesine tutulmuştu ki Londra’daki bir mimarlık
bürosundaki işinden ayrılıp kendi şirketini kurmuştu.
Stephen’ın, Bridgevvater modelinin geçici bir moda olup şirketin mimarlık camiasında kendine yer edinemeden tasarımına
ilginin azalacağı kaygılarının yersiz olduğu kısa bir zaman sonra
ortaya çıkmıştı. Stephen artık ülkenin dört bir köşesindeki iş
çevrelerine ve özel kişilere projeler hazırlamaya başlamıştı. Bu
nedenle müşterilerle görüşmek üzere sıklıkla seyahate çıkıyordu.
O gece de seyahatteydi.
4 Noel’den önceki dört pazar gününü kapsayan süre. (ç. n.)
Saat yarım olmuş, ev zifiri karanlığa bürünmüştü. Yalnızca birinci
kattaki pencerelerden birinde ışık vardı.
Son aylarda Stephen ne zaman evde olmasa, Sarah’nın gözüne.uyku girmiyordu. Bu hali Sarah’ya çocukça geliyordu, çünkü
kocasının yanında olmaması eskiden asla sorun yaratmazdı. On
beş yıllık evlilikleri süresince Stephen’ın dışarıda geçirdiği çok
geceler olmuştu. Saralı da iş seyahatine çıktığında duvarları ses
geçiren otel odalarında bile çok rahat uyurdu.
Ama derken bir şeyler değişmişti. Ağır ağır ve önceleri hiç
farkına varılmadan. Sarah’nın bilinçaltının derinlerinden adı
konulamayan bir korku, tüyler ürpertici bir dehşet su yüzüne
çıkmıştı. Bu korkuyu ilk kez bir yılı aşkın bir süre önce duyumsa-
mıştı. Bu duygu o günden beri Sarah’nm hiç peşini bırakmamış,
her yalnız kaldığında içini sarmıştı.
Doktoru bu irrasyonel korkuyu fobik bir bozukluk olarak
tanımlamış, altında yatan nedeni birlikte bulmaları için Sarah’yı
bir terapiste yönlendirmişti. Ne var ki Sarah tedaviden umduğu
sonucu alamamış ve Shirley Jackson’ın bir romanında okuduğu bir
cümleyi sıklıkla düşünmeye başlamıştı: Orada dolanıp duran her
neyse, tek başına dolaşıyordu.
İşte korku yine yatak odasında yanına gelmişti.
Buz gibi esen hafif bir rüzgâr gibi.
Sarah bu düşünceyi beyninden hemen attı, bir an saate baktıktan
sonra Nora’nın yolladığı kitap dosyasına yeniden yoğunlaştı.
Evden çalışmanın yararı bu işte, diye düşündü. İnsan zamanını
kendi yönetebiliyor ve uyku tutmadığı gecelerde işini yatağına bile
götürebiliyor.
İlk sayfalara hızla göz gezdirdi, ardından Nora’nın dosyaya
eklediği kısa yazıyı bir kez daha okudu.
Kusura bakma tatlım,
Yine beğenmeyeceksin, biliyorum. Ama böyle işler satıyor ne
yapayım. Hem bu kez bizim altın çocuğun elinden çıktı. Bunu sana yapılan ödemeden fark edeceksin.
Yine de yapmak istemezsen haber ver. Üzülme, anlayabilirim.
Burada seni çok özlüyoruz!
En derin sevgilerimle ve iyilik dileklerimle,
Nora
Sarah gülümsedi. Bitişik odalarda çalıştıkları günleri Sarah da
özlüyordu. Nora’nın soğuk esprilerinin ve elli yaşını epeyce geride
bırakmış olmasına karşın korumayı bildiği, insana iyi gelen
canlılığının eksikliğini hissediyordu.
Ancak Sarah’nın yayınevine dönmek istememesinin nedenleri
vardı. Hem de haklı nedenleri. Örneğin ofisinin kapı koluna
dokunduğunda ansızın panik atak geçiriyordu. Ya da toplantı
odalarına ayak bastığında kestiremediği bir nedenden soğuk terler
döküyor, derhal açık havaya çıkmazsa kusacakmış gibi oluyordu.
Bunlar, kime söylense çılgınca gelen ve bu yüzden açıklanması
güç nedenlerdi. Üstelik psikologu bile Sarah’yı anlayamamış,
duyarlı bakışlarla başını sallamakla yetinmişti.
Bu yüzden her köşesini bildiği evinde oturuyor ve Nora’nın
onun edebî görüşünü almak üzere yolladığı kitapları okuyordu.
Hiçbir dosyayı o güne kadar geri çevirmemişti, bu defa da çevirmezdi. Çünkü Nora’nın ona samimiyetle verdiği desteğin değerini
biliyordu. Nora en büyük dostluğu Sarah’nın ansızın istifa
etmesini sorgulamamakla göstermişti. Sarah’nın ayrılışına çok
üzülmüştü ancak kararma saygı göstermiş ve onu elinden geldi-
ğince desteklemeye devam edebileceği önerisinde bulunmuştu.
“Tabii sen istersen,” diye de eklemiş, bunun üstüne Sarah
teşekkür etmiş ve istediğini söylemişti.
Şimdi basının “Gerilimin büyük ustası” diye tanımladığı genç
yazarın son eseri üstünde çalışacaktı.Roman, o günlerde kitapçılarda üst üste yığılan ve peynir ekmek
gibi satılan sıradan seri katil hikâyelerinden birini anlatıyordu.
Psikopat gözüne bu kez hamile kadınları kestirmişti. Kadınların
karınlarını yarıp ceninleri çıkarıyor ve kurbanlarını bunlarla
boğuyordu.
İğrençliğin büyük ustası daha doğru tanım olurdu, diye düşündü
Sarah ve başını keyifsizce salladı. Önünde yine okurların kana
susamışlığını tatmin etmek için rakiplerinin yarattığı gaddarlıklarla
yarışan, gerçeklikten uzak şiddet fantezilerinin art arda sıralandığı
dört yüz sayfa vardı. Hızla yazılmıştı ve her türlü derinlikten
yoksundu.
Ancak bu tür kitapların hepsinde yaptığı gibi Sarah bunu da
atlatacak ve yalnızca dili üzerinde çalışacaktı. Nora’nın hatırına ve
de kendi yararına yapacaktı bunu. Çünkü evden çalıştığı sürece
kendini tamamen işe yaramaz hissetmekten kurtuluyordu;
kariyerine zorunlu bir ara vermiş olsa da duyguları bu yöndeydi.
Stephen artık bol para kazanıyor, ona çalışması gerekmediğini
söylüyordu ancak Sarah üretmekten yanaydı.
Stephen onu anlamıyordu. Ya da anlamak ve evliliklerinin
gerçek yüzüne bakma riskine girmek istemiyordu. Çünkü sözüm
ona mutluluklarının ve huzurlarının arkasına bilinmeyen bir şey
yerleşmişti. Bu, belki de ürkülmesi gereken bir şeydi.
Sarah, bu şeyin var olduğunu kalbinin ta içinden çok iyi biliyor
ama bunu düşünmek istemiyordu.
Şimdi düşünme, hele yalnızken asla.
Bu durumda yatağında uykusuz bir gece daha geçirecek ve
aslında hoşlanmadığı dosyayı okuyacaktı.
On beş dakika geçip bir dizi vahşet sahnesi okuduktan sonra
-sülfürik asitle kadın cinsel organlarına ne korkunç zararlar verilebildiğini öğrenmişti az önce- koridorda usulca yaklaşan
çıplak ayak sesleri duymuştu.
“Anneciğim!”
Harvey yatak odasına koşarak girdi. Sarah altı yaşındaki
oğlunun durumunu görünce dehşetle yerinden doğruldu. Yastık,
Harvev’nin sol yanağında iz yapmıştı, çocuğun yüzü ter içindeydi,
ince sarı saçları alnına yapışmıştı ve gözlerinde yaş vardı.
“Harvey, ne oldu sana canım?”
Harvey yatağa zıpladı, yorganın altına büzülüp annesine
sokuldu.
“Bahçede biri var.”
Sarah kaşlarını kaldırdı. “Ne? Tanrı aşkına, gecenin bir
yarısında bahçemizde kim olabilir ki?”
“Bir adam.”
“Bir adam mı? Tatlım, şu siyah köpeği gördüğün gibi düş
görmüşsündür yine.”
“Hayır,” diye diretti Harvey ve yorganın altından korku dolu
gözlerle başını uzattı. “Camıma vurduğu için uyandım, hem de
durmadan.”
“Camına mı vurdu? Ama olamaz ki!”
“Oldu,” diye ısrar etti çocuk ve annesine daha sıkı sarıldı.
“Tatlım, biz birinci kattayız. Adamın camına vurabilmesi için
uçması gerekirdi.”
“Ama yaptı işte. Gerçekten!”
Sarah oğlunun başını şefkatle okşayıp ter içindeki saçlarını
alnından geriye doğru itti. “Peki, gel gidip bakalım. O zaman kötü
bir düş gördüğüne inanacaksın.”
Harvey’nin gözleri iri iri açıldı. “Hayır, gitmeyelim! Belki adam
hâlâ oradadır.”Sarah kaygılanmaya başlamıştı artık. Gerçi Harvey’nin hayal
gücünün zenginliğine alışmıştı, oğlu yaşıtı bütün çocuklar gibi
sıklıkla kâbuslarla uyanırdı -örneğin birkaç hafta önce mutfakta
gece vakti siyah bir köpek gördüğünü ısrarla savunmuştu- ancak
bu defa sesinde farklı bir tını vardı.
Daha ürkekti.
Daha kararlıydı.
Sarah oğlunun gözlerindeki korkuyu görünce, huzursuzluğunu
gülümseyerek gizlemeye çalıştı.
“Bak, tatlım, dinle şimdi, gerçekten bir adam varsa onu
kovalayacağım. Öyle ya, yabancı adamların bahçemizde işi ne!
Hele ki sen uyurken camına vurmaya hiç hakları yok.”
“Kovalayacak mısın onu? Tek başına mı?”
“Elbette.” Sarah yorganı kaldırıp yerinden doğruldu. “Sence
başaramaz mıyım?”
“Ama adamın boyu çok uzun. En az babamınki kadar.” Sarah
sabahlığını giyip ellerini beline bastırdı. Sonra uzun sarı saçlarım
rol yaparcasına arkaya savurdu ve sesini Harvey’nin en çok sevdiği
masal olan Jack ve Fasulye Sırığı’ndaki devin sesine benzetmeye
çalıştı. “Senin dev gibi anneni görünce adamın
nasıl toz olduğunu birazdan göreceksin. Yoksa onun kemiklerini
öğütür, unundan ekmek yaparım. Fee-fi-fo-fum!”5
Sarah bu öyküyü oğluna pek çok kez okumuş, Harvey de her
dinlediğinde gülmüştü. Ama çocuğun yüzündeki ciddi ifade şimdi
değişmiyordu.
Yoksa gerçekten birini mi görmüştü?
Saçmalık, diye kendini uyardı Sarah. Yine tatsız düşler görmüş,
hepsi bu.
Ne var ki koridora çıkar çıkmaz içi tuhaf oldu. Derken vurma seslerini o da duydu.
Olduğu yerde öylece kalıp yutkundu.
Çocuk korkmakta haklıydı. Kulağa çok ürkütücü geliyordu.
Sanki cama tırnaklarla vuruluyor gibi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fobi꧂
Mystery / Thriller✍︎Dondurucu bir kış gecesi kocasının arabası evin önünde durur. Sarah kocasını karşılamaya iner ama mutfaktaki adamın o olmadığını anlar. Yabancı eve arabalarıyla gelmiş, içeri kocasının anahtarıyla girmiş ve onun gibi giyinmiştir. Sarah'nın ise yüz...