Bölümü yazarken eğlendim, güzel oldu bence :D Multi: R5 -Pass Me By
Sanırım R5'ten başka gruplar dinlemeye başlasam iyi olacak :D
Sizi seviyoruuuum^^
Iyi okumalar *_*
------
Gözlerimi açtığımda, Salondaydım. Tamam, son 3-4 gündür uyuduğum yerler belli olmuyordu ve nerede yatsam orada uyuyasım geliyordu. Andrew her ne kadar bu konuda bana yardımcı olmaya çalışsa da, ona yük olmak istemiyordum.
Duvardaki saate göz ucuyla baktığımda, saatin 12 olduğunu gördüm. Kahvaltı yapıp uykuya dalmıştım anlaşılan.
Bunun yanında, 4 gündür okula da gittiğim falan yoktu. Alexis, Potas ve Bora, İngiltere'ye gitmişlerdi. Bora, Anne ve Babamla görüşüyordu ve onunla Anne-Babamın ilişkisi, benim ve Anne-Babamın ilişkisinden kat kat daha iyiydi. Ben daha çok soğuk olan taraftım. Anne ve Babamla en son konuşmamızın üzerinden 1 yıldan uzun süre geçtiğini anımsadığımda, yüzümde alaylı bir gülümseme belirmesine engel olamadım. Anne ve Babamla olan ilişkim göz yaşartıyordu cidden, paralarıyla her şeyi halledebileceklerini falan filan düşünüyorlardı ama öyle değildi.
Ben mi? Evde hasta hasta yatıyordum. Andrew'in sürekli başımda dikilmesinden başka olarak, hayatım normal sıkıcılığında geçiyordu. Ama hastalığım farklıydı. Çabuk yoruluyor, bir kez öksürürsem de öksürük nöbetleri falan geçiriyordum. Midem sürekli bulanıyordu ve bu hayatımı berbat etmekten başka bir işe yaramıyordu.
Hayatımda hiçbir zaman, buna benzer bir hastalık geçirdiğimi hatırlamıyordum.
"Bücür?"
Andrew'in sesiyle düşüncelerimden sıyrılırken, kafamı ona çevirdim. "Günaydın" dedim gülümsemeye çalışarak.
"İyi misin?" diye sordu. Her sabah aynısını yapıyordu ve bu, benim için gerçekten endişelendiğini gösteriyordu.
Bu haline istemsiz bir biçimde gülümserken buldum kendimi, "İyiyim." diye cevap verdim.
"Doktora görünmek ister misin?" dedi. Her sabahki tekrarlayan sorulardan biriydi bu da.
"Hayır," dedim inandırıcı çıkmasına özen gösterdiğim sesimle.
"Peki," dedi ve dudaklarıma uzun bir öpücük kondurdu. hasta olmayı sevmiştim, evet. Çünkü hasta halimle, sanki Andrew benimle daha çok ilgileniyor gibiydi ve bu halini seviyordum.
Ama benim sürekli aklımda dolanıp duran tek düşünce,
Yarın Akşam Balo Vardı!
Fakat büyük bir ihtimalle- hatta kesinlikle gidemeyecektim o baloya. Gidemezdim ki. Bu halimle? Ben? Baloda? Güldürmeyin. Muhtemelen en harika yerde hapşırarak bütün baloyu berbat ederdim.
Fakat şöyle bir durum vardı ki, Mason'un bana söylediğine göre, Hayley ve Andrew, baloya birlikte gidiyorlardı. Bu bile başımdan aşağı kaynar su dökülüyormuş hissi yaratırken, Andrew'in gidip gitmeyeceğini bilmiyordum.
Bir anda kapı çalınca, kafamı Hafifçe kaldırdım. Andrew beklememi söyleyip kapıya ulaştı.
Kapıyı açtığında, evin en sevdiğim çalışanı, elinde poşetlerle gülümsüyordu.
Andrew'in "Ne var onların içinde? " diye sorduğunu duymuştum. Selin Hanım "Bekle biraz" dedi azarlar bir tonda.
Salona geçince, poşetleri sehpaya koydu. Kafasını çevirip bana bakınca, gözünü üzerimde gezdirdi.
"Daha iyileşmedin mi?"derken, poşetlerin içinden dondurma çıkardı.
Tek odak noktam dondurmalarken, "Yoo. İyileştim." Diye cevap verdim ve tamamen oturur pozisyona geçtim.
"Hayır Bücür, sen hâlâ hastasın" dedi Andrew itiraz edercesine
Yüzümü astım. "Ama o franbuazlı dondurma ve içinde cheese cake var. Ayrıca ben hasta falan değilim." Diye cevap verdim. Yalan söylemiyordum. Dün ve ya 2 gün öncesine göre çok daha iyi hissediyordum kendimi. Boğazımda, yutkunmamı engelleyen acı tat dışında.
Eğilip Dondurmayı aldım. Yavaşça üzerindeki Kabı yırtarak açarken, Andrew Dondurmayı elimden çekti.
"Olmaz dedim Bücür. "
Otoriter tavrı karşısında sırıtmak istesem de, o Dondurmayı yemeliydim. Nisan ayındaydık ve havalar ısınıyordu, en azından, Emre ve Ada'dan duyduğum haberlere göre, burada Nisan'da kar falan yağmıyordu.
Elimi yavaşça alnıma götürdüm. Hâlâ bir sıcaklık vardı ama bu büyütülecek türden değildi.
"Ateşim de yok, bak" dedim inatçı bir tavırla. Eğilip dudaklarını alnıma değdirirken, gözlerimi yumarak inanması için içimden dua ettim. O Dondurmayı istiyordum.
Kafasını kaldırdığında "Ateşin yok bücür," dedi bıkmış bir tonda.
"Hadi ver!" Dedim dondurmaya uzanırken.
"Al bücür" dedi ve Dondurmayı elime verdi. Ben Dondurmayı yemeye başlarken, o da poşetten kendine bir tane alıyordu.
Sonunda dondurmam bittiğinde, Selin Hanım'ın getirdiği ılık suyun boğazımdan geçmesine izin verdim.
Dondurma beni kendime getirmişti.
"Sen baloya gidecek misin?" Diye sordum. Bana garip garip baktıktan sonra "Tabiiki de Hayır. Sensiz olmaz" dedi.
"Ama gitmen lazım. Tabii ki de bensiz olmaz ama sen Andrew Night'sın ve orada bulunmalısın." Diye cevap verdim.
"Ego kasmasan olmaz mı Bücür?" Dedi ve kıkırdamaya başladı.
Gülerek karşılık verdim.
"Sen İyileştin m değil mi?" gözlerini kısarak sorduğu soruya her ne kadar inandırıcı olmasa da başımı salladım.
"Eveeet" dedim son heceyi uzatarak.
"Iyi hadi gel" derken çoktan ayağa kalkmıştı bile.
"Nereye?"
Yüzünde alaycı, garip ve şirin bir sırıtma belirdi, "Sana kıyafet almaya,"
---
Oy ve yorumları unutmayın lütfen^^
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Ne Çeşitsin?
RandomTüm hakları yastığımın altındaki defterimin 16.sayfasının 6.satırının 2. cümlesinde saklıdır. © Beril, 18. yaş gününe tam 1 ay kala başka bir ülkeye gitmek zorunda kalınca, işler iyice değişir. ''Sen ne çeşitsin ya?'' diye sorduğumda sırıtması iyic...