4- Şok

573 37 12
                                    

Okuyan,oy veren ve destekleyen herkese sonsuz teşekkürleer :^

Medyadaki şarkı.... Gün boyu bu şarkıyı dinledim ve yazdığım bütün hikayelerde genelde dinlediğim şarkı bu oluyor.

Uzatmak istemiyorum fakat son olarak ithaf ettiğim kişinin hikayesine bakarsanız sevinirim^^ O da benim ve arkadaşımın ortak açtığımız bir hesap..

Ve işte karşınızda yeni bölüm..

-------

Evet, bir meteor.

Sarı saçları vardı. Hafif koyuydu fakat bu onu daha da şirin yapıyordu. Saçları dağılmıştı ve gerçekten fazlasıyla tatlı duruyordu.

Masmavi gözleri vardı. İçimden Acaba Amerika hep böyle taşlarla mı doludur, diye düşünürken bir anda kendime tokat atmak istedim. Şu anda böyle bir meteorla aynı evde kalıyordum ve benim tek düşündüğüm Amerika'daki diğer taşlar mıydı? Bravo bana.

Yavaş adımlarla merdivenlerden inderken ben ağzımı kapatmak için bir kurabiye daha aldım ve yemeye başladım. Kafamı masaya doğru çevirdim.

''Anne yeni aldığım oyun-'' dedikten sonra bir an gözlerini benimkilerle buluşturdu fakat sonra tekrar annesine döndü.

İngilizce birşeyler söyledi fakat ben anlayabilmiştim. -6 yaşımdan beri ingilizce eğitimi gördüğümden Anlamasam anormal olurdu zaten-

''İki kişi mi kalacak?'' gibi birşey sormuştu.

''Ah,hayır. Bora bu akşam dönüyor.'' dediğinde şaşkınlıkla ona baktım.

''Okulların başlamasına daha 2 hafta var ama?'' dediğimde,bütün gözler bana bakıyormuş gibi hissetmiştim. Bir an cevap gelmeyince kimsenin beni takmadığını düşündüm fakat Alexis imdadıma yetişti.

''Burada sömestr başladı bile. Hatta yarından sonraki gün okul açılıyor.'' dediğinde sadece baktım.

''Andrew,bu Beril. Hani bir farklılık yapıp misafirimize hoşgeldin falan desen diyorum,'' deyince Sofia hanım, Andrew'e döndüm.

''Merhaba. Ben Andrew'' dedi ve gülümsedi. Ben ona mahçupça gülümserken annesine tekrar döndü ve ''Herneyse,aldığım oyun nerede?'' diye sordu.

Sofia hanım -Ah,bunu demekkten nefret ediyorum. Ben şu ana kadar kimseye 'hanım' demedim ki!- ''Nereye koyduysan ordadır.'' diye cevap verince bir an bu kadında bir Türklük olup almayacağını düşündüm.

Andrew oflayarak yukarı çıktıktan sonra Sofia Hanım bana dönerek ''Sen onun kusuruna bakma,şu sıralar biraz...'' dedikten sonra uygun kelimeyi ararmış gibi durdu.

Alexis ''O bu aralar biraz deli. Kafayı yedi yani. Depresyona girmek üzere ve tam bir atarlı ergen gibi davranıyor. Yakında Arsız Bela falan dinlemesinden korkuyorum'' diye annesinin sözünü tamamlayınca kahkahalarla gülmeye başladım. -Dış bağlantıdaki gif tam anlatıyor :D- Alexis de benimle beraber gülmeye başladığında Sofia hanım bize garip garip bakıyordu.

''Sofia hanım...benim kıyafetlerim yok. Yani okul için ben tam olarak ne giyildiğini bilmediğimden-'' derken Sofia hanım sözümü kesti.

''1.si,bana anne diyebilirsin.'' dedi ve gülümsedi. ''2.olarak da zaten herşey yeni alınacak. Yeni bir telefon..Yeni kıyafetler..Yeni okul eşyaları..Yeni çanta vs vs..'' dedi ve ayağa kalkıp 15 dakika önce kurabiye dolu olan tabağı alıp tezgaha koydu.

''Peki, anne.'' dedim ve kalktım. Annem -Sofia hanım- büyük ihtimalle 9 yaşında annemin babamla beraber İngiltere'ye taşındığını ve özel günler dışında annemin sesini bile duymamış olduğumu bilmiyordu.

Okuduğum kitaplarda,hatta Çizgifilm izlerken bile ağlamış olan ben,ağlamamak için büyük bir iç savaş yaşamıştım ve sonuçta ağlamamayı başarmıştım. Bu nedenle kendimi tebrik ederken, izizn isteyip yukarı çıktım.

---

Sonunda bütün odayı baştan aşağı temizlemenin ve Alexis'le beraber kaldığımız bölgenin tamamını gezip yeni bir iPhone 6 almış olmanın verdiği yorgunlukla eve elir gelmez kendimi yatağa atmıştım.

iPhone almak yorucu değildi, fakat aslında yorucuydu. Yani, Sofia hanım sadece evin etrafını dolaşmamızı ve yeni bir telefon alıp gelmemizi söylemişti ve etrafta öyle iPhone 6 satan hiçbiryer olmadığından,sarayın 5 katı büyüklüğünde bir alışveriş merkezine yürümüştük ve gerçekten uzaktı.

Gelir gelmez Alexis bana iyi geceler dileyip uyumak için odasına çekilmişti ve Andrew ile Bora hala odadan çıkmamışlardı. Sonuçta yalnız kalmıştım ve yatağıma uzanıp gökyüzünü izledim. Telefonumu elime alıp saate baktığımda saatin 20:00 olduğunu gördüm. Biz Alexis'le kaç saat gezmiştik öyle?

Telefonumun tuş kilidini açıp Wattpad'e girdim ve devam ettiğim hikayeden yaklaşık 15 bölüm okuduğumda sıkılıp komidinin üzerine bıraktım ve gökyüzünü izlemeye devam ettim. 5 Dakika sonra teelefonumun bilindik 5SOS- She Looks So Perfect sesi çaldı ve mesaj geldiğini anladım.

Kimden:053********

Selam! Ben Enes. Telefonunu defalarca aradım ama ulaşamadım. Amerika'ya vardın değil mi? Merakta bırakma...

Mesaji göörünce derin bir iç çektim. Enes... Onu son gördüğümde bana 'Seni Seviyorum' demişti ve benim numaramı almıştı. Ama salak ben onunkini almadan koşarak eve gitmiştim. Hemen numarayı kaydetmek için üzerine bastım fakat ne diye kaydedeceğimi bilmiyordum. Uzun bir düşünme seansından sonra Enes ♥ yazdım ve kaydettim. Neden ♥ koyduğumu bilmiyordum. Ama nasıl olsa göremeyeceği için bir sorun yoktu.

Bir süre sonra da cesaret edip mesajına cevap verdim.

Kime:Enes ♥

Numaramı başka bir tarifeye taşıdım,işlemler falan o nedenle ulaşamamışsındır. Evet Amerika'ya vardım. Bir saniye... Sen beni merak mı ettin?

Yazdığım mesaj istemsizce sırıtmama neden olurken telefonu biraz daha sıkarak alt dudağımı ısırdım ve gökyüzünü izlemeye devam ettim. Telefonumun titremesiyle hemen mesajı açtım.

Kimden:Enes ♥

Imm.. Merak ettim desem çığlık atar mıydın?

Mesajı görmem,aşırı yorgun olmama rağmen ayağa kalkıp sevinç dansı - ellerinizi iki yana açıyorsunuz ve etrafınızda dönerek sessiz bir çığlık atıyorsunuz daha sonra da mal mal sırıtıyorsunuz. İşte bu benim sevinç dansım- yapmama ve gelen mesajla tekrar yatağıma dönmeme neden olurken yüzümde belli belirsiz bir sırıtış vardı.

Kimden:Enes ♥

Sanırım bunun cevabı evet oluyor..

Yüzümdeki o mal sırıtma biraz dha büyürken yazabileceğim en mal cevabı yazdım ve gönderdim.

Kime:Enes ♥

Evet,çığlık atıyorum da zaten. Enes,benim yatmam gerekiyor. Orada saat kaç bilmiyorum ama burada saat gece 2 ve ben biraz yoruldum. Sana tekrar mesaj atarım. Bay^^

Yazdığım mesajdan dolayı kendi kendimi dövmek isterken gün boyu Bora'yı hiç görmediğim aklıma geldi ve odamdan çıkıp Bora'yı aramaya başladım.

Andrew'ın odasının neresi olduğunu bilmediğimden,bütün odaların kapısını dinlemiş ve hiçbiriniden belirti alamamıştım. Sofia hanım salonda biriyle konuşuyordu. Ben de bu fırsattan istifade bütün odaları -Alexis'in odası hariç- açıp içine bakmıştım fakat kimse yoktu.

En sona benim bulunduğum katta, yani çatı katındaki oda kalmıştı ve orada olmadıklarını bildiğimden hızla kapıyı açtım ve karşımda pantolonu dışında üzerinde hiçbirşey olmadan Andrew'ı gördüm.

Andrew.Karşımda.Üstsüz.Bir.Şekilde.Duruyordu!!!!

------

Oy verip bölüm hakkındaki düşüncelerinizi yazarsanız çok sevinirim, ayrıca düşüncelerinizi bilmek benim için önemli^^

Sen Ne Çeşitsin?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin