Hol karanlıktı. Stephen yukarıdaki oda kapılarından biri açık olur
düşüncesiyle her zamanki gibi ışıkları yakmamıştı. Harvey
düşünde o kocaman köpeği gördüğünden beri odasının kapısı her
zaman aralıktı. Zaten sokak lambasının ışığı holün penceresinden
sızıyor, içeriyi yeterince aydınlatıyordu.
Sarah son basamağı indiği sırada Stephen’m konsolun önünde
duran bavulunu ve katlayıp üstüne koyduğu paltosunu fark etti.
Mutfaktan gelen hafif ışık hüzmesi holün parkelerine vurmuştu.
Sarah yüzünü ovalayarak holde yürüdü. Çok uykusu vardı ama
Stephen eve döndüğüne göre artık huzur içinde uyuyabilirdi. Stephen’ın varlığı onu rahatlatıyordu. Stephen ona güven
veriyordu ama bu tür sözler Sarah’ya çocuksu geldiği için bu
duygusunu kocasına açmıyordu.
“Stephen?” Merdivenlerin yanlarındaki duvarlar çok ses
geçirdiği için Sarah sesini alçalttı. “Neden hemen döndün?”
Işık hüzmesi kapısı aralanmış olan buzdolabından geliyordu.
Stephen kapının arkasında durmuştu, Sarah onun yalnızca bacak-
larını görebiliyordu. Her zaman yaptığı gibi kararını vermeden
önce dolaptaki yiyecekleri inceliyordu.
Derken Sarah’mn kalbi yine deli gibi çarpmaya başladı.
Beyninden, Bu bacaklar, diye ani bir düşünce geçti, sırtından
aşağıya buz gibi bir şeyin indiğini duyumsadı. Stephen’m
bacaklarına ne olmuş öyle?
Bu gerçeküstü düşünce içini öylesine sarmıştı ki bundan neden
şiddetli bir rahatsızlık duyduğunu önce kavrayamadı. Bu bacaklar
Stephen’ın takımının pantolonuna göre fazla ince ve fazla uzun
oldukları için Sarah hemen kahverengi çorapları ve ayakkabıları
görmüştü. Sarah bunu fark ettiği anda korkudan taş kesildi ve o
sırada kocası geriye doğru bir adım attı.
Stephen değildi bu. Adam Stephen gibi sesler çıkarmıştı,
Stephen gibi davranmıştı, üstünde Stephen’m takımı vardı, ya-
nında Stephen’ın bavulunu ve paltosunu getirmişti, Stephen’m
anahtarlarım kullanmıştı ama Stephen değildi.
Sarah dehşetten kalakalmış, gözlerini adama dikmişti. Yabancı,
kocasından en az bir karış daha uzundu. Uzun süre aç kalmış gibi
sıskaydı ama bu durumu onu daha masum göstermiyordu. Aksine,
hastalıklı sayılabilecek kadar zayıf olması onu tuhaf bir şekilde
güçlüymüş gibi gösteriyordu.
Sarah’nın aklından üç tanım geçti.
Uzun boylu. Kemikli. Atik.
Sarah en çok adamın yüzünden ürkmüştü.
Hayır, bir yüz değil bu, diye dehşet içinde düşündü Sarah.
Korkutucu bir şeytan suratı bu. Aman Tanrım!
Hanelerine tecavüz eden adamın yüzü yanık izleriyle kaplıydı,
hâlâ açık olan buzdolabının ışığında maske gibi duruyordu.
İnsanların Cadılar Bayramı’nda taktığı ve yoldan geçenleri kor-
kutacağından emin olduğu bir maske...
Kısa sarı saçların çevrelediği, kırmızı girintileri ve çıkıntılarıyla
müthiş bir topografya haritasını andıran deforme olmuş bu yüz
lateks ya da plastik değildi. Maske değildi. Etten ve kemikten
oluşmuştu.
Derken bu şeytani surat gülümseme niyetiyle kasıldı. “Merhaba, sevgilim.”
Adamın sesi Stephen’mkinden kalındı, ayrıca sanki yalnızca
yüzü değil, ses telleri de yara içindeymiş gibi sesi çatallı çıkıyordu.
“Mortadella salamından kaldı mı?”
Sarah’nın gözü adamın elindeki kabağa kaydı; üstünde iki dilim
ekmek, küçük bir paket karışık turşu ve bıçak vardı. Keskin bir
bıçaktı bu, kullanan dikkatli olmazsa parmağım kesebilirdi.
Sarah’mn başına gelmiş, canı çok yanmıştı çünkü.
Bu yalnızca bir düş. Bir düş olmalı! Harvey geçenlerde mutfakta
siyah bir köpek gördü, ben de şimdi mutfakta bu adamı görüyorum.
Mutlaka birazdan uyanacağım. Evet, öyle olacak.
“Rengin çok soluk. İyi misin sen?”
Kocasının kâbus versiyonu onu öylesine dikkatli süzüyordu ki
Sarah düş görmediğini kavradı. Karşısındaki her kimse, gerçekti.
Dipdiri karşısında duruyordu. Sarah turşunun içindeki sirkenin
kokusunu gerçekten alıyor, buzdolabından yayılan soğuğu hisse-
diyor, yüzü yara içindeki adamı ve tabaktaki bıçağı görüyordu.
“Kimsiniz?”
Sarah’ın sesi boğuktu, kısık bir fısıldama gibi çıkmıştı.
“Tüh.” Adam omuzlarını silkti, tabağı tezgâhın üstündeki
tereyağı kabının yanına bıraktı ve bıçağı eline aldı. “Yol boyunca
mortadellayı düşünmüştüm oysa.”
“Lanet olsun, kimsiniz siz?”
Adam oralı olmadı. “Gördün mü?” diye devam etti. “Sana çiçek
getirdim.” Elindeki bıçakla mutfak masasını gösterdi. Masanın
üstündeki geniş cam vazonun içinde gerçekten taze bir çiçek
demeti vardı. “Lütfen bana kızma ama o oyun konsolunu
Harvey’ye sonunda aldım. Biliyorum sen karşısın ama çocuk çok
istiyordu. Bence Noel armağanımız olsun.”
Sarah, kontrolünü kaybetmek üzere olduğunu hissediyor,
kendine hâkim olabilmek için olağanüstü bir güç harcaması
gerekiyordu.
“Ne istiyorsunuz?” Sarah'nın sesi titriyordu. “Para mı? Evde
fazla miktarlarda para bulundurmayız.”
“Sen de sandviç ister misin?”
Tereyağı kabının kapağını kaldırıp ekmeklerin üstüne yağ
sürdü. Sarah gözlerini adamın yüzü gibi yara bere içindeki ellerine
dikmiş, dehşet içinde ne yapması gerektiğini düşünüyordu.
“Lütfen,” diye fısıldadı sonra, “gidin buradan.”
Adam başını kaldırıp ona baktı. “Sana uzun zamandır çiçek
almamıştım. Özür dilerim. Daha pek çok şey için özür dilerim.
Aklım fikrim işlerimdeydi, size hiç zaman ayırmadım. Ama bu
durum artık değişecek.”
Sarah ellerini yumruk yaptı ve ürkütülmüş kuş sürüsü gibi
beyninin içinde uçuşup duran düşüncelerini sıraya koymaya çalıştı.
Hayır, bu adam onun yalvarıp yakarmalarına kulak verecek biri
değildi. Sarah ona karşılığında ne önerirse önersin evden çıkıp
gitmezdi.
Bedenine küçük gelse de Stephen’ın takımım giymiş, mut-
faktaki en keskin bıçakla ekmeklere yağ süren bir akıl hastasıyla
karşı karşıyaydı Sarah.
“Kocam nerede? Neden onun eşyalarıyla dolaşıyorsunuz? Ona
ne yaptınız?”
“Bana inanmamana hak verebiliyorum,” dedi adam, ekmekleri
üçgen şeklinde keserken, “ancak şu andan başlayarak değişmeye
kesin kararlıyım. Bunu sana ve Harvey’ye borçluyum.”
Sarah, kurumuş dilini dudaklarında gezdirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fobi꧂
Mystery / Thriller✍︎Dondurucu bir kış gecesi kocasının arabası evin önünde durur. Sarah kocasını karşılamaya iner ama mutfaktaki adamın o olmadığını anlar. Yabancı eve arabalarıyla gelmiş, içeri kocasının anahtarıyla girmiş ve onun gibi giyinmiştir. Sarah'nın ise yüz...