GİRİŞ

96.8K 2.7K 782
                                    

Başlama tarihi ve saatiniz

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Başlama tarihi ve saatiniz

Keyifli okumalar.

Göz yaşlarım sel olup avuçlarımı doldururken üzerimde gölgesinin yükünü hissettim. Birkaç ay öncesinde içimi güvenle kaplayan o gölge, şimdi sırtımda taşıyamayacağım en ağır yük oluyordu.

Ellerini hareket ettirip dokunmak için yöneldi ama kendini durdurup ellerini yumruk yaptı. Koca bedeni dizlerinin üzerine önüme çökerken yüzüne bakacak cesareti bulamadım kendimde. "Didem..." diye fısıldadı kalbi çıkıyormuş gibi. "Ben sana o herifle seni gördüğümde vurulmadım: Ben sana ilk gün vuruldum ve Tanrı şahidim hiçbir mermi içimi böyle delmemişti." Yumruğunu göğsüne vurup derin nefesler bıraktı. "Çok istedim, çık buradan, kurtar kendini diye ama olmadı. Sen benim kalbime bir vurgun yaptın bir daha da adın ordan silinmedi."

Başımı kaldırıp kan oturmuş gözlerine baktım. Onun içini böyle yakan bir sevdayı nasıl olmuştu da bunca zaman fark edememiştim? Göğsüne darbeler indiren elini tuttum. "Neden söylemedin?" diye fısıldadım. Gözleri hızla gözlerime çıkarken adeta gözleriyle 'yapma' diyordu. "Bunca zaman neden sustun da şimdi söylüyorsun?!" İçimdeki korku öfkeye dönüşüp ona çarpıyordu. Buna engel olmak istesem de olmazdım. O böyle karşımda susup, kan oturmuş gözlerle gözlerime bakarken öfke her saniye ona çarpardı.

Elinin üzerinde elimi avuçlarının arasına alıp sakladı. "Yüzüm yetmedi karşına çıkıp söylemeye. Çok çırpındım sen gör diye ama öyle ihtimal vermedin ki seni sevmeme." Elini kaldırıp parmak ucuyla göğsüme vurdu. "Buraya başkasının girme fikrine kapılana kadar ben seni, sensiz sevmeye de razıydım ama olmadı. Orada başkasının olmasının ihtimali bile senin sevdandan beter vurdu içimi." Sırtımın yükü ağır gelirken alnımı büyük avuç içine yasladım. "Sırtına bir de ben yük olduğum için özür dilerim ama çok korktum Didem." dedi alçak sesle.

Bilmiyordu, sadece sırtıma değil aylardır kalbime de yük olduğunu. Aklımın köşesinde, gözlerimi kapattığım an güzel gözlerinin gözümde canlandığını bilmediği gibi bunları da bilmiyordu. Elleri varla yok arası saçlarımda gezinirken aramızdaki tek ses benim iç çekişlerimin sesiydi. "Yapma, akıtma o yaşlarını. İçimi daha fazla yakma." dedi cana yanar gibi. Biliyordum, canı yanıyordu çünkü onu ağlarken gördüğüm zaman benim de canım yanmıştı. Başımı kaldırıp gözlerine baktım. "Durduramıyorum." dedim titreyen sesimle. "Ne gözyaşlarımı ne de günbegün içime işlemeni durduramıyorum, Akser."

Bu, sesimden adını ilk duyuşuydu. Bu sadece onun değil benim de sesimden adını ilk duyuşumdu. Her gece boş tavana oymuş gibi içimden derdimi anlatırken bile kullanmaya çekindiğim isminin dudaklarımdan çıktığı ilk andı. Göz pınarında bekleyen yaş düştü, kalbime kondu. Bir ateş parçası gibi orada büyüyüp bütün içimi yaktı. "Akser..." dedim bir kez daha ateşler içinde. Belki yüzüne bakmadığı için gözümden göremedi içimdeki yangını ama sesimden bildi. Bilip, belki de o yangını misliyle hissetti.

"Sus," diye fısıldadı sesi titreyerek. Her zaman sert olan çehresi şimdi bir çocuk kadar saf ve masum gözüküyordu. Sesiyse belki de ilk defa duyduğum bir çaresizliğe bürünmüştü. O kadar derin ve sancılı bir çaresizlikti ki onun dudaklarından çıkıp benim içime battı. Aylardır gözümde koca, yıkılmaz dağ olan Akser Bolatav'ın başını sevdası bükmüş, sevdiği kadının dudaklarından çıkan, 31 yıldır onurla taşıdığı adı bu gece bir kez daha vurmuştu. Sırtımdaki kambur bir de bunlarla büküldü. Ama susmadım. O nasıl aylardır sevgisini içinde tutmak için savaştıysa ben de kendi kalbimdeki yük için savaşacaktım.

"Gözlerime bak Akser Bolatav. Her zaman bakıp, içine güldüğün gözlerime bak." Yüzünü ellerimle kaldırıp zorla göz göze geldim. Gözlerini görmek içimi yaksa da daha fazla ne kadar yanabiliriz ki diye düşünüp gözlerimizi ayırmadım. "Senin kalbine gözünün gördüğü an bir vurgun yapıldı." dedim sanki muallak bir şeyi netleştiriyor gibi. Gözlerini kapatıp yanaklarını tamamen avuçlarıma yasladı. Konuşmak yerine bu şekilde bir cevap vermesi ikimiz için de en iyisiydi.

Bir süre öylece durduktan sonra kan çanağı gözlerini açtı. İşte siyahtan daha koyu gözleri oradaydı. Alınlarımızı birbirine yaslayıp onunla beraber soluklandım. Buna ikimizin belki de en çok benim ihtiyacım vardı. "Didem-" dediği an araya girdim. "Bitmedi."

Alnımı geriye çekip en dibinde kendimi gördüğüm gözlerine baktım. "Bense kollarının arasında güveni hissettiğim ilk an bir vurgun yedim," Büyük elini tutup göğsümün üzerine koydum. "Tam burama."

Dudakları aralandı, birkaç defa bir şey diyecek gibi oldu ama tek kelime etmedi. Gözlerinden akıp giden yaşlarla buruk bir tebessümle beni izledi. Bense onu bunca zaman aklımdan bir ihtimal olarak bile geçmesine izin vermediğim için kendime kızarak ağladım. "Özür dilerim, seni- seni hiçbir zaman ihtimal saymadığım için ama çok korktum." Derin bir nefes alıp kendime sakinleşmek için süre tanıdım. "Olamayız diye çok kork-" cümlemi tamamlayamadan sıcak kollarını hissettim. Kulaklarıma bir melodi gibi çalınan kalbinin sesi bebekliğimde annemin söylediği bir ninni gibi bütün bedenimi ve zihnimi sakinliğe bürüdü.

İşte ait hissettiğim ve her zaman olmak istediğim yer burasıydı. Kollarının arası, kalbinin üzeri. Sıcak nefesi saçlarıma karışırken titreyen dudaklarını saç diplerimde hissettim.

"İçinde sen ve ben olan hiçbir ihtimal imkansız olmaz. O ihtimalin sonu ancak biz olur küçük hanım."


Yer yer benim bile kendimi yerlere atacağım vurguna hazır mısınız?

Sanki ilk defa sizinle satırlarda buluşuyor gibi heyecan doluyum umarım beğenirsiniz.

Birinci bölüm ne zaman gelir bilemiyorum ama çok da uzun bir süre olacağını sanmıyorum. O zamana kadar kendize iyi bakın.

Oy ve yorumlarınız eksik etmeyin.

İnstagram: zerdaliyar

MERMİSİZ VURGUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin