1.6

16 2 0
                                    

Belki. Belki de değil.
Her türlü zaman duygusunu yitirmişti, belki yine gecenin
yarısıydı ve o an kentin dışında bir yerde bulunuyordu. Bu otomobilin kent merkezinde durmadığından kuşkusu yok gibiydi.
Karanlığın içinde arada sırada ona ulaşabilen tek ses, uzaklardaki bir damlamaydı. Bir musluktan ya da delik bir borudan su
damlıyor olabilirdi ve her damlaya bir de yankı eşlik ediyordu.
Adam bundan, otomobilin boş ve büyük bir hangarda durduğu
çıkarımım yaptı.
Bu düşünceyle birlikte yeniden korkuya kapıldı. Muhtemelen
Tann’nın terk ettiği bir yerdeydi ve onu burada kimse bulamazdı.
Yani bu, o pislik herifin onu bir tabutun içinde bir yere
gömmesinden farksızdı.
Kendini kupkuru kalmış gibi hissetmesine ve dilinin ağzının
içinde cansız bir kürk hayvanını andırmasına karşın gözünden
yaşlar boşaldı. Demek ki bedeni ağlamasına yetecek kadar sıvı
saklamıştı içinde.
Ölmek istemiyordu. Buna henüz hazır değildi. Bir ailesi vardı.
Başına ne geldiğini ya hiç Öğrenemeselerdi?
İçi çaresizlikle birlikte dizginlenemez bir öfkeyle doldu. Lanet
olsun, bunu ona neden yapıyorlardı? Onu böyle sefil bir şekilde
ölüme terk etmeleri için ortada bir neden yoktu! Kimseye bir zararı
dokunmamıştı ki!
Sakin ol, sakinleş, diye kendini ikna etmeye çalıştı. Şimdi
paniğe kapılırsa kendini içinden çıkılmaz bir duruma sürüklerdi.
Nabzının yükselmesiyle damar duvarlarından kopup serbest
kalacak olan kan pıhtısını düşün. Eğer bu olursa, birinin seni
kurtarmasına fırsat kalmadan her şey biter!
Şimdi nasıl sakin kalabilirdi ki? Klostrofobisi çoktan geri
dönmüştü. Şimdi bir tek boğulma hissi eksikti, o da gelirse paniği
kusursuz boyuta ulaşırdı.
Zaten boğazının daraldığını duyumsuyordu, bir de...
Yeter, diye emretti kendine. Yaşamak istiyorum! Yaşamalıyım!
Korku hissi şimdi gerçekten biraz hafiflemişti. Fark fazla
değildi ama zihninin açık kalması için yeterli olmuştu.
Düşüncelerini, kendini otomobil bagajında bulmadan önce
olanlara yöneltmeye çalıştı. Ne var ki anımsayabildikleri kopuk
kopuktu. Bir türlü birbirlerine uymayan yapboz parçaları gibiydi.
Ensesinde ansızın bir yanma hissetmişti.
Yere yığılmıştı.
Biri onu yakalayıp yere yatırmıştı.
Sonra omzuna bir şey batmıştı.
Sokak dönme dolap gibi dönmeye başlamıştı.
Karanlık.
Ya öncesinde? Öncesinde ne olmuştu?
Büfe.
Neredeyse dilini yakacak kadar sıcak, içine biraz limon dam-
latılmış bir bardak çay. Soğuk kış günlerinin mükemmel içeceği.
Observer’m en son sayısı.
Kapağında güpegündüz onca görgü tanığının gözleri önünde
Millenium Köprüsü’nden atlayan adamla ilgili yeni bir haber yer
alıyordu. İntihar etmesinin nedenleriyle ilgili sonu gelmeyen
bilmeceler. Adam saygın bir şahsiyetmiş. Bir yerin müdürüymüş.
Hayır, profesörmüş. Yok, ya da...
Adam, madenî bir sarsıntıyla düşüncelerinden koparıldı. Uzakça
bir yerde bir kepenk açılıyordu.
Derken yaklaşan adım sesleri duydu. Belki kurtuluşuydu bu!
Bir çığlık attı ancak sesini bastıran bant yüzünden ancak bir
hırıltı çıkarabildi. Bunun üzerine bagaj kapağını yumruklamaya
başladı.

Fobi꧂Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin