Bölüm 28

229 32 43
                                    

Jungkook

"Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim

Şöyle diyebilirim; "Gece yıldızlarla dolu"

Ve yıldızlar masmavi, titreşiyor uzakta

Şarkılarla dönüyor gökte gece rüzgarı

Bu gece en hüzünlü şiiri yazabilirim

Sevdim ben onu, o da beni sevdi bir ara

Kollarıma aldım bu gece gibi kaç gece

Kaç defa öptüm onu sonsuz göğün altında

Sevdi beni o, ben de bir ara onu sevdim."


Git diyen bir insana ne denmeliydi yanında kalabilmek için. Seni seviyorum mu demeliyiz ona sevgimizi göstermek için yoksa, ayaklarına kapanıp yalvarmalı mıyız ona muhtaç olduğumuzu göstermek için? Hangisi doğruydu, ya da ben hangisini yapmalıydım ayırt edemiyordum. Dört beş yaşlarında daha neyin ne olduğunu kavrayamayan bir çocuk gibi bindirildiğim arabanın içerisinde bulutların ardından ara ara yüzünü gösteren aya bakıyordum. Bir gece boyu sınırlı bir zaman diliminde beyimden geçen sınırsız düşünceler sonunu bir boşluğa bırakıp gitmiş, gece ve ben çırılçıplak karanlığın altında doğacak güneşi beklemiştik. Her gecenin bir umut dolu sabahı olur demezler miydi? İşte şu an tam da o umut dolu sabaha ihtiyacım vardı.

Saatler bir bir akarken yabancı dünyamda yaptığım tek şey "benden gitmene izin veriyorum" diyen yabancıyı tekrar tekrar var etmekti gözlerimin önünde. Sabaha kadar uyumadığı için yanan gözlerime aldırış etmemiş, yorgun bedenimin isteklerini göz ardı ederek ağaran güneşe kadar penceremin önünde sokağı izlemiştim. Gelecekti biliyordum. Yabancı yüreğinden söylememişti ki o cümlelerini hep dilinin altından dökülmüştü, beni kandırmak istemişti, çocuk gibi kanacağımı sanarak. Lakin pencerenin önünde izlediğim ağacın gövdesi artık tamamen seçilmeye başladığında anlayabilmiştim gerçekleri, yabancı bir daha hiç gelmeyecekti. Eğdiğim başımı kaldırıp önümde uzanan boş sokaklara baktım. Ben boş diyorum lakin sokakta işe gitmek için yürüyen insanlarla dolu, lakin benim yüreğimin sokakları neden böyle bomboşlar. Onsuz nasılda sessiz nasıl da üvey bu sokaklar. Yine de umut dedim, uyumuştur, hatta belki uyuyakalmıştır dedim. Onun evi bendim benden başka nereye gidebilirdi ki. Hangi dört duvar ona ev olabilirdi. Gurbeti bendim.

Aklımda kendi kendime kurduğum tezlerimi büyüttüm, büyüttüm. Her bir dakika gün önümde akarken işi vardır ondan gelememiştir dedim. Belki pederi yanına çağırdı gelemedi dedim. Belki bir arkadaşı tuttu yolda gelemedi dedim. Belki belki gelmeyi hiç istemedi diyemedim.

Kararan göğün bulutları salya salya köpürmeye başladığında yeni bir karın yağacağını anlamıştım. Gözlerim sokağın başını gözlemekten yorulmuş, çıkan her bir insanı yabancının suretine koyan aklımla ayaklarım sürekli merdivenlere git gel yapmaktan arşınlandığında evden ayrıldım. Belki bir an gözümü kırptığım bir an geçip gitmiş olabilirdi sokağımdan.

Yanan gözlerimi soğuğuyla daha da yakan havaya karşın oldukça kıstığım gözlerimle yönümü bulmaya çalışarak yazhanenin önüne gelmiştim. Üzerimde pantolonumun içinden uçları çıkmış ince bir gömlek, gömleğin üzerinde düğmelerinin çoğu iliklenmemiş bir yelek altımda dökülen bir pantolon ve içi su dolu ayakkabılarla önünde durduğum kapıya baktım. Eşgalim böyle dağınıksa yüzümün halini düşünmek bile istemiyordum. Kendimi toparlamak adına ellerimle çapraz bir şekilde kollarımı sıvazladığımda soğuk bir yılan gibi tüm hücrelerimi dolaşıp tüylerimi diken diken etmişti. Soğuğu yiyen bedenim usul usul titremeye devam ederken kendinden geçmiş saçlarımı elimin yordamıyla sağa yatırarak yazhanenin kapısını zorlamıştım. Kuvvetle ittiğim kapının gıcırtısı büyük bir ses oluşturduğunda mekan da tek umudum akşamın bu saatinde yabancının burada olmasıydı. Eğer burada değilse nasıl giderdim evlerine bir çapulcu gibi. Hem ya aziz bey görürse. İçimde birbiri ardına sıraladığım dualarla mesih isaya yalvarıyor diğer yandan ise sürekli haç işareti yaparak, kapattığım gözlerimle yolu bulmaya çalışıyordum. Girdiğim uzun koridorda burnuma gelen kokuyla tüm endişelerim bir toz yığını gibi savrulup kalktıkları yere yeniden serilirken sesini duydum. İnsan bir günde bir insanın sesini özler miydi? Galiba özlerdi. Sanırsam yıllardır uzaktım sesine, tenine gülüşüne. Tonlamalarına bile hasret kaldığım adamın sözcüklerine odaklanmaya çalıştım. Duyabildiğim güç bela kelimelerinden Bayan Eyrene veda ettiğini anlamıştım. Tam da yazhanesinden ayrılma vaktine denk gelmiş olmalıydım. İçimdeki sevinç bir çocuğun masum gözleri gibi büyürken birkaç dakika sonrasında gidecek olması da kederi saç uçlarıma iliştirmiş bir vaziyette telaş içinde bedenimi bekletmeye başlamıştı.

ALIENA (Taekook)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin