17.Bölüm:Yalan

42 5 0
                                    

Burak bana şoka girmiş bir şekilde bakarken, hâlâ benim onu sevdiğimi bildiğini biliyordum. Bir şeyler yapmak benden nefret etmesini sağlamak zorundaydım. Bu o kadar kolay olmayacaktı ama bu gece,bu işin bitmesi lazımdı.

"Burak ben babamı özledim. Bu yaptığım şey... Gerçekten çok pişmanım. Başından beri bir hataydı,böyle olmasını ben de istemedim ama olmuyor."

Burak gözlerini kaçırmadan gözlerime bakıyordu,sanki gözlerime baktığında ona yalan söylediğimi anlıyordu. "Yalan!" Dedi,boğuk ve hüzünlü bir seste. İnanmayacaktı,kabul etmeyecekti. Biliyordum.

Eliyle çenemden tutup kendine doğru döndürdü. Gözlerine bakacak cesaretim yoktu.

Gözlerinin içine bakınca inanacak gibi "Gözlerime bak Işıl! Neden gözlerime bakmıyorsun? Yalan söylüyorsun Işıl." İnanmayacağını biliyordum. Bunu defalarca kez daha söyleyebilirdim. İnanmayacaktı.

"Burak gerçeği söylüyorum lütfen hiç yaşanmamış sayar mıyız? Gerçekten özür dilerim." Dedim gözlerinin içine bakarken.

Gözlerimden yaşlar akmaması için yumruğumu sıkıyordum,tırnaklarım ellerime geçmişti ama acımıyordu çünkü kalbim elimden daha çok acıyordu.

Söylediğim şeyleri düşünmeden söylüyordum, söylediklerimi düşününce çok saçma geliyordu çünkü. "Hiç yaşanmamış sayar mıyız?" Ne ya? Nasıl sayacağız acaba?

Gözlerine bakarken, gözlerimin gerçekleri söylememesi için sürekli yalvarıyordum. Daha fazla gözlerinin içine bakarak yalan söylemek istemiyordum. O gözlerime bakarken sanki gözlerim ona her şeyi itiraf ediyordu.

O bana gözleriyle 'Yalan de, lütfen yalan de,şaka yaptım de!' derken kalbimden akan kanları hissediyorum.

"Yalnız kalmak istiyorum."

"Işıl ne oluyor? Söyle güzelim. Seni bu yola sürükleyen şeyi anlat, lütfen! Yalan söylediğini ikimizde gayet iyi biliyoruz."

"Burak hiçbir şey beni buna zorlamadı,zorlayamaz da. Ben artık sana karşı bir şeyler hissetmiyorum. Sen benim için doğru kişi değilmişsin, bunu anladım." Sesim biraz daha yüksek çıkmıştı. Bunun nedeni sinirlenmem değildi eğer biraz daha gitmezse kendimi tutamayıp her şeyi mahvedecektim.

"Işıl saçmalıyorsun. Yalan söylediğini ikimiz de biliyoruz,buna inanacağımı bekleme! Bana doğruyu anlat!"

"İster inan ister inanma,ben sana kalbimden geçenleri söylemek istedim. Lütfen şu an yalnız kalmak istiyorum. Uykum var, uyuyacağım."

Burak'ın gözleri anlamsız bir şekilde bakarken daha fazla battığımı hissettim. Yalan söylediğimi, bir şeylerin olduğunu anlamıştı. Benim, benden nefret etmesini sağlamak için bir şeyler daha yapmam lazımdı. Böyle yaparak anca kendimi ele veriyordum.

"Peki güzelim yalnız kal. Ama lütfen ikimizi de bitirecek kararlar verme. Ben sana diyeceğimi dedim. Söylediklerine de inanmıyorum, bir şeyler var ama öğreneceğim. Yemek yemedim aç olduğunda hizmetliye seslenebilirsin," Kısık sesle kendi kendine konuşuyor gibi "zaten açsın da" dedi.

İstemeyerek bir adım geri attı. Sonra arkasını dönüp kapıdan çıktı. Kapıyı kapattığında artık bacaklarım yine dayanamadı. Yere diz çöktüğümde tuttuğum bütün yaşlar aktı gözümden.

Saatlerce öyle orada ağladım. Hava iyice kararmıştı,ayağa kalkıp yatağımın üzerinden telefonu alıp saate baktım, üç saat vardı, buluşmaya sadece üç saat vardı,bir daha Burak'ı göremeyebilirdim.

Yatağa uzandım telefondan saat 01.30'a alarm kurdum. Bütün planlarımı gerçekleştirebilmem için tek dileğim Burak'ın o saate kadar uyuması. Gözlerimi kapattım, belki uzun zaman sonra bir daha kapatmayacaktım, belki de bir daha açamayacaktım.

Alarmın sesiyle gözlerimi açtığımda kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu. Burak'a ihanet edecektim,o bana güvenmişti ama ben onu sırtından bıçaklayacaktım. Belki böyle olursa benden nefret ederdi, benden vazgeçerdi.

Şu an yapmam gereken tek şey Burak'ın odasına girip son zamanlarda üzerine çalıştığı ihale dosyasını almaktı. Sessiz odanın kapısını açıp çıktım.

Koridorun sonuna doğru yürümeye başlayınca Burak'ın kapısının önüne geldim. Gözümden bir damla yaş ile tekrar yürüdüm ve sonunda çalışma odasının olduğu kapıyı bulmuştum. Sessizce kolu indirip odaya girdim.

Hemen çalışma masasına gidip masayı karıştırmaya başladım. Birkaç çekmece açtıktan sonra diğer çekmeceyi de açmaya çalıştığım da kitliydi. Cebinden tel tokamı çıkartıp çekmeceyi açmaya çalıştım. Daha önce babamın odadasındaki çekmeceyi de böyle açmıştım.

Çekmece açıldığında hemen içinde olan belgeleri alıp,montumun içine koyup önümü kapattım. Şimdi tek bir sorun vardı,evden çıkmak. Çalışma odasından çıkıp aşağı indiğimde korumaları gördüm. Hiçbir şey demeden yanlarından geçip gittim fakat garip gözlerle bana bakıyorlardı.

Gülümseyerek "Acıktım yemek yemeye gidiyorum. Yalnız kalmak istiyorum." Neden açıklama yapmıştım ki? Tabii ki bir şey olduğunu anlayıp, Burak'a yetiştirmemeleri için. Ardından kafalarıyla beni onayladıktan sonra hızla kapıdan çıktım.

Bahçedeki korumalara da aynı yalanı söyleyip evden tamamen çıkmıştım. Yolda yürürken pastanenin nerede olduğunu hatta böyle bir pastane olduğunu bile bilmiyordum. Telefonumu cebimden çıkarttığımda saatin 02.04 olduğunu gördüm.

Hemen telefondan haritalara girip pastanesi yazdım,fazla uzakta değildi. Konuma doğru yürümeye başladım. Hafif Yağmur yağmaya başladı,ben yürürken hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.

Ben az önce ne yaptım? Şu an ölmek istiyordum, zaten ölümden hiç korkmamıştım çünkü kaybedecek bir şeyim yoktu. Şu an Burak'ı kaybetmekten korkuyordum,o şu an benim için en önemli kişiydi.

Canımdan çok sevdiğim babam bile hiç anlamadan bir anda bana düşman olmuştu. Burak'ın beni ölene kadar bırakmayacağını, hep yanımda kalacağını düşünürdüm. Bugün öyle olmayacaktı, belki de Burak sırf belgeleri almam için ona aşıkmışım gibi davrandığımı düşünecekti.

Ben zaten böyle düşünmesini istiyordum ama bu düşünce beni ağlatan şeydi. Beni hain olarak görmesine katlanırım ama onu hiç sevmediğimi söylemesine katlanamazdım.

Belki bir daha karşılaşmayacağız,bir daha elini karnıma koymayacak,belimden tutmayacak,sarılıp saçlarımdan öpmeyecek,o gözlerle bakmayacak,o saf içten gülümsemesini yapmayacak. Ben bir daha onun kokusunu alamayacaktım belki de, kokusunun bana huzur ve güven verdiğini söylersem kimse inanmazdı ama öyleydi. Ben onun kolları arasındayken kendimi dünyanın en güvenli yerindeymiş gibi hissediyordum.

Anıları düşündükçe kalbim daha çok acıyordu,sanki binlerce bıçak kalbine saplanmıştı, kan yoktu ama ben o kanı hissediyordum.

Yağmur hızını daha çok arttırmıştı. Artık tamamen sırılsıklam bir şekilde yürüyordum,yüzüme gelen yağmur gözyaşlarımı gizliyordu. Gözyaşlarım da yağmur ile birlikte akıyordu.

Telefonu arada sırada cebime sokup ıslanmış ekranını siliyor, sonra tekrar gideceğim yere bakıyordum. Telefon bozulursa boku yerdim çünkü. Sonunda telefonda gösterilen yere gelmiştim "Hedefinize ulaştınız." Dediğinde kafamı kaldırıp baktım.

Dinlenme tesisi gibi bir yere benziyordu,biraz küçük ama bakınca çok güzel,tatlı gözüküyordu. İçeri girdiğimde sadece babam ve adamları vardı. Ayaklarım yine birbirine dolanmış gibi oldu,evde babamın gelmesini beklerken şimdi babam sevdiğim adamla tehdit ederek getirtmişti beni.

MİRASÇILARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin