30- Gerçek

148 18 2
                                    

Kısa olabilir ama diğer bölüm büyük bir ihtimalle uzun olacak asfjs


Bölüm @busiyahcokaydinlik için :D


Diğer Hikayelerime de bakarsanız sevinirim^^ Özellikle 'Yok Öyle Aşk' ı öneriyorum çünkü belirli bir ciddiyetle yazdığım ve en beğendiğim kitabım o, bakarsanız çook iyi olur ^_^


Playlist: 5sos- 18


Iyi okumalarr *_*



"S-Senin burada ne işin var?" Dedim kekelerken.

Üzerinde siyah bir mont, ve kafasında onunla aynı renkte bir bere vardı.

Muhtemelen dışarıdan gelmişti.

Ağzımın tam üzerindeki elini gevşetti ve mavi gözleriyle, benim kahverengi gözlerime odaklandı. Okyanus mavisi gözleri beni sakinleştirmeye başlarken, ona olan sinirim de bir yükselip bir alçalıyordu. En sonunda bir karar vermem gerektiğini hissedip onu ittim ve geri çekildim.

"Git buradan." Dedim fısıltı gibi çıkan sesimle.

Gözlerinden geçen ve adını veremediğim, üzüntü dolu bakışı görür gibi olmuştum. Bu, ağlamak istememe sebep olurken, seslice yutkundum.

"Ne?"

Şaşırarak sorduğu soru üzerine, bunun sadece uzatmak için sorulmuş o gereksiz sorulardan olduğunu biliyordum.

"Sana git buradan dedim." Diye her kelimenin üzerine basa söylediğimde, içimde birkaç parçanın kırıldığını hissettim.

Ama, 18 yaşımda olmanın, okuduğum kitapların ve izlediklerimin, bende bir etkisi vardı. Eğer birini seviyorsan, ondan uzak dur.

Beni belimden tutup duvara sabitledığinde, yani beni az önceki konuma getirdiğinde, tek elini duvara yasladı.

Alayla güldüğünde, şaşkınca ona baktım. Gülüncek ne vardı ki?

Gözlerimi kısarak ona bakmayı sürdürdüğümde, elimi tuttu. Duvarla onun arasında olmam, 3 hafta önce olanları -ya da olmayanları- bana anımsattığında, istemsizce heyecanlanmaya başlamıştım. Kalbim küt küt atarken, elimi ondan kurtarmaya çalıştım ancak o izin vermedi. Elimi daha sıkı tutarken, yüzünü benimkine yaklaştırdı.

"Ne- Ne yapıyorsun?"

Ah, kekelemesem çok daha iyi bir sonuç alabilirdim.

Kulağıma eğilip "Seni temin ederim, bu bir rüya ya da onun gibi birşey değil." Diye fısıldadığında, atan kalbimin ritmini düzenlemekle- düzenlemeye çalışmakla meşguldüm.

Derin bir nefes aldım ve gözlerimi ona diktim.

Ellerimiz birbirine kenetli durumdayken, düşünmek fazlasıyla zordu. Birde bunu üzerine karşımda, nefesi yüzüme çarparken ve bana bu kadar yakınken, durum çok daha zor hale geliyordu.

Tekrar geri çekilmek için bir hamlede bulunduğumda, kendini daha da bana yasladı. Bu hareketi vücudumdaki her bir hücreyi teker teker harekete geçirirken, tekrar bir nefes daha aldım.

"Sakın bana kızma, olur mu?"

Kulağıma çarpan nefesi içimdeki garip hissin daha da artmasına neden olurken, seslice yutkundum.

"Ne?!" Diye bağırdım birden. Şaşkınlığından yararlanarak elimi ondan kurtardım ve duvarla arasından çıktım.

"Ne dememi bekliyorsun Andrew?! Ne yapmamı bekliyorsun?! Seni görünce boynuna atlayıp hoşgeldin falan dememi mi?!" Dedim bağırmaya devam ederken. Bir anda nasıl böyle bağırabildiğimi açıkçası ben de bilmiyordum ama içimde oluşan o garip his hızla artıyordu.

Tek eli duvara yaslı, diğer eli de salık, arkası bana dönmüş bir şekilde dururken cevap vermediğini anlayınca, nereden geldiğini bilmediğim bir cesaretle bağırmaya devam ettim.

"Üc hafta yoktun ya! 3 koca hafta! Neden peki?! Sıkıldın mı?! Nerdeydin Andrew?! Sadece bunu söyle bana, neredeydin?"

Arkasını yavaşça döndü ve bana baktı. Gözlerinde görmüş olduğum duyguya bir isim veremezken, gözlerimin dolduğunu hissettim.

Gözlerime gelen yaşları geri iterken konuşmasını bekledim. "Ben..." dedi ama devamını getirmemişti.

Kaşlarımı kaldırarak ona baktım.

"Ben gelemdim Bücür,-" derken sözünü kestim.

"Bana bücür deme." Diye teker teker söylediğimde kafasını olumlu anlamda salladı.

"Yapamadım Beril. Yapamadım. Inan bana, eğer imkanım olsaydı sana anlatırdım ama.... Ama olmaz." Dedi ve bana bir adım yaklaştı. Onu yakınlaşmasıyla ben bir adım geri giderken, aramızdaki mesafeyi korumaya özen gösteriyordum.

"O zaman bana da olmaz, Andrew." Dedim ve yatağıma oturup başka yerlere bakmaya çalıştım.

Nefes alış verişlerinden yanıma yaklaştığını anladığımda hiçbir tepki vermedim. Ona sinirliydim. Içimden bir yan ona sarılmam gerektiğini söylerken, diğer yanım ona sinirli olmam gerektiğini söylüyordu. Ve ben diğer yanıma zor da olsa kulak vermeyi başarmıştım.

Çenemde hissettiğim parmaklarla hızla mavi gözlere odaklandım. Bana bakışlarıdaki anlamı çözmek zordu.

"Bırak beni." Dedim geri çekilmeye çalışırken. Çenemdeki parmakları yanağıma ulaştığında, diğer elini de yanağımın öbür tarafına koydu.

Ne yapacağını biliyordum, muhtemelen öpecekti, ya da onun gibi bişey. Ama buna izin vermeyecektim. Yataktan hızla kalkmaya çalışırken bir adım öne attı ve orada sabitlenmeme sebep oldu. Elini belime sararken, vücudum karıncalanmaya başlamıştı.

Elini çekmek için tekrar geriye adım atmaya çalıştım. Ama belimdeki ellerin daha da sıkılaştığını hissedince gözlerimi büyüttüm.

Kulağıma eğildi ve yine fısıldadı. "Benden kaçma, bücür."

"Bana bücür deme."

"Bücür dersem ne olur, bücür?''

Buradaki ilk günüm aklıma gelince gülümsemiştim. Ama hala sinirliydim, bu nedenle kaşlarımı çatıp ona baktım.

Alayla gülüyordu. Nasıl bu kadar rahat olabildiğine bir anlam veremezken kendimi sakin olmaya ve nefes almaya zorladım.

Nefes al, nefes ver, nefes al, nefes ver, ne-

Ne?

İç sesimi dövme isteğimi bastırıp, Andrew'in alayla gülmesini izledim.

"Ne oluyor?" Diye sordum uzun süre sonra ilk defa konuşurken.

Bir anda yüzümü ellerinin arasına alıp tamamen gözlerime bakmasına karşı, mümkünmüş gibi gözlerimi daha da açtım.

"O gün olanlar... Gerçekti, bücür. Sen sadece ve sadece benimsin..."

Ağzım ve ona paralel olarak gözlerim kocaman açıldığında, devam etmesini bekledim.

Ama bana bunu demesini beklemiyordum.

"Bende seni seviyorum, prenses. Çok seviyorum."

Sen Ne Çeşitsin?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin