Jungkook
"Uykun,
Uykumda dinlensin bir tanem,
Aşk, acı, iş dinlensin...
Görünmeyen çarkları üstünde dönen gecede,
Uyumuş amber gibi safsın bana sarılıp."
Yoongi beyin gidişinin ardından tam bir ay sonra karın kesildiği, ayazın, soğuğun giysileri, tenleri, yürekleri buz tutmaya zorladığı vakitler. Yürek yangını olan sevdaların durulduğu göğün arşa çekildiği hesap verdiği sancılı vakitler. Yol aldığımız engebeli arazilerde benim gözüm etrafta, yabancının gözü ise ileri bakmakta. Sessizliğimiz aşımız soğukta ışıldayan sıcaklığımız yoldaş olmuş bize.
Bazen dikkatimi kendisine çekmek için etraftaki nesneleri ya da donarak bir sanat eserinden ziyade buzun içine saklanmış bir karış otların bulunduğu toprakları kafasıyla işaret ederek adını hiç duymadığım insanların isimlerini söylüyordu. Arazilerin kime ait olduğunu duymak ziyadesiyle umurumda olmamakla birlikte her şeyi öğrenmeye bu kadar meyilli yabancı yaptığı taktiklerle ilgimi kendisine çeviriyor benden bir iki parça cümle koparabiliyordu. Aslında yapmaya çalıştığı şey ilgimi kendisine toplamaktan çok gerginliğimi almak içindi. Daha az bir vakit geçirmiş olmamıza rağmen gerginliğim yüzünden kastığım kaslarıma dayanılmaz ağrıların girmesi ve benim bisikleti önünde iki de bir kıpırdanmam yabancının beni sakinleştirmeye yöneltmişti tüm duyularını.
Sürekli derin nefes alarak kendimi sakinleştirmeye çalıştırsam da, başaramadığım durumlarda başımı biraz yana eğip yabancının kokusundan çalmaya çalışıyordum, lakin bu durum rüzgar tam karşımızdan eserken oldukça zor oluyordu. Benim isyankar halime nazaran ardımda bedeni bedenime yaslı yabancının oldukça memnun hatta şükreder bir hali vardı. Çoğu vakit burnu ensemin durağı oluyor, bedenim kasım kasım kasılırken kendisine taze nefesler topluyordu, çıkardığı kıkırtılar ise cabası. Rahatsız olduğumu belli etmek adına öne doğru yaylandığımda bu seferde öne doğru eğilip bedenimi sıkıştırıyor bir de yaptığı bu çocukça terbiyesizliğe bir kulp takmak adına, öne eğildiğinde rüzgarımı kesemiyorsun jungkook, düşmek mi istiyorsun diye azarlıyordu. Yabancının bu görgüsüzlüğü yüzünden dilinden kurtulmak adına yeniden göğsüne yaslanıyordum. Her yaslanışımda aldığı derin ve yumuşak nefesler. İşte ait olduğun yurduna geldin çiçeğim der gibiydi.
Gittiğimiz yollar karıncaların adımladığı yollar gibi bitmek bilmez iken, içinden geçtiğimiz kasaba da bir miktar soluklanmak, biraz da yabancının dinlenmesi adına Bay Pashenkanın evine uğramayı teklif etmiştim. Bir hafta kadar önce yazıhanede konuştuğumuz Bay Pashenka bizi evine davet etmişti, gerçi Pazar kilise çıkışı kendisine gelmemiz de ısrar etmiş olsa da Pazar günü jimin beyin kar da düşüp ayağını incitmesi sonucu geceyi onun yanında geçirmek zorunda kalmıştım, eh yabancı da bu beklenmedik olay sonucu evine dönmek durumunda kalmıştı. Lakin diğer gün vakit kaybetmeden bir özür mektubu yazarak yabancıya iletmiş, verdiğim mektubu bay pashenkanın ev adresine ulaştırmasını istemiştim. Rica mı kırmayıp isteğimi derhal yerine getiren yabancı o gün bay pashenkayı ulağının ev de bulamadığını söylemişti. Şimdi kendimizi affettirmenin uygun olacağı bir gün gibi görünüyordu. Eminim bay pashenka bizi gördüğüne çocuklar gibi sevinecekti.
Elimizde kendisine getirdiğimiz bir hediye olmadan mahcupça yürüdüğümüz yollarda şapkamı sıkarak önüme bakmaya çalışıyordum, lakin etrafta duyduğum oyun oynayan çocukların kıkırtıları buna engel oluyor, ve ben kendimi çocukları izlerken buluyordum. Babalarının ya da abilerinin geçim sağlamak için çalıştıkları kömür madenin karasının yükünü erkeklerden çok çocuklar taşıyor gibiydi. Her yerleri kapkaraydı. Elleri, yüzleri, ayakları. Yıkanmayı geçtim, doğru bir temizliği görüyorlar mıydı bu çocuklar ondan bile emin değilken çoktan benimsemişlerdi karalığı, karanlığı. Acıyan gözlerime nazaran acı bir nefes ciğerlerime dolduğunda dikkatim dağılmış yabancının kolumu çekiştirmesiyle birbirine dolanan ayaklarımla istediği istikamete doğru ilerlemeye başlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALIENA (Taekook)
FanfictionBir baba gibi seviyorum seni, saçlarını karıştırıp öpüyorum başını. Bir anne gibi seviyorum seni, sıcacık bağrıma basıp ısıtıyorum sevgisizlikten titreyen bedenini ve bir annenin merhametini bırakıyorum gözlerinle avuçlarının içine. Bir kardeş gibi...