Bölüm 4

441 98 264
                                    

Jungkook

"Neşe ile ızdırapla,

Düşünce ile dolu iken,

Tükenmez ezalar içinde,

Ümitler, tereddütler geçirirken

Kederler içinde yoğurulurken

Mesut olan, ancak seven ruhtur."

Kararlar verdim. O kadar çok kararlar verdim ki çoğunda söz sahibi bile değildim. Tanıdığım tanımadığım tüm insanların hakkında verdiğim bu kararların bir gün bir olup beni boğacağını bilemeden kabul ettim direttikleri ideolojileri. Çoğu kötü sonuçlara muvaffak olsa da bir sonuca ulaşabilmiştim hepsinde. Ama kaybettiklerim. Kimse kaybettiklerimi sormadı, o ıssız engebeli yolları geçerken kimse yanımda olmadı. Karanlığa alışmakta zorlanan hele ki karanlıktan çok korkan bedenimin önünde kimse bir gaz lambası tutmadı. Herkes düşmemi bekler gibi izledi canice, belki yalvardılar Tanrıya, her bir düşüşüm için neyin bedelini sattılar uluya. Yine de yürüdüm, yürümekten başka ne yapabilirdim ki. Önüne konulmuş bir yolda gidebileceğin bir yol varken ne yapılırdı. Dursan zamanla üşüyecek, beynindeki düşüncelerin emeline sadık kalarak kendini kaybedecek ya da geriye dönecektin. Çünkü geride bıraktıklarını biliyordun. Adın gibi ezberindeydi yaşadıkların ve yaşattıkların, peki geriye dönmeye cesaretim var mıydı? Her insanda olan o merak duygusundan biraz da ben de olduğundan ne kadar karanlık olsa da bir çıkış yolu görünmese de ilerlemek istedim. Dümdüz ilerlemek. Ne bir ağaca yaslanmak, ne bir taşa takılmak. Ama her seferinde düştüm. Ne çok taş koymuşlar önüme, kendi elimle seçmediğim bu yolda aldığım bunca ızdırabın nedeni de neydi böyle. Bir bebeğin attığı ilk adımlar gibi dengesizdi adımlarım, adım atmayı mı bilmiyordum, yoksa yine düşmekten mi korkuyordum.

Daha dik duramadığım bu yolun sonsuzluğu karşısında konaklayacak bir ışık huzmesi bile bulamamak yaktı canımı. Attığım her 10 adımdan 9'unda düştüğümde dizlerimi parçalayan taşlara sarıldım, çünkü canımı yaksa da bir onlar bırakmamak adına söz vermiş gibilerdi. Canımı yakan kanın tadı dudaklarımdan sızarken hala tek derdim ilerlemekti. Söylesene neye ulaşacağım. Bir umut yok ki içimde, İlk defa düşüncelerim bile susmuşken kim için bu çabalarım. Kendim için. Kendim için ne zaman çabalarım olmuştu ki şimdi olsun.

Yorgunum, çok yorgunum. Ve gitmeliyim biliyorum ama yorgunum miniğim. Ayaklarımın adım atmak için atacakları sayılarda tükendi. Ve susmalıyım, ki artık dinleyecek kimsem yok miniğim. Ses tellerim harap edilmiş. Yanlışlıkla değil bilerek kast edilmiş canlarına. Şimdi seslensem de duyamazsın artık yakarışlarımı, daha kendi kulaklarıma ulaşmayan sessizliğimin çığlığı seni nasıl bulsun ki hem ben çok yorgunum miniğim.

Öylece bakışıyorduk yabancıyla, ne onun söyleyecek bir yemini ne de benim edeceğim söz dizimi, ikimiz de biliyorduk hepsinin anlamsız kalacağını. İlahi bir kudret tarafından ele geçirilmiş bedenim gözlerine bakmaktan başka hiçbir hareketime izin vermiyordu, gerçi onun da bundan yana bir rahatsızlığı olduğu söylenemezdi. Elleri paltosunun yakasına gittiğinde benimde ellerim onu taklit ederek omzumdaki şala gitmişti. Üşüyordum, hem de çok üşüyordum ama içimde de sahibinin kim olduğu belli olmayan bir ateş vardı. Dakikalar, belki onun için saatler önce sorduğum soruya cevap vermek gibi bir niyeti yoktu. Gözlerini okumamı ister gibi bir hali vardı, ama ben hesapta kötü olduğum gibi kişiliği okumada da kötüydüm ama o bunu bilmiyordu. Omzumdaki şalla bir ümit doladığım parmaklarımı sıklaştırdıktan sonra yeniden yabancıya odaklandım.

ALIENA (Taekook)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin