0.7

22 2 0
                                    

Kendini Stephenin yerine koyuyor, diye düşündü. En azından
benim buna inanmamı istiyor. Onu asla kızdırmamalıyım. Elinde
bıçak var, yukarıda da Harvey uyuyor.
Sarah, zaman kazanmak için adamın oyununa karşı koymamaya
karar verdi. Çünkü ne yapması gerektiğini henüz çözememişti.
“Şey... mortadellayı biz yedik,” dedi Sarah, ağzından çıkan her
sözcükte kendine hâkim olmaya çalışarak. “Ama hindi var. Bir de
tiramisu. Çok seversin sen. Bizim İtalyan restoranından aldım.”
Adam alnını buruşturdu. Maskeyi andıran yaralı yüzü şimdi
daha çirkin, daha yapay hir hal almıştı.
“Vittorio’dan mı?” Adam şaşırmış gibiydi. Bu son derece tuhaf
sohbette Sarah’nın söylediği bir şeye ilk kez karşılık vermişti. “O
dükkân bir yıl kadar önce kapanmamış mıydı?”
Sarah irkildi. Adam nereden biliyordu bunu?
“Şey... yani bu market de Vittorio kadar iyi sayılır demek
istemiştim,” dedi Sarah, güçlükle gülümsemeye çalışarak.
“O halde deneyeyim bari.”
Adam da Sarah’ya gülümseyip göz kırptı, sonra yeniden
buzdolabına yöneldi.
Sarah’ın gözü bıçaktaydı. Ortam uygundu, adamın eline at-
layabileceğini düşündü. Ama adam sonra kendini savunmaya
kalkışır, gerginlik tırmanırdı.
“Anne?”
Harvey’nin merdivenin en üst basamağından gelen sesi Sarah’yı
ürpertti.
Aman Tanrım! Asla aşağıya inmemeli!
Sarah gözünü yabancıdan ayırmadan hole doğru bir adım attı.
Şimdi adam da arkasını dönmüş, merdivene doğru bakıyordu.
“Hemen yatağa dön, tatlım,” diye Harvey’ye seslendi Sarah.
“Birazdan yanında olacağım.”
“Aşağıda ne yapıyorsun?” Harvey’nin sesi uykuluydu ama her
zaman olduğu gibi merakını yenememişti.
“Su içmeye indim, hemen yatağa döneceğim. Sen git yat.”
Koridorda bir an sessizlik oldu. Sarah derin bir korkuya kapıldı;
ya Harvey sözünü dinlemeyip aşağıya inerse, ne olurdu?
Sarah soluğunu tuttu, tırnaklarını avuçlarına geçirdi.
Lütfen tatlım, diye yalvardı içinden. Dön geri! Lütfen dön geri!
“Peki, anne ama çabuk gel, oldu mu?”
Ardından oğlunun çıplak ayaklarının yere vurarak uzaklaştığını
ve yatak odasının kapısının kapandığını duyduğunda Sarah’nın
yüreğine su serpildi.
Yabancı, bir elinde tiramisu kâsesi, öteki elinde bıçak, anneyle
oğul arasındaki konuşmayı hiç hareket etmeden izlemişti.
“Hâlâ o karmaşık düşleri görüyor mu?”
Sarah bu adamın bütün bunları nereden bildiğini anlayamı-
yordu ama şu an için bunun bir önemi yoktu. Harvey’yi tehlikeye
atmadan yardım çağırması gerekiyordu.
“Evet.” Sarah başım salladı. “Az önce yine kâbus gördü. En iyisi
gidip bir bakayım.”
“Bu benim suçum,” dedi yabancı. Sarah bunun üstüne adamın
onu ve oğlunu ürküttüğünü anlayıp gitmeye karar verdiği umuduna
kapıldı. Ama adam sonra devam etti: “Dediğim gibi ikinizi de
ihmal ettim. Neredeyse hiç evde yoktum. Bu durumda oğlumuzun
kâbus görmesine hiç şaşmam.”
Adamın bakışlarında kaygı vardı ve Sarah’mn aklını en çok
karıştıran da buydu. Bu adam, çocuğunu eğitirken hatalar yaptığını
anlamış şefkatli bir baba gibi bakıyordu yüzüne. Stephen de bunu
anlamış olsa aynen böyle bakardı. Hayır, bu adam gitmeyecekti. Stephen’ın yerine geçmişti.
Stephen’a ne yapmış olabilirdi acaba?
Sarah bu düşünceyi beyninden hemen atıp dikkatini o ana verdi.
O anda Stephen’a yardım edemezdi. O an tek önemli olan şey,
oğlunun güvenliğiydi. Bağırmayıp oynanan korkunç oyuna eşlik
etmekte çok, ama çok zorlanıyordu.
“Önce bir şeyler atıştır,” dedi Sarah usulca, sesine ilgili bir eşin
tınısını katmaya çalışarak. “Bunları yarın sabah konuşuruz.”
“Tamam, öyle yaparız.” Adam memnun olmuş gibiydi. “Sen çık
hadi. Ben birazdan gelirim.”
“Peki. Afiyet olsun.”
Sarah kendini yeniden gülümsemeye zorladı ve hole çıktı.
Merdiveni yıldırım hızıyla tırmanmamak için kendini güçlükle
tutuyordu çünkü adamın bakışlarını hâlâ ensesinde hissediyordu.
“Sarah?”
Sarah olduğu yerde durdu, soluğunu tuttu ve başım ağır ağır
çevirdi.
42
Wulf Dorn
İşte şimdi, diye düşündü ürpererek. Sahte bir güven ortamı
yaratarak beni tarttı. Şimdi çıldıracak. Harvey’nin yanma çıkmama
asla izin vermeyecek.
Tepeden tırnağa kaskatı kesilmişti. Kendini içten içe, adamın
üstüne saldırmaya ve savunmaya geçmek zorunda kalacağına
hazırladı.
Ancak böyle şeyler olmadı. Adam hâlâ mutfaktaydı.
“İkinizi de seviyorum, Sarah.”
Bu sözlerde ürpertici bir gerçeklik vardı.
Sarah yüzünü buruşturdu. Aslında bir kez daha gülümsemeye
uğraştı ama asla başaramadı.
“Evet... Tabii. Ben... bunu zaten biliyorum Sarah, mutfağın bitişiğindeki ev kapısına, sonra merdivene
doğru baktı. Her an kapıyı açıp koşarak yardım isteyebilirdi. Ne
var ki yukarıda onu bekleyen Harvey vardı.
“Bu arada tiramisu muhteşem görünüyor.”
Adam elindeki bıçakla kâseyi işaret ediyordu. Buzdolabının
ışığı bıçağın üstüne vurmuştu.
“Ee, evet,” diye kekeledi Sarah. “Afiyetle ye.”
“Öyle yapacağım. Sonra da üçümüz bir arada şöyle uzun uzun
uyuruz.”
Adam Sarah’ya yine göz kırptı ve o sırada gözlerinde beliren
ifade Sarah’yı titretti.
“Evet,” diyebildi Sarah güçlükle. “İyi fikir.”
“Birazdan gelirim.”
Adam arkasını dönüp buzdolabının kapağını kapattı ve
önündekileri yemek için mutfak masasına oturdu.
Sarah ona şaşkınlıkla bakıyordu. Yukarıya çıkmasına adamın
izin verdiğine önce inanamadı ama sonra elde ettiği bu şansı
değerlendirdi. Holdeki komodinin üstünde, Stephen’ın anahtarlarının yanında duran şarj yuvasından telefonunu aldı ve
merdiveni tırmanmaya başladı. Akıl hastasının görüş alanından
çıktıktan sonra koşmaya başladı.
Sarah var gücüyle yatak odasına kadar koştu, kapıyı usulca kapattı,
arkasına yaslanıp yüksek sesle hızlı hızlı soluk alıp verdi.
Terden sırılsıklam olduğunu ancak fark edebilmişti. Sabah-
lığının altındaki geceliği, sanki üstünden çıkarmadan duş almış
gibi bedenine yapışmıştı.
“Anne?” Harvey yatakta oturmuş, ona soran gözlerle bakıyordu.
“Neler oluy...”Sarah elini hızla sallayıp oğlunun sözünü kesti. “Şşşt! Çok
sessiz olmalıyız!”
“Ama...”
“Şşşt!” dedi Sarah yeniden ve Harvey’nin yanına koşup ona
sarıldı.
Harvey sustu ancak gözlerini yine, az önce penceresinin önüne
gelen uzun boylu adamı anlatırken yaptığı gibi iri iri açmıştı.
“Her şey güzel olacak, tatlım,” diye fısıldadı Sarah, telaşla
çevresine bakınarak. “Ama sessiz ol, tamam mı?”
Yatak odasının kapısında anahtar takılı değildi. Hem neden
takılı olacaktı ki? Bu evde kimsenin kimseden gizlenmesi gerek-
miyordu çünkü. Stephen bu eve taşındıklarında -giriş katındaki
misafir tuvaleti hariç- bütün kapıların anahtarlarını toplayıp
kaldırmıştı. Bir aile evinde anahtar gerekmediğini söylemiş, ay-
44
Wulf Dom
rica o gün iki yaşında olan oğullarının kendini yanlışlıkla bir yere
kapatmasını engellemek istemişti.
Yabancının, “Birazdan gelirim,” lafı Sarah’nın beyninde yan-
kılanıyordu. Tereyağlı sandviçi, muhtemelen kalan tiramisuyu da
yiyip yanlarına çıkacaktı.
Bıçağı da yanında getirecekti, Sarah’nm bundan hiç kuşkusu
yoktu. Ne demişti az önce?
Sonra da üçümüz bir arada şöyle uzun uzun uyuruz.
Hele o göz kırpma... Bu cümlenin aslında ne anlama geldiğini
Sarah düşünmek istemiyordu.
Stephen’ın anahtarları nereye kaldırdığını telaşla düşünmeye
başladı.
Evet, bir karton kutuya koymuştu, bu kadarını anımsıyordu
Sarah. Ama o lanet olası kutu neredeydi şimdi? Yatak odasında
mı? Dolabın üstünde mi?



Fobi꧂Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin