2.1

15 2 0
                                    

Mark yerde dizlerinin üstünde öylece kalmıştı. Tanja’nın
parçalanmış bedenini kollarında tutmuş, çaresizce nabzım arıyor
ve sürekli genç kadının adını sesleniyordu.
Ne var ki Tanja hiçbir tepki vermiyordu. Neredeyse hiç soluk
almıyordu, birinin sokağın ortasına attığı cansız bir bebek gibiydi.
Mark’ın içindeki doktor birkaç saniye içinde amansız bir teşhise
varmış, Tanja’nın ölümün kıyısına geldiğini anlamıştı. Ne var ki
öteki yanıyla gerçeği kabul etmek istemiyordu. Mark bu genç
kadına âşıktı ve gördüklerini var gücüyle yok saymak istiyordu.
Onca kanı, Tanja’nın paramparça olmuş ceketini, yabancı bir
madde gibi omuzundan fırlamış kırık köprücük kemiğini...
Tanja gözlerini iri iri açmış ona bakarken, Mark, “Hayır, hayır,
hayır!” diye hüngür hüngür ağlıyordu. İri yağmur damlaları
Tanja’nın yüzünden gözyaşları gibi süzülüyordu.
Bu bakışlar Mark’a, ne oldu, diye sorar gibiydi. Neden ben?
Anlayamıyorum bunu.
Tanja’nın dudaklarını oynatmasıyla birlikte çenesine doğru kan
ve salya boşaldı.
Mark aklını yitirdiğini sandı.
“Yardım edin!” diye bağırdı, çaresizce çevresine bakınarak.
Ancak gelen kimse yoktu. Burası ara sokaktı ve bomboştu,
ayrıca pencerelerden de kimse bakmıyordu. Başını kaldırıp ışıklara
doğru baktı, yukarılarda birilerinin olduğunu anlamıştı ancak
onlarla kimse ilgilenmiyordu.
“Yardım edin! Lanet olsun neden kimse yardım etmiyor?”
Tanja’nın ağzı yeniden aralandı ancak dudaklarından tek bir
sözcük çıkmadı. Ağzından yine kan fışkırdı, bu kez daha koyuydu,
içinde köpükler vardı. Derken Tanja’mn bütün bedeni sarsıldı, birhırıltı çıkardı, gözleri kaydı, artık yalnızca beyazları görünüyordu.
Göz kapakları son bir kez titredi ve her şey bitti.
Mark çığlık çığlığa ağlıyordu şimdi. Sonsuz bir acı ve çaresizlik
içinde feryat ediyordu. Derken çevresinde ne varsa dönmeye
başladı. Sanki devasa bir santrifüjün içinde savruldukça
savruluyordu.
Yabancı eller Mark’ı kavradı, onu Tanja’nın cansız bedeninden
uzaklaştırmak istiyorlardı.
“Hayır!” Mark çılgınca haykırıp Tanja’ya daha sıkı sarıldı.
“Hayır! Dokunmayın ona! Ona sakın...”
“Bırakın!” diye bağırdı adamın biri ama Mark oralı olmadı.
“Bırakın artık, yapmayın!”
Mark, Tanja’mn kollarından çekilip alındığını duyumsadı ama
bunu kimin yaptığını seçemedi. Çünkü her şey dönmeye devam
ediyordu.
Tanja’nm cesedine acıyla sarıldı, onu tutup bırakmamak istedi
ancak ne kadar direnirse dirensin Tanja yok olmuştu.
“Hayır! Olmaz! Yapamazsınız bunu! Tanja, gitme!”
“Bay Behrendt!”
Bu defaki bir kadın sesiydi.
“Bırakın!”
Sonra birisi yüzüne tokat attı ve...
19.
... Mark gözlerini iri iri açtı.
“Yahu, aklınızı mı oynattınız siz?”
Mark ışığa bakıp gözlerini kırpıştırdı ve bir an için nerede
bulunduğunu kavrayamadı.
Sokak, yağmur, Tanja...Bilinçaltının karanlığında bütün kötü düşlerin girip yok olduğu
yerde kaybolmuşlardı.
Şimdi takım elbiseli şişman adam yine yanında oturmuş, sağ
elini ikinci bir tokat için havaya kaldırmıştı.
“Beni bırakın artık, yoksa bir tane daha indireyim mi size?”
Mark yüzünde hâlâ şaşkın bir ifadeyle başım iki yana salla-
dıktan sonra nerede olduğunu anladı. Lufthansa’ya ait bir Airbus
uçağıyla Londra’ya uçuyordu ve sandığı gibi Tanja’nın cansız
bedenine değil, yan koltukta oturan adamın koluna sarılmıştı.
Adamdan derhal uzaklaştı.
“Özür dilerim... Ben... kâbus görüyordum,” diye kekeledi Mark
ve cümleyi doğru kurmadığını fark etti hemen. Keşke yalnızca
kâbus olsaydı... O zaman uçak iner inmez Tanja’yı arayabilir ve
onun sesini duyarak sakinleşirdi.
“Yolda nasıl utandım anlatamam,” derdi, Tanja da artık unutup
gitmesini önerirdi. Her şeyin yolunda olduğunu, bir an önce
dönmesini söylerdi. Belki -hayır, belki değil, kesinlikle-
konuşmayı, “Seni özledim,” cümlesiyle bitirir, Mark da ona aynı
karşılığı verirdi.
Ancak bunlar hayalden başka bir şey değildi. Tanja ölmüştü,
kimliği bilinmeyen biri onu ezmiş, sonra da kaçmıştı. Mark bir
buçuk yıldır bu anıyla yaşıyordu. Hem gerçek yaşamda hem de
düşlerinde.
“Özür dilerim,” dedi Mark, takım elbiseli adama, şakaklarını
ovarken. Başı çatlayacak gibiydi. “Gerçekten çok üzgünüm.”
“Umarım öyledir,” diye homurdandı adam. “Deli gibi bağır-
dınız, bunun farkında mısınız?”
Adam, kafasına yapıştırmış olduğu saçlarını düzeltti, ceket
kolunun üstüne birkaç kez vurdu ve Mark’m arkasında duran
biriyle bakıştı.

Fobi꧂Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin