Jungkook
"Bahamalı martılar beni çağırdı,
Bir ikinci bahar gecesi,
Yalan söyledim,
Yırtık blucinli tayfalara,
Seni sevmediğimi söyledim.
Oysa rıhtımlar,
En sarkılı dalgalarla yıkanıyordu,
Midye kabuklarında sakladım gözyaşlarımı;
Hastaydım,
Kırık kötümser bir öksürük yapışmıştı boğazıma,
Seni unutmak gerekiyordu..."
Geçen her bir gün, aynı yavaşlıkta ilerlese de bazı günler sanki daha yavaş ilerler. O yaptığın hatayı hissettiğin pişmanlığı her zerrene kadar hissetmen için. Acıyı bütün benliğimizle hissedip geriye alamadığımız zamanın hayal kırıklığını bir cam parçası gibi ruhumuzda taşımamızı yeğler. Çekmekte olduğum acıların tarifi ancak bu şekilde anlatılabilirdi. Her gün bir öncekinden daha ağır bir öncekinden daha yıkıcı.
İçimde aylardır tuttuğum cümlelerin artık ulaşmasını istediğim ikamete ulaşmasının verdiği rahatlık kendini bariz bir şekilde belli ederken aynı zamanda hissettiğim acının tarifinin kabul edilememezliği bedenimi yoruyordu. Bir yabancıya karşı duymuş olduğum pişmanlığın büyüklüğü kuzenime ettiğim kırıcı sözlerden daha fazlayken kendime kızmadan edemiyordum. Belki de kuzenimi tanıdığımdan, vereceği cevaplardan emin olduğumdan ya da şahsıma takınacağı her bir hareketin gidiş yolunu bildiğimden böyleydi. Ama bu yabancı hakkında hiçbir şey bilmemek, önüme konulmuş bulmacanın kutucuklarına anlamsızca bakmaya eş değerdi. Geçersem başarılı olacağımı adım gibi bildiğim sınavın, önüme konulmuş bir parça kağıdın hayatımı temsil ettiğinin bilincinde olsam da, hangi yoldan gidersem doğru sonuca ulaşacağım işte onu bilmiyordum. Ve bu sınavda hangi yolu seçersem seçeyim asla gidiş yolundan puan alamayacaktım.
Günlerdir girmiş olduğum iç savaşın harabeleri sinsi bir yavaşlıkta vücuduma dağılırken, hassas bedenime bu kadar çok yüklenmenin getirmiş olduğu hastalık bedenimi yoruyordu. Hastalığında etkisiyle alevleri yükselen düşüncelerim etkisi başımda kramplar şeklinde ağrılar olarak gözükürken bu süreçte bir an olsun yanımdan ayrılmadan bana hizmetlerini sunan kuzenime müteşekkirdim. Bu hastalık sürecinin gelişini iyiye mi yormalıydım, yoksa kötüye mi yormalıyım bilemesem de az da olsa kuzenimi izleme emeline ulaşmak ağrılarıma rağmen çekilesi bir durum olmuştu. Yanımda olmanın verdiği mutluluk her daim gözlerinden odam mı aydınlatabilecek kadar büyük bir ışık haznesi şeklinde sirayet etmekle birlikte, yanıma oturuşunda hissettiğim heyecanına engel olamayarak titreyen bedeni hastalığımın vermiş olduğu güçlü titremeyi az görmüş gibi daha da çok titrememe neden oluyordu. Eğer sonu gelmez titremelerim böyle devam ederse saçlarımda ki her bir tel sonbahar yaprakları gibi geri dönüşü olmayan bir yolcuğa çıkarak sonsuzluğu yastığımın üzerinde bulacaklardı. Yine de nezaket göstererek hiçbir kelime sarf etmedim. Yüreğinin yangınına her defasında acımasızca buzlar atıp arkasına dönen bu bedenin, kapısını çalmaktan gocunmayan bedeni, her sıkıntımda yanımda olması utançtan yerin dibine girmeme sebebiyet verecek kadar ağır bir cezayı yüzüme çarparken artık edeplice susmaktan başka bir yol denemek şahsıma hakaret olurdu. Vücudumun büyük bir zelzele sarsıntısıyla sallanırken yatağımın ikimizi de taşıması için dua ettim. Alnıma koyduğu soğuk sirkeli suyun kokusu boş midemi alt üst ederken ellerim otomatik olarak karnımın üzerine kapandı. Sardığım kollarımı daha da sıkarken sanki bulantıyı hafifletebilecek gibi saçma bir düşünceye girmek ne kadar hasta olduğumu gözlerimin önüne seriyordu. Kendimi sıkmaktan bir çare olduğum hallerden hallere girip yabancılaştığım yatağımın üzerinde emaneten büzüşen bedenimle, aniden kollarımın üzerinde hissettiğim sıcaklık dalgası soğuktan titreyen bedenim de kısa süreli bir şok dalgasının yayılmasına neden oldu. Titreme kısa süreli olsa da etkisinin uzun süreli olacağı bariz belliydi, zira ailemde ki her bir birey temastan hoşlanmadığımın net bilincindeydi. Keza bu hususumu dile getirirken yumuşak bir dil yerine olabildiğince sert ve soğuk bir dil kullanmıştım. Özellikle belirtmeme rağmen şuan değerime yapılan bu büyük saygısızlık hastalıktan düşünme yetim minimuma inmişken bile önleyemediğim sinir dalgalarımın bir ateş gibi dağılmasını sağladı odamın içerisine. Kollarımı yabancı bedenin istilasından bir hışımla çektiğimde yüzündeki mahcubiyet apaçık serildi gün yüzüne. Fakat kendisini düşünemeyecek kadar sinir doluydum şuan. Yaptığı hatanın farkındalığıyla dolan gözlerine karşı bir nebze pişmanlık aradı gözlerimde. Alnıma konulmuş bezin soğukluğu vücudumun ateşinden kavrulup köze dönüşmüşken verdiği sıcaklık bedenimde iğretiye neden olduğundan sirkeye dokunmaya sevmesem de hastalığın elimi kolumu bağlamış halsizliğine meydan oynayarak kaldırdığım elimle sıcak bezi avucumun arasına aldım. Bir nebze ısınan parmak uçlarımdan dağılan vücuduma yayılan sıcaklık günlerdir beklediğim o ısıyı bana sağlayabilmişti. Elimdeki hafif nemli bezi yatağımın başlığının ucundaki sirkeli su dolu kaseye bıraktım. Onun da kendine gelebilmesi için biraz soğukluğa ihtiyacı var gibi görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALIENA (Taekook)
FanfictionBir baba gibi seviyorum seni, saçlarını karıştırıp öpüyorum başını. Bir anne gibi seviyorum seni, sıcacık bağrıma basıp ısıtıyorum sevgisizlikten titreyen bedenini ve bir annenin merhametini bırakıyorum gözlerinle avuçlarının içine. Bir kardeş gibi...