-Bu akşam burda İkinci Prens Drew'in doğum günü nedeniyle toplandık. Baloya katılan herkese teşekkür ediyorum. O zaman gecenin keyfini çıkarın.
İmparatorun kısa ve öz konuşmasını alışkışlayan asiller, sırayla ikinci prense hediyelerini sunuyordu. Bizim ailemizin hediyesini vermek üzere abim imparatorluk ailesinin oturduğu taht alanına yöneldi.
Salondaki insanlar ilk defa ortaya çıkan veliaht prensle şok olmuşlardı. Hakkındaki söylentiler yüzünden onun çirkin biri olacağını düşünüyor olmalılardı. Şimdiki görünüşü ise adeta parlıyordu.
Üzerinde tıpkı masallardan fırlamış gibi beyaz bir takım ve gümüş saçlarının üstünde altından bir taç vardı. Onu gördüğüm anlara oranla yüzünde hiçbir duygu yoktu. Kendini ona tanıtan insanlara dahi mimik oynatmıyordu. Onu seyre dalmışken Ellie'nin bana seslenmesiyle düşüncelerimden çıktım.
-Bayan Bella, benim de tapınak adına verilen hediyeyi sunmam gerekli, hemen döneceğim.
Gülüseyip onaylarcasına başımı salladım.
Ve şuan gözlerimin önünde gerçekleşen olay romanda betimlenen sahnelerden biriydi. Tapınağın hediyesini sunmak için kraliyet ailesini selamlayan Ellie'ye Veliaht Prens Edward ilk görüşte aşık olur.
Merakla prensin tepkisini inceledim. Herkese baktığı gibi duygusuzca azizeyi süzdü. Tepkisizliği beni şaşırtmıştı. Ellie'ye salondaki herkes hayranlıkla bakıyordu. Ama onda gram mimik yoktu.
Kafa karışıklığıyla prensin tepkisini inceliyordum.
Arthur'un söylediği cümleyle ona döndüm.
-Azize gerçekten çok güzel ve kibar birisiymiş.
Merakla ona döndüm. Ellie'ye hayranlıkla bakıyordu.
-Hevesini kırmak istemem, ama boşuna onunla ilgilenme.
Bana bakıp kaşlarını çattı.
-Abla biliyor musun, bazen sana acayip gıcık oluyorum.
Kısık bir kahkaha attım.
-Emin ol iyiliğin için dedim. O başka birine ait. Sonunda kalbi kırılan sen olursun.
-Aman görende aşık oldum sanır.
-Bilmem oldun mu?
Elini ensesine attı.
-Yani hoş biri...
-Evet öyledir.
-Siz çok yakınsınız galiba.
-Eh biraz.
Salonda gezen bakışlarım belli bir kişiyle buluşunca başımı çevirdim.
-Arthur çabuk gidelim buradan.
Şaşkınca birden ne olduğunu anlamaya çalışarak bana baktı.
-Ne oldu?
Arthur'a açıklama yapmayı boş verip birkaç kadının arkasına girmeye çalıştım. Ama çoktan beni gören şahıs tiz sesiyle adımı seslendi.
-Bella, uzun zaman oldu. Niye saklanıyorsun? Kırılıyorum.
Yapmacık bir şekilde gülümsedim.
-Ne saklanması Liliana. Sevmediğim birini gördüm sandım o yüzden.
Kalın dudaklarını büzüp üzüntüyle bana baktı. Eğer benim ilk hayatımda oyunculuk yapsaydı , kesinlikle çok ünlü biri olurdu.
Saklanmaya çalıştığım yerden çıkıp onun tam karşısına geçtim. Siyah saçlarını açık bırakmıştı. siyah-gri rengi gözleri her zaman ki küçümsemesiyle bana bakıyordu. Üzerinde fazlasıyla abartılı mor bir elbise vardı. Arthur'u farkedince yalandan sevinen yüzünü ona döndü. Arthur'sa kusma isteğini bastırmaya çalışır bir suratla bana baktığında kıkırdadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Altın Kaşıkla Doğan Prenses
FantasyBen 21.yüzyıl Türkiye'sinde 25 yaşında ölen sıradan biriydim. Matematik bölümünü bitirmiştim. Atanmak için sınavlara çalıştığım sıra araba kazası geçirip öldüm.Ve gözlerimi açtığımda ölmeden önce çok sevdiğim internet novelindeki Ducellion İmparato...