2.3

15 2 0
                                    


Mark onun peşi sıra yürürken ortamı yadırgamıştı. Gerçi
Somerville oldum olası güçlü bir kişilikti ama gidenin ardından
biraz üzülmesini beklerdi çünkü George Otis onun üvey
kardeşiydi.
Mark bir psikiyatr olarak meslek yaşamı boyunca akrabalarını
ya da yakınlarını kaybetmiş sayısız insanla iletişimde bulunmuştu.
Şimdi Lionel Somerville’in yaptığı gibi böylesine umursamaz
davranan birine çok ender rastlamıştı. Ne var ki herkes yasını
kendine göre tutardı.
Profesör onun düşüncelerini sezmiş olmalı ki yola çıktıktan kısa
hir süre sonra konuyu açtı.
“Üzgün durmayışım sizi şaşırttı, öyle değil mi?”
“Doğrusunu isterseniz, evet.”
“Bunu anlayabiliyorum ama bakın Mark, bu olay beni ha-
zırlıksız yakalamadı.”
Mark ona şaşkınlıkla baktı. “İntihar edeceğini biliyor muy-
dunuz?”
“Evet,” dedi Somerville kısaca ve kent merkezine giden şeride
geçti. “Size karşı açık olmamda bir sakınca yok. George ve ben
onun ölümünü birlikte planladık. George’un iyileşme şansı
olmadığını öğrenmesinden hemen sonra hazırlıklara başladık.”
Yeniden Mark’a bakıp gülümsedi. “Sonrasında güzel günlerimiz
oldu. Hem de çok güzel. İnsan öleceğini bildiği zaman nasıl yoğun
yaşıyor size anlatamam. Gerçi bunu hepimiz biliyoruz ama kabul
etmek istemiyoruz.”
Bakışlarını yine yola çevirdi, vites küçülttü ve bir kamyonu
solladı. “Siz buna nasıl bakarsınız, Mark? Yaptığımızı yargılar
mısınız?”Mark yan camdan dışarıya baktı, yoğun bir trafiğin tam içine
düşmüşlerdi. Tepelerinde aralık ayma özgü kurşuni bir gökyüzü
uzanıyordu. “Hayır, bence herkes kendi kararını kendi vermelidir.
Gerçi benim kardeşim yok ancak yerinizde olsam muhtemelen ben
de kardeşimin isteğine uyardım. Ancak şunu anlayamıyorum:
Neden bunu herkesin gözü önünde yaptı?” “Bunun birkaç nedeni
vardı,” dedi Somerville. Yüzünde ilk kez ciddi bir ifade belirmişti.
“George’un en önemli nedeni beni korumak istemesiydi. Bunu
kendi iradesiyle yaptığını herkes görmeliydi. Bu yüzden kamuya
açık bir alanı seçti, ayrıca Millenium Köprüsü’nü ve suyu çok
severdi. Bu köprüden sıklıkla birlikte geçer, ayaklarımızın altında
hissettiğimiz titreşimin tadını çıkarırdık. Bunun boşlukta süzülmek
ve özgürlükle ilgisi var, anlıyor musunuz?”
“Evet, tabii,” dedi Mark, “ancak atladığım gören insanlara
büyük bir şok yaşatacağını da göz ardı etmemeliydi. Bu kadar
vurdumduymaz biri olabileceğini hiç düşünmemiştim.”
“Vurdumduymaz biri mi?” Somerville alaycı bir kahkaha attı.
“Böyle söylediğim için kusura bakmayın, Mark ama siz doktora
tezi danışmanınızı tammıyormuşsunuz. George hiçbir şeyi
rastlantıya bırakmazdı. İyi bir plancıydı o, bunu mutlaka biliyor
olmanız gerekir.”
“Evet, öyle tabii ama...”
“Anlamıyorsunuz, Mark,” diye sözünü kesti Somerville.
“Görgü tanıklarını elbette özenle seçti. Aralarında çocuk ol-
mayacaktı, bu onun için baştan beri kesindi. Atladığı sırada
çevresinde birkaç turist vardı yalnızca. Bu insanlar nasıl bir tepki
vermişler dersiniz?”
“Ne demek istiyorsunuz?”“Fotoğraf çekmişler. Hatta bu fotoğraflardan biri bizim gayet
ciddi Daily Mail gazetemizin birinci sayfasına girmeyi başarmış.
Fotoğraf, George’u atlamak üzereyken köprünün üstünde
gösteriyor. Hayır, Mark, bunun vurdumduymazlıkla hiçbir ilgisi
yok. Bizim uygar toplumumuzda ölüm bir eğlence aracı olup çıktı.
Ne kadar feciyse o kadar ilgi çekiyor. İnsanlar böyle şeyler
görebilmek için çıldırıyor. Siz buna mesleğinizde istemediğiniz
kadar tanık olmuşsunuzdur, öyle değil mi?”
Mark karşılık vermedi. Aklına bir buçuk yıl önce kaza yapan
sürücünün kaçması üzerine gazete manşetlerinde yer alan
sansasyona susamış haberler gelmişti. Hatta bunun gerçekten bir
kaza mı yoksa kasıtlı adam öldürme mi olduğu üzerine spe-
külasyonlar yapılmıştı.
Somerville konuyu daha fazla deşmeden konuşmasını sürdürdü:
“George'un benimle olan ilişkisine gelince, bizim akraba
olmadığımızı, sanırım tahmin etmişsinizdir.”
Mark omuzlarını silkti. “Yani evet, öğrencilik yıllarımda
dedikodular vardı ama ben bunların üzerinde durmazdım.”
Somerville’in yüzünde şimdi yine o muzip gülümseme belirmişti.
“Aa, olur mu bence durmalıydınız çünkü söylenenler gerçekti.
George ve ben kardeş değildik, ne öz ne de üvey. O günlerde bu
beyaz yalana ihtiyacımız vardı, aksi halde profesörlüğümüzü
ikimiz de asla alamazdık. Günümüzde bu konuya daha hoşgörülü
ve siyasi açıdan daha doğru yaklaşılıyor olabilir ancak o günlerin
koyu muhafazakâr Oxford’unda... Papa buna göz yummaktansa
kondom reklamı yapmayı yeğlerdi.”
“Bunda haklısınız işte. Ama okulda çoğunluğun durumu
bildiğinden de kuşkum yok.”

Fobi꧂Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin