Jungkook
"Kimseler bilemez beni,
Senin beni bildiğin kadar,
Kimseler bilemez seni,
Benim seni bildiğim kadar."
İnsan duygularıyla baş edecek gücü kaybettiğinde itaatkar olurmuş. Neden kendimi itaatkar bir köle gibi hissetmekteyim. Boynumda, ellerimde, dilimde, ayaklarımda kimse göremese bile benim gördüğüm zincirler var. Hatta zincirler sadece belli bölgelerim de de değil, bir kefen sıkılığın da tüm bedenime sarmaşık gibi dolanmışlar. Kemiklerimden hissedilir sıkılıkları, soğuklukları ise ruhumda, kısacası damgalanmışım.
Görüşüm bulanıklaşırken bir an da beni hayrete düşüren bir şey oldu ve görüntü keskinleşti. Önümde uzanan bir deniz, dalgalı, öyle hırçın vurur ki dalgalarını gemiye, yalpalamaktan ayakta duramıyorum, zaten deniz de ayakta durmamı istemez ki, diz çökeyim önünde. Etrafımı şöyle bir süzmek istediğimde karanlıkta boğulduğumu sandım zifiri karanlıktan hallice mekanda, lakin etrafımda iniltiler, kıpırdanmalar var, bir anlık ellerimde hissettiğim uyuşmayı gidermek için hareketlendiğimde hareketimi kısıtlayan zincirlerin şangırtısı duyuldu. Karanlığa bir nebze alışmış gözlerimle elimi gözlerimin önüne getirdiğimde gördüm vurulmuş prangalarımı. Ben neredeydim, kimdim, yanımda göremesem de hareket eden bu insanlar kim. Bu leş gibi küf kokan yer de neresi, asıl önemlisi ben bir esir miyim? Onca acı feryada, yakarışlara, iniltilere rağmen ben sessizim. Neden yine susarım, neden yine kabullenirim her şeyi, beni esir etmek bu kadar kolay mıdır ki? Arasıra gözlerimi dizime düşen başlar yüzünden açarım, sonrasında yine karanlığa ve sessizliğe bürünürüm.
Gittiğim yol belli değil, varacağım köle pazarı belli değil, hele ki sahibim hiç belli değil. İpimi kimin eline verirlerse onu sahip bellemeliymişim. Yıllardır insanlara bağırmaktan ağızları genişlemiş, sesleri kalınlaşmış, elleri nasırlaşmış beni yakalayan adam ellerimi sıkıca bağladı, yanlış, ellerimi bağlasa da itaat etmem ki ben. Aksine ayaklarımı bağlamalı, çünkü ilk fırsat anında kaçacağım. Dik başlı olduğumu, onların emirlerine boyun eğmeyeceğimi çoktan anladılar. Bu yüzden en çok bana püskürür kızgın ağızları, o ağızlarının içinde başı boş dolaşan dillerini bir yakalasam keseceğim. Yılanın başı kesilirmiş, ben dillerini keseceğim. Çünkü dillerini kestiğimde hiçbir şeyleri kalmayacak ortada. O iğrenç ağızları sonsuza dek kapanacak.
Benden başka herkes gitti, bir ben kaldım bu izbe yerde. Günleri kestiremiyorum, ki bazen güneşin doğup doğmadığından bile emin olamıyorum, lakin yanımdaki herkes gider. Uzun bir süre olmuş olabilir mi, aç değilim ama dudaklarım kurudu. Susamış olmalıyım lakin su içsem de susuzluğum dineceğini düşünmüyorum.
Bu köle pazarında her esir sahibini bulurken kimse bana yaklaşmaz. Gözleri gözlerime değdiği anda yerim hepsini, bu yüzdendir gelenlerin birkaç saniyede yanımdan gitmeleri. Bazen giden karnı büyük, aklı küçük goduşların arkasından tükürürüm. Toprağa değil tam sırtlarına tükürürüm. İşte bakın benden bir iz bıraktım hepsinde. Ben eğitim görmemiş bir ahmakmışım beni esir eden adam öyle demekte. Bazen dayağı hakettiğimi de söylemekte. Kısacası her gün boş boş konuşur.
Yine elimdeki zincirden tutuldum. Hayvanlarla aynı pazarın önüne getirildim, kaç gündür gelip gidiyorum buraya sayamadım, günler çok hızlı geçmekte, bazen uyuduğumdan bile şüpheliyim, bir süre geçiyor lakin algılamakta güçlük çekiyorum.
Yanımdaki eşeğin sesi katlanılmaz hale geldiğinde, sabırlarım tükenip sese karşı toleransım azaldığında bir adam gördüm, onca gürültülü kalabalığının arasında. Arkası bana dönük fakat gözlerime hiç yabancı gelmez siması. Üzerinde kadifeden kahverengi bir takım var. Temiz olduğu nasıl da belli, paçaların da bir tutam dahi ne toprak ne de çamur izi var. Tahminimce yaşı küçük ama elinde yaşına tezat bir baston taşımakta. Başındaki fötr şapkayı çıkarıp saçlarını geriye taradı. Başını sürekli sallayıp çenesini ovalar. Tatminsizlik seziyorum. Karşısında ağzından salyalar akarak neşesinden ağzı kokan adamı dinlediğini pek söyleyemem. Memnuniyetsizliğini belli etmek ve bu sırnaşık adamdan kurtulmak için birkaç adım gerilediğinde köle sahibi bu değerli para babası adamı kaybedeceğini anlamış olacak ki bir an da bu hoş giyimli adamın eline yapıştı aynı zamanda da bir esiri yanına çekti. Çektiği siyah tenli esirin yüz ifadesinde hiçbir memnuniyetsizlik ya da üzüntü yok. Aksine sevinçli gibi parlar gözleri. Belki kurtulacağını sanır. Hem boyu posu da iyi, ayrıca güçlü kuvvetli olduğu da ne kadar üzerinde kolları yırtılmış bir esvap olsa da belli olmakta. Ben o adamın yerinde olsam kesinlikle alırdım bu köleyi. Ama o pek istekli değil gibi. Adama ne söyledi bilmiyorum ama arkasını döndüğünde esir sahibinin küçümseyen ve memnuniyetsiz halini gördüm. Kudurmuş ağzı oynarken küfür ettiğine adım kadar eminim. Hatta el kaldırıp arkasından yumruklarını bile savurmuştu. Ne demiş olabilirdi ki bu elit beyefendi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ALIENA (Taekook)
FanfictionBir baba gibi seviyorum seni, saçlarını karıştırıp öpüyorum başını. Bir anne gibi seviyorum seni, sıcacık bağrıma basıp ısıtıyorum sevgisizlikten titreyen bedenini ve bir annenin merhametini bırakıyorum gözlerinle avuçlarının içine. Bir kardeş gibi...