Jungkook
"Avludaki erik ağacı bir küçük bir küçük,
Benzemiyor doğru dürüst bir ağaca bile.
Ama gene de parmaklıkla çevrili dört yanı,
Korunsun diye güvenlik içinde.
Büyüyemiyor, zavallıcık,
Büyümeyi isterdi tabii.
Çok az görüyor güneşi,
Yapacak bir şey yok artık.
Erik ağacı erik vermiyor hiç.
Gel de erik ağacı olduğuna inan.
Ama gene de bir erik ağacı o,
Belli yapraklarından."
Etraf sessiz, etraf sakin. Ne bir yaprak hışırtısı, ne de küçük bir kuşun cıvıltısı, doğa uyuyor, insanlar uyuyor. Doğa ölüyor insanlar ölüyor, lakin birileri için hayat hep devam ediyor.
Aklımdan geçen bin biri soru ve yabancının sesiyle zar zor kendimi uykunun kollarına teslim ettiğim süre benim için bir dakika gibi gelmiş olsa da gözlerimi açtığımda, hatta yatakta kıpırdandığımda vücudumda hissettiğim ürperti ve burnumun ucunu ala çalarken nefeslerimi donduran soğuk karın yağacağı kadar bir süre uyumaktan çok sızabilmiş olduğumu gözlerimin önüne seriveriyordu. Savsak gözlerimi soğuğa inat açmaya zorladığımda, bir an kirpiklerimin bile donmuş olabileceğini düşündüm ve ellerimi kirpiklerime götürdüğümde kirpiklerimin sertleşmiş bir diken gibi dikelmiş olduklarına şahitlik ettim. Bir nebze donmuş kirpiklerimi ısıtabilmek adına parmaklarımla üstlerini ovduğumda, yavaş yavaş parmaklarımın arasında mayışan ve eski kıvrık hallerini alan kirpiklerimle iki elimi birleştirip artık nefes alışverişimi yapıp yapmadığından haberdar olamadığım, bedenimle tüm iletişimini kesmiş burnumu avuçlarımın arasına alıp içimde bir nebze ısınmış havayı sirkülasyon ettirdim. Burnumu hissedemiyor olsam da kılcal damarlarımdaki sızıyı gayet net hissedebiliyordum. Verdiğim nefesler burnumu ısıtmaktan çok parmaklarıma varana kadar soğuduğundan ellerim daha da üşümeye başlamış, bedenimin kan dolaşımının yavaşlamaya başladığını hissettiğimde ise bir çare sızlayan vücudumu ısıtabilmek adına ayaklanmıştım.
Başka bir zaman da olsa oldukça uyuşuk olacak hareketlerim, bugün soğuğu iliklerime kadar yediğimden oldukça dinç, kendinden emindi. Gözlerim bile mahmur bakmaktan çok hemen kendilerini toparlayabilmiş bilincim yerine oturuvermişti. Odamda gözlerimi şöyle bir gezdirdiğimde üzerime alacağım hiçbir şeyin beni ısıtamayacağına karar vermiş son çare olarak ise kalın ve ağır yorganımı omzumun üstünden sarınıvermiştim. Parmaklarım olurda üşüyüp yere düşerler endişesiyle onları bile sıkıca örterek yorganın altında kenetlemiştim. Savsak adımlarla terliğimin odamda çıkardığı sesleri dinleye dinleye penceremin önüne geldim. Çoktan buğuyla kaplanmış camdan dışarısını net görmek güçtü, lakin dışarıdaki beyazlığı buğulu bile olsa fark edememek aptallık olurdu. Manzarayı daha net görebilmek adına üzerime çulladığım yorganı az biraz üzerimden sıyırdığımda bedenim yeniden soğuğun titremelerine hemhal olmuş, bu duruma kızmaktan çok içimi kaplayan bir huzurla çıplak ayak parmaklarımı terliğin içinde oynatmıştım. Dona dona onca uğraş sonucu çıkardığım tek kolumla dirseğimi büktüm, sıyrılmasın diye avcuma bilek kısmının bir parçasını sıkıştırdığım pijamamın koluyla tam camı silecekken duraksamamla, eskilerden bir anı kışın ilk anısı olarak zihnime düşüverdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALIENA (Taekook)
FanfictionBir baba gibi seviyorum seni, saçlarını karıştırıp öpüyorum başını. Bir anne gibi seviyorum seni, sıcacık bağrıma basıp ısıtıyorum sevgisizlikten titreyen bedenini ve bir annenin merhametini bırakıyorum gözlerinle avuçlarının içine. Bir kardeş gibi...