Şiltenin düşme yönünü olabildiğince hesaplamaya çalıştı, sonra bir
darbeyle aşağıya itti.
Rüzgâr düşmekte olan şilteyi önce evin duvarına doğru bastırdı.
Şilte yere indiğinde sanki dik olarak kalacakmış gibi göründü.
Ama sonra devrilip evden yarım metre ötede eğimli çimlerin
üstünde kaldı.
Sarah alt dudağım ısırdı. Yapmayı düşündüğü şey düpedüz
saçmalıktı ama başka seçeneği var mıydı?
Düşünme bunu şimdi, diye iç sesi uyardı onu -bu, duyduğu
özgüvenin eseriydi- ve Sarah’yı devam etmesi için yüreklendirdi.
“Tamamdır, şimdi sıra ötekinde!”
ikinci şilteyi de pencerenin önüne sürüklediler ve tam pervazın
üstüne kaldırdıkları sırada biri kapı kolunu sarsmaya baş-
52
Wulf Dorn
ladı. Kol yalnızca birkaç milimetre esneyip sandalye arkalığına
çarpmıştı. Ardından kapıya vuruldu.
“Saralı? Harvey? Ne yaptınız kapıya?”
Harvey gözlerini kapıya dikmiş, adeta delip kaçmak istercesine
sırtını duvara bastırıyordu. Sarah oğlunun dudaklarının arasından
çıkan hafif iniltiyi duyunca öyle bir titredi ki pencereden giren
soğuk rüzgârın serinliği solda sıfır kaldı.
Koridordaki yaralı yüzlü adamın, “Hadi ama açın artık,” dediği
duyuldu.
O buyuran tını olmasaydı, Sarah sesin tuhaf bir şekilde samimi
ve güven verici olduğunu düşünecekti neredeyse.
Tek bir saniye bile kaybetmeden ikinci şilteyi bahçeye attı.
Gelgelelim bu şilte daha sert bir rüzgâra kapıldı ve düz konuma
geçeceği sırada öteki şilteyle sadece birkaç santimlik bir yeri üst
üste bindi.
“Siktir!” Sarah pencere pervazım dehşetle kavradı. “Siktir!
Siktir! Siktir!”
Eski komşularının, boynu kırılabilirdi, sözü beyninde yan-
kılanıyordu şimdi. Bu sesi Sarah’mn iç sesi izledi: Yetişkin biri
buradan atlayıp yara almadan kurtulabilir belki. O da belki. Ancak
sen ufacık oğlunu camdan atlatmayı düşünmekte ciddi değilsin,
değil mi? Oğlun senin yaptığı iğreti brandayı ıskalarsa neler
olacağını düşündün mü?
İyi de seçenek neydi peki? Eli bıçaklı herif yakalasın diye
Harvey’yi orada bırakmak mı?
Asla!
Ya Harvey’yi bulamazsa peki, diye beynindeki ses sordu.
Harvey’yi bu odada bir defasında kendin de bulamamıştın,
anımsıyor musun?
Alnındaki buz gibi terleri silip telaş içinde yatak odasında
çevresine bakınırken, yaralı surat kapı kolunu yeniden sarsmaya
başladı.
“Sarah, ikinize de rica ediyorum, açm! Ne yaptım ben size?”
Hiç. Henüz hiçbir şey, diye düşündü Sarah. Bizimle tabii ki
yalnızca uzun uzun uyumayı planlıyorsun. Bunun için de o lanet
olası bıçağını kullanacaksın!
“Anne,” diye fısıldadı Harvey. Yüzü kireç gibiydi. “Gitsin
buradan!”
Sarah oğlunun gözlerinin içine baktı, onu yeniden ele geçirmeye
başlayan çaresizlik duygusuyla savaştı, ardında yaşamının belki de
en ağır kararını verdi.
“Gidip yardım getireceğim,” diye fısıldadı Harvey’ye. “Ama
seni yanımda götüremem.”
Harvey’nin dehşetle büyüyen gözleri yüreğini parçalasa da
başka seçeneği yoktu.
Yaralı surat' yine kapıyı çalmaya başladı ama bu kez daha hızlı
vuruyordu.
“Sarah! Harvey! Lanet olsun, ne demek bu şimdi?”
Adamın sesi artık öfkeli çıkıyordu.
Sarah, Harvey’yi omuzlarından tutup önünde diz çöktü. “Dinle,
tatlım,” diye fısıldadı. Çocuğun titrediğini hissetmişti. “Cadılar
Bayramı’nda burada nasıl saklanmıştın, anımsıyor musun?”
Çocuk hızlı hızlı başını salladı. “Kutudan çıkan o yaylı kuklalar
gibi.”
“Aynen. “Oğlunun saçlarını okşadı. “Kutudan çıkan yaylı
kuklacılık oynamıştın. Seni orada asla bulamamıştık.”
Sarah abartmamıştı. Harvey annesiyle babasını korkudan deliye
çevirmişti. Onları korkutan, oğullarını bütün evde aradıktan sonra Harvey’nin ansızın çamaşır sepetinden dışarı atlaması
olmamıştı, daha çok bir süreliğine onun kaybolduğuna inandıkları
için korkmuşlardı.
Harvey, bir kez daha sarsılan kapıya baktı, sonra yüzünde tuhaf
bir ifade belirdi. Bu altı yaşındaki bir çocuğun değil, ne yapılması
gerektiğini kavrayan bir delikanlının ifadesiydi. Kararlıydı.
Sonra dönüp banyodaki çamaşır sepetine doğru koştu. Saralı
oğlunun peşi sıra gitti, sepete girmesine yardım etti. Harvey
büzülüp sepete oturduğunda Sarah’yı ürperten o ifade hâlâ
yüzündeydi.
“Yardım çağıracağım,” diye fısıldadı Sarah, sonra oğlunun
üstünü çamaşırlarla örttü ve sepetin kapağını kapattı.
Oğlunu orada bırakıp gitmesi olağanüstü bir güç gerektiriyordu.
Sonunda pencereye koştu, iki yorganı ve yastıkları aşağıdaki
yatağın üstüne attı ve pencereye tırmandı.
Çerçeveye sıkıca tutunup banyonun köşesinde duran çamaşır sepetine son bir kez daha baktı. Sonra çıplak ayaklarını evin
pütürlü duvarlarından çekip kendini boşluğa bıraktı.
Kollarını havaya kaldırdı ve yatakların üstüne ayakları önde
olarak düştü. Önce yana, oradan da bayır aşağıya savruldu. Hızı
kesilip çitin yanında durduğu sırada sol koluna şiddetli bir ağrı
saplandı. Sarah çığlık atmamak için dudağını ısırdı.
Güçlükle doğruldu. Silkindi, ayağa kalktı ve sinirden gülmemek
için kendini güçlükle tuttu.
Gecelik, sabahlık ve muhtemelen incinmiş bir kolla aşağıdaydı
ama başarmıştı. Dışarıdaydı ve boynu kırılmamıştı.
Bir an için başını kaldırıp pencereye baktı, sonra evin duvarının
kenarından bahçe kapısına doğru koştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fobi꧂
Mystery / Thriller✍︎Dondurucu bir kış gecesi kocasının arabası evin önünde durur. Sarah kocasını karşılamaya iner ama mutfaktaki adamın o olmadığını anlar. Yabancı eve arabalarıyla gelmiş, içeri kocasının anahtarıyla girmiş ve onun gibi giyinmiştir. Sarah'nın ise yüz...