Susmak bilmeyen telefon sesine zoraki uyanmıştım. Lanet şey yarım saattir çalmaya devam ediyordu! Duymazdan gelemeyeceğim bir noktaya ulaşmıştı artık. İçimden arayana söverken tek gözüm kapalı elimle yatağı yokladım. Nereye girdiğini bilmediğim siktiğimin telefonunu bulmak, bana yapışmış bir şekilde mışıl mışıl uyumaya devam eden kız yüzünden daha da zordu. Sabrımın sonlarındayken bulup bir hışımla açtım telefonu. "NE VAR?!" diye bağırdığımda, karşıdaki tanıdık ses "Jungkook bey rahatsız ettiğim için özürdilerim ama babanız sizinle görüşmek istediğini söyledi." dedi. "Bunun için mi arıyorsun beni beş saattir?!" "Üzgünüm efendim, Jeon bey bir an önce görüşmek istediğini söyleyince-" "Tamam kes! Saati ve konumu mesaj atarsın kapatıyorum"
Sinirle telefonu yatağa attığım sırada ismini bilmediğim kız uyanmış bana bakıyordu sırıtarak. Cilveli bir şekilde "Günaydınn" demişti pikeden çıkan bacağını okşarken. Güne bok gibi uyanmanın siniri hala üstümdeyken "hıhı" diyip geçiştirdim kızı. Modumda değildim hiç, ortamı okumayı beceremiyor muydu bu kız.
Kız bozulmuş olucak ki yataktan kalkıp somurtarak bir çırpıda giyinmiş ve "Gerçekten öküzün tekiymişsin!" diyerek eşyalarını alıp evi terk etmişti. Tek gecelik, önemsiz bir şeyden ne bekliyordu ki? Anlamıyordum. Buna kafa yorucak kadar umrumda da değildi açıkçası.
Boş şeyler düşünmeyi bırakıp kalktım yataktan. Kendini babam sanan şerefsizle görüşmek için hazırlanmalıydım. Günüm bok gibi geçmeye devam edecek gibi gözüküyordu...
*****
İş binasının girişine iğrenerek baktım. Babam olacak adamdan ve sahip olduğu her şeyden nefret ediyordum. En başında yanına gelmeyi hiç istememiştim zaten. Annemle şehirden uzakta, minik ama huzurlu evimizde yeterince mutluydum.
Ahh...annem.... ne de özlemiştim onu-"Bay Jeon sizi bekliyor efendim"
Babamın asistanlarından birinin sesiyle üzücü düşüncelerimden ayıldım. Ne ara ofisinin kapısına gelmiştim farkında değildim bile.
Kapıdan içeri girdiğimde midemi bulandıran o suratı görmüştüm. Ayağa kalkmış beni selamlamak için bekliyordu.
"Hoşgeldin oğlum" demesiyle histerik bir şekilde güldüm. Oğlum mu? Dalga geçiyor olmalıydı. "Şimdi oğlun olduk demek" diye yanıtlarken selamını almadan oturdum karşısındaki koltuğa ve devam ettim. "Sahte samimiyeti geç. Ne istiyorsun da çağırdın beni buraya kadar onu söyle"
"Oğlum ayıp ediyorsun ama-""Oğlum deme bana!" haykırdım hiddetle. "Ne söyleyeceksen söyle okula gitmem lazım" İç çekip "peki..." demişti pes eder bir edayla.
"Konuyu az çok tahmin ediyorsundur aslında. Daha önce de söylediğim gibi ilerde şirketi sana devretmeyi düşünüyorum"
"Ben de daha önce de dediğim gibi istemediğimi söylüyorum. Bu konuya açıklık getirdiğimize göre artık gidiyim ben"
"JEON JUNGKOOK!" Tam kapıyı açıp gidecekken arkamdan bağırmasıyla durdum. İşte şimdi gerçek yüzünü gösteriyordu, yalandan kibarlığını ve anlayışlı baba rollerini buraya kadar sürdürmüş olması bile şaşırtmıştı beni.
Jeon... jeon demişti bi de dimi... Bana öyle hitap edilmesinden hele ki onun etmesinden ölesiye nefret ediyordum. Çenem kasılırken ben de sesimi yükselttim.
"BANA ÖYLE HİTAP ETME DEMEDİM Mİ SANA?!!!"
"Nasıl hitap edeyim o zaman?! Soyadın bu değil mi?!! Bırak artık şu çocuksu inadı. Sen benim oğlumsun!"
"Çocuksu inat... çocuksu inat mı dedin sen?! Benim annem senin yüzünden öldü!!! Ve ben sadece çocuksu bir inat peşindeyim öyle mi?!!
"Yeter artık! Seni yanıma alıp, yedirip doyurmadım mı? İstediğin her şeyi vermedim mi? Görmüyor musun değişmeye çalıştığımı oğlum?? Sona doğru sesinin yumuşaması mide bulantımı arttırmıştı. Her hangi bir duygu hissedebilecek biri değildi o.
"Onun için çok geç kaldın sen. Şimdi burdan gidiyorum." diyip arkamı döndüm ve kapıya doğru adımladım.
"Bu burda bitmedi Jungkook efendi!!"
Giderken arkamdan bağırdığını duyabiliyordum. Ben odadan çıkıp giderken, asistanlarının odaya koşuşturmasını önemsemedim. Bir an önce gitmem lazımdı buradan.*****
Arabaya binip son gaz yola çıktım. Bu yerden ne kadar çabuk uzaklaşsam o kadar iyiydi. Okula yakın bir yere çekip bekledim bir süre, sakinleştiğimden emin olunca da çıktım arabadan.
"Ooooo Jungkook beyler gelmişşş." demişti Hoseok hyung.
"Selam" diye cevaplamıştım ben de. İster istemez soğuk çıkmıştı sesim. "Bişey olmuş sana" dedi ardından yoongi hyung.
"Yok bişey hyung boşver" "Senin suratın böyleyken nasıl boşverebiliriz jungkook?" dediğinde Yoongi hyung, bakışlarımı kaldırıp yüzlerine baktım. Hepsi endişeli gözlerle bir cevap bekliyolardı.
"Babam... babamla ilgili hyung" "Bişey mi yaptı jungkook?" deminki neşeli sesinden eser kalmamıştı Hoseok hyungun. Ciddiyet ve endişeyle sorduğu soruya hemen cevap verdim. Daha fazla onları endişelendirmek istemiyordum.
"Önemli bişey yok gerçekten. Sabah şirkete çağırdı biraz atıştık o kadar... Sizin de keyfinizi kaçırdım şimdi üzgünüm"
"Ne saçmalıyosun jungkook? O da ne demek?" demişti Yoongi hyung. "Evet kook o da ne demek öyle? Biz ne için varız?" diye eklemişti namjoon hyung da şefkat dolu sesiyle. Jin hyung da sırtımı sıvazlayıp "Çocuklar haklı jungkook. Bir daha duymamış olalım" dediğinde ne kadar şanslı olduğumu hissetmiştim.
Annemden sonra bana aile gibi hissettiren, tek değer verdiğim insanlardı onlar.
"Sen niye burdasın jin hyung?" "Şu karşındakini görüyo musun bir ceket için beni buraya kadar getirtti" "Ya napiyim bu kombinimle en iyi o ceketim gidiyo" diye sırıtmıştı hobi hyung. "Getirmeseydin sen de olum" demişti düz sesiyle yoongi hyung. Grubun mantık adamı olurdu kendisi. "Demesi kolay tabi sabahtan beri 100 kere aradı getir diye manyak herif" "Hehe biraz ısrar etmiş olabilirim ehehe" diye mahçupça gülümsemişti hobi hyung ensesini kaşırken. "Biraz mı?!"
"Ya of tamam boşver şimdi onu bu akşam içmeye gidiyoruz dimiiii" diyip gülümsemişti hobi hyung. Asıl ismi hoseok'tu aslında biz hobi de diyorduk. Şimdiki gibi hep umut oluyordu bize ve ortamı neşelendirmeyi hep başarıyordu.
Akşama gelirsek, yanıt belliydi. Biraz kafa dağıtmaktan zarar gelmezdi.
(18222/1132)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Love U Playboy
FanfictionPlatonik bir jimin ve playboy jungkook (düz yazı + texting)