Bölüm 5

420 82 207
                                    

Jungkook

"Ne zaman aynadaki yüze baksam,
bilmiyorum hangi yüz bana bakıyor;
bilmiyorum hangi yaşlı yüz sessizce
ve bezgin bir öfkeyle kendi imgesini arıyor."

Izdırap verici günler sonra gelen bir rahatlama hissi gibi dolmuştu kulaklarıma gramafondan çalan şarkının ince notaları. İçimde kalmış olabilecek son hastalık kırıntılarını da süpürür gibiydi. Bu yüzden bugün iyiydim, diğer günlere nazaran oldukça iyi. Aynının karşısında üzerime oturttuğum tahminler yüzümü güldürüyordu. Karşımda gördüğüm kişi eski ben, yüzüne oldukça muazzam oturtmuş olduğu maskesiyle. Bir çıkarsam o maskeyi dökülecek parçaların kırıntılarını yıllarca toplanmaya kalksam bitmeyecekti. Her parça kendine münhasır ellerimin şaheseriydi, daha hala ıslaktı üzerlerindeki imzamı taşıyan mürekkebin rengi. Ustalaşmıştım, olgunlaşmıştım, acımasızlaşmıştım. Bu sebepten ötürü olgunlaşmış bu halimi sevmeye başlamıştım. Eskiden kalbinin sesini dinleyip sürüm sürüm sürünen bedenimin çektiği acılar şimdi yerini insanları sürüm sürüm süründüren bir caninin eline teslim edilmişti. Artık kalbimin sesini bastırabiliyordum üzerine çektiğim görünmez bantlarla, bıraksam ne çığlıklar kopartacak bağrımda, yine de her şeye rağmen sakinim, artık sakin kalmayı öğrenmiştim.

Aynadaki yansımamda beğendiğim görüntünün son eksik parçası olan kravatımı maharetli ellerimle güzelce katlayıp iliştirdim boğazıma. Bazen öyle bir sıkasım geliyordu ki ellerimin altında ki ipi boğsun atsın istiyordum, taşımaya zorlandığım başımın bitmek bilmeyen yükünü. Birkaç defa denemişliğim olsa da varabildiğim tek sonuç elimde kalmış bir tutam kumaş parçası, kırmızının en güzel tonunun işlenmiş olduğu bir boyun ve nefessiz kalmış bir yüz. İnsanın kendini öldürmeye gücü yetmiyordu bunu öğretmişti tecrübelerim, kıyamadığımdan değildi, ölümden sonra yaşanacakların muamma olması durumu korku salıyordu içime. Bu dünyada rahata kavuşmayan bedenimi yok ettiğimde kavuşacağımın rahatlığın hayalini kurmak birkaç boş temmendiydi. Belki de bu yüzden ölemiyor, sabırsızlıkla ecelimi olacak o elin muhtaçlığını bekliyordum. Sonunda sıkılığını ayarladığım kravatımı yeleğimin içine soktuğumda gözüme ilişen görüntünün hoşluğu bu şaheseri yaratan varlık olan benliğimin gururunu okşarken, sandalyemde jilet gibi asılı duran paltoma yöneldim. Havalar soğuktu, içim ise daha soğuk, yaptığım bu saçma tespit daha az üşüyeceğimi fısıldar gibiydi. Kendi kendime yaptığım nükte ve eleştirilerim bittiğinde bunca yıl merakımı uyandırıp ta saymama neden olacak kadar büyük bir önemi asla teşkil etmemiş önümde uzanan merdivenleri adımladım. Her bir adımımda çıkardıkları kulak tırmalayıcı sesleri ne kadar yaşlı olduklarını gözler önüne seriyordu, artık emekliye ayrılma gibi bir niyetleri olduğunu düşünsem de ben bu evde yaşamaya devam ettikçe emellerine ulaşabilecekleri gün yakın bir gelecekte görünmüyordu. Nem ve rutubetli kokunun sonu olan salona geldiğimde her gün olduğu gibi eksiksiz bir inci kolye gibi dizilmiş aileme asil bir beyefendi selamını iliştirdim.

- Sabahın bu erken saatinde ki teşrifinizi neye borçluyuz küçük bey. Hangi rüyanın vermiş olduğu tesir sizi aile soframıza getirecek kadar değerli bir meşgal bırakmış üzerinizde. Söyleyin ki rüyanıza ustalıkla girmiş olan bu varlıkları ödüllendirebileyim.

Babamın yapmış olduğu hicvin tek tesiri yukarı doğru kıvrılan dudaklarım oldu. Uykusuz geceler geçirdiğimi hatta ne kadar zor günler içerisinde boğulduğumu, evin beni daralttığını onlardan çok çok erken uyandığımı bilmesine rağmen her gün bıkmadan yineliyordu kelimelerini. Hangi dili konuşursa konuşsun, hangi ırktan olursa olsun dünya üzerindeki her baba gibi oğlunun gözlerinin önünde çaresizce eriyip gitmesi elini kolunu bağlıyordu. Üzmekten çekinmediğim bedenler listesindeki isimler önüne bir çizik daha attım.

ALIENA (Taekook)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin