1.9

15 2 0
                                    

3. BÖLÜM
ÖLÜ SESLERİ
18.
“Buyurun, Doktor Behrendt.”
Ferdinand Ludtke, devasa bir bıyığa sahip şişman ve kel kafalı
bir adamdı. Güç bela bir takım elbisenin içine tıkılmış bir
denizaygırına benziyordu. Mark’a uzattığı kartvizit, sosis
parmaklarının arasında neredeyse tamamen kaybolmuştu.
Komisyoncu evi gösterirken kibar ve ilgili davranmaya kendini
zorlamış, Mark ve Tanja’yı kazanabilmek için birkaç sıkıcı espri
bile yapmıştı. Şimdi kapının önüne çıkmışlardı ve Ludtke gözle
görülür bir şekilde gergindi. Sanki gözü öylesine kaymış gibi
saatine bakarken kocaman karnının içinden guruldama sesleri
geliyordu. Muhtemelen çoktan evinde ve yemek masasının başında
olması gerekiyordu ve akşam saati ev göstermeyi sırf bir “doktor
çift” tarafından arandığı için kabul etmişti.
Komisyoncunun yaptığı mesainin sonucunda moralinin bo-
zulduğunu Mark psikiyatri eğitimi almamış olsaydı da anlardı.
“Siz en iyisi bir kez daha düşünün ve kararınızı verirseniz beni
arayın,” dedi Ludtke, Tanja’ya yan gözle bakarak. Bakışında
samimiyet vardı. “Ama size iyi bir öneride bulunmama izin
verirseniz, çok da düşünmeyin. Dediğim gibi, evle ilgilenen başka
müşterilerim de var ve burası gerçekten bir düşeş. Tabii merkeze
yakın bir yerde düzgün ve sakin bir ev arıyorsanız. İkinci kez
söylüyorsam beni bağışlayın, buradan göz açıp kapayıncaya kadar
iş yerinize ulaşırsınız. Hastane buradan on beş dakika, ayrıca
gördüğünüz gibi ev geniş, ferah ve kusursuz bir durumda.
Muhteşem park manzarasını da unutmayın. Frankfurtkoşullarında bundan düşük bir fiyat bulamayacağınızı da kabul
etmek zorundasınız.”
Ludtke, sanki hemen bir “evet” yanıtı almayı umar gibi bir kez
daha Mark’a, sonra Tanja’ya baktı.
“Çok teşekkür ederiz, Bay Ludtke,” dedi sonunda Mark, “sizi
arayacağız.” Kanıtlamak istercesine kartviziti havaya kaldırmıştı.
Komisyoncunun zoraki gülümsemesi soldu, bıyığı aşağıya
doğru sarktı.
Nasıl isterseniz,” dedi Ludtke, sesinde bu kez açıkça düş
kırıklığı vardı. Müşterilerinin ellerini sıktı, onlara iyi akşamlar
diledi ve yolun karşısına, Mark m Volvo'sunun yanına park ettiği
Porsche Cayenne'ine doğru sallanarak yürümeye başladı.
Mark adamın arkasından baktı ve haftalardan sonra ilk kez
ağzına bir sigara soktu. Tanja yanma gelip koluna dokundu.
“Bıraktığını sanıyordum?”
“Ben de öyle sanıyordum.”
“Bana kızdın mı?”
Hayır. Dönüp Tanja ya baktı ve gözlerindeki kararsızlığı gördü.
“Sonuçta benim suçum. Seni zorlamamalıydım. Bu işi biraz
ertelersek sanırım daha iyi olacak.”
Çok üzgünüm, Mark.” Tanja’nın iri yeşil gözleri yaşarmıştı.
“Az önce bana ne oldu bilmiyorum. Aptalca bir şeydi ama... başka
türlü davranmak elimden gelmedi.”
“Korktuğun şey nedir, Tanja?”
Tanja başını çevirip uzun siyah saçlarını yüzünden geriye doğru
itti. Rüzgâr çıkmıştı, birazdan yağmur başlayacaktı.
Bilmiyorum ama... komisyoncu bize çocuk odasını göster-
diğinde,” diye başladı.
Mark, Tanja’nın sözcük seçiminin tamamen doğru olmadığını
düşündü. Ludtke odayı, çocuk ya da çalışma odası, diyerek
göstermişti. Zamanın ne getireceğine bağlı, diye de eklemişti.
İkiniz de gençsiniz, hani derler ya, asıl hayat önünüzde.
Ancak Mark itiraz etmek istemedi. Çünkü Tanja’nın varmak
istediği nokta farklıydı.
“O an... o an bir şey oldu,” diye sözlerini sürdürdü sonra Tanja,
çimenlerin arkasında kalan parka sokak lambalarının yarı
karanlığında bakmaya çalışarak. “Aklıma ansızın bir kadın hastam
geldi. Hayır, ansızın demeyeyim. Son zamanlarda durup durup onu
düşünüyorum. Birlikte oturmayı konuştuğumuz günden beri
böyleyim. Bu düşünce peşimi bırakmıyor.
“Ne olmuş o hastana?” diye sordu Mark ve sigarasından derin
bir nefes çekti. Acil durum sigarasını içtiği için daha sonra kendine
kızacaktı, bundan hiç kuşkusu yoktu. Ama şu an bir acil durum
yaşıyordu.
“Kadın bunalımda ve kocasından ayrılmak istiyor.” Tanja yine
yüzüne düşen saçları itti. “Çünkü... çünkü kocasıyla birlikte
yaşamaya dayanamıyor. Adamın tamamen değiştiğini söylüyor.
Yalnız adam değil, o da değişmiş. Eskiden birbirlerine karşı
hissettikleri duygulardan eser kalmamış. Başlarda düşledikleri ne
varsa -ev, çocuklar, evlilik— şimdi ikisine de sıradan geliyor.
Kadın her yolu denemiş ama yaşamlarındaki o ‘özel şey’ yok olup
gitmiş. Bir daha dönmemek üzere. Bu da onları yabancılaştırmış.
“Bizim başımıza da aynısı gelir diye mi korkuyorsun?
“Hayır... Yani, bilmiyorum. Evet, belki de.” Mark’ın yüzüne
baktı. “Korku uzmanı olan sensin. Bana bu konuda ne yapabi-
leceğimi söyle.”
Mark, Tanja’nın omzuna hafifçe dokundu. “Benimle ol yeter.
Şimdiki gibi yaşamaya devam edelim. Herkes kendi evinde
otursun ve kuşkularının geçmesini bekleyelim. Bence seni bir şeyikna edebilecekse, o da birlikte geçirdiğimiz zaman olacaktır.”

Fobi꧂Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin