28- Psikoloji

164 16 4
                                    

Playlist- Cameron Dallas- She Bad ♥

Bölümün geç gelme nedenini biliyorsunuz zaten, çok da geç gelmedi ama neyse :d Onun için ayrı bir açıklama yapmayacağım ve sizi bölümle baş başa bırakacağım^^

——

İki koca hafta.

Evet, tamı tamına 2 hafta. Andrew, iki haftadır eve gelmiyordu. Bora ve Alexis dönmüştü, Potas da annesinin, yani teyzemin yanına gitmişti.

Fırtına sonrası, okulun hasar gördüğünü ve bir süre, onarımda olacağı söylenmişti. Yani bir süre okuldan kurtulmuştum.

O olayın gerçek olup olmadığını hâlâ bilmiyordum. Yani, Andrew okulda bayıldığımı ve beni eve getirdiğini söylemişti. İç sesim yalan söylüyor!! Diye haykırırken, neden yalan söylemiş olabileceğini düşündüm. Böyle bir olay yalan söylenip kapatılabilcek türden değildi. Ve hayal gibi birşey olma ihtimali de yoktu. Bir rüyaya göre çok fazla his ve gerçekçilik içeriyordu çünkü.

Onun dışında, -Yani Andrew'in koskoca iki haftadır olmaması dışında herşey çok normaldi. Benim psikolojim dışında herşey normaldi. Ya da en doğru anlatımla, benim dışımda herşey normaldi.

Bu düşünceler kafamı kurcalarken, aklım sürekli Andrew'deydi. 2 Koca Hafta eve gelmemişti! Benim kafamdaki sorular içerisinde boğulmama izin vermiş ve gitmişti. Neden gelmediğini anlayamıyordum ve bunun beni deli etmekten başka bir işe yaradığı yoktu.

"Beril?"

Bora'nın sesini duymamla, bir an transa geçmiş olduğumu farkederek şaşkınca ona baktım.

"Ha? Efendim?" dedim ona doğru. Alexis derin bir iç çekerken, Bora bana endişeli gözlerle bakmakla meşguldü.

"Hiçbirşey yemedin, prenses. Hadi ye artık." dedi Bora. Dudağımı yana kıvırarak, yüzümü buruşturdum.

"Yemek istemiyorum," dedim ruhsız bir sesle

"Son 2 haftadır da yemek istemiyorsun zaten.." diye cevap verdi Alexis.

"...İyi hissetmiyorsun, bunun farkındayız prenses. Ama senin için endişeleniyoruz, haftalardır hiçbirşey yemiyorsun ve halsiz düşüp bayılman an meselesi." diye sevgilisinin cümlesini tamamladı Bora. Beni düşünmelerine hafifçe tebessüm ederken, yanağımdan akan bir damla göz yaşıyla gözlerimi yumdum.

Ağlamaklı çıkan sesimle, "Ü-üzgünüm. B-ben iyi h-hissetmiyorum..." dedim sesim bir yandan titrerken. Hızlıca masadan kalkıp odama koştum.

Son günlerde çok fazla ağlıyordum ve dışarıdan bakan biri, abarttığımı bile düşünebilirdi. Ama bu elimde olan birşey değildi ki... Ben, istemsizce ağlıyordum işte... Ve buna engel olamıyordum. Sürekli ağlamaktan yorulmuştum, aynı şimdi olduğu gibi. Yastığıma gömülüp ağlıyordum, sessizce. Göz altlarımın kızardığına emindim.

Andrew'in olmayışı beni günden güne çökertirken, birde üzerine o rüya - gerçek arasındaki ince çizgide olan an vardı. Bazı zamanlarda psikolojimin bozulduğunu düşünüyordum. Ki doğru olabilrdi. Gülümseyince bile ağlamaya başlayan birinden ne beklenirdi ki?

Hıçkırıklarım odayı doldururken, kapımın açıldığını bana haber veren o gıcırtı denen ses kulağıma ulaşınca, kafamı iyice yastığa gömdüm.

"Beril?" diyen Bora'yı duyunca, tekrar hıçkırdım. Ağlamam yavaş yavaş dinerken, yatağın bir tarafının biraz daha aşağı inmesiyle, o tarafa dönmeden, Bora'nın oraya oturduğunu anlamıştım.

Saçlarımı okşayan elleri hissettiğimde, gözlerimi daha sıkı yumdum. Birden belime sarılan eli ve bana sarıldığını düşündüğüm Bora'yı farkettiğimde, arkamı döndüm ve Bora'nın bana bakan endişeli gözleri görünce hafifçe gülümsedim. Ağlamıyordum en azından.

Sen Ne Çeşitsin?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin