5. PİŞMANLIĞIN SİLLESİ

33.7K 1.5K 392
                                    

Çağan Şengül - Yansın

Oy vermeyi ve yorum atmayı unutmayın.

Keyifli okumalar

🥀

24 yaşında, genç bir kızdım. Hayatımın yarısında babasız ve annesiz büyümüş olmama rağmen hiçbir zaman aile konusunda eksik hissetmemiştim. Sadece hislerim değil hayatım da tamdı. Abimle sürekli olarak şehir şehir gezer, bazı zamanlar arkadaşlarımla kısa tatillere giderdim. Güzel ve eksiklerini kapatabilen bir hayatım vardı.

En azından şimdiye kadar öyle sanıyordum.

Kalbim dizginlerinden kurtulmak isteyen bir yaban atı gibi göğsümün altında çırpınırken bu duygunun eksikliğini fark ettim. İnsan daha önce hiç tatmadığı bir duygunun eksikliğini hisseder miydi? Hissedermiş. Heyecan, utanç ve şaşkınlığın harmanlandığı bu duygu öyle kesindi ki nefesimi dahi kesiyordu.

Ben gözlerine kenetli kalmışken o bizi kenetleyenin o olduğunu göstere göstere baktı. Diğerlerinin kahkaha sesleri kulağımdan bir çınlama gibi kayıp giderken aslında hala duyduğum şey onun cümlesiydi. Öyle net, öyle içten söylemişti ki benim de içime işlenmişti. Saatler önce Allah'a onun ruh halinden ve teninden uzak durmak için dua etmişken şimdi kelimelerinden vurulmuştum ve fark etmiştim ki kelimeleri diğer her şeyden daha ağırdı.

"Diğerlerinin yanına gitsen iyi olur." dedi uzun bir sessizliğin ortasında. Başımı salladım. Gitsem daha iyi olurdu, ikimiz için de. Yavaş adımlarla ona arkamı dönüp diğerlerinin yanına giderken aklım bende değildi. Onu o köşede gözlerinin içinde bırakmıştım. Şimdi ise yürürken adeta adımlarım sarsılıyordu, dengem yok gibiydi ama aslında dimdik duruyordum.

Bir robot gibi yüzüme bilinçsiz sahte bir gülümseme kondurup diğerlerinin yanına gidip onlara en uzak köşeye oturdum. Üzerime sinen sigarasını kokusu burnuma geliyordu, kimse kokuyu alsın istemedim. Kokuyu alıpta yan yana olduğumuzu anlamasınlar istedim. Sadece onun timinin bir askerinin kardeşiyken insanlar yanlış düşünceler kapılmasın, ikimizin de boynu bükülmesin diye herkesten uzakta sessizce onları izledim.

Kimse beni görmedi. Saklandığım köşede onlara bakarken hepsi eğlendi, güldü, oyunlar oynadı ama görmediler. İyi ki de görmediler ve yüzlerindeki gülümseme her dakika büyümeye devam etti. Onların mutluluğu beni de mutlu ederdi.

Onları izlerken önüme bırakılan bardak ile irkildim. Bardağı bırakan kol usul usul geriye çekilirken ben bir koldan bile kim olduğunu anladım. Yalnızca birkaç haftadır tanıdığım adamı kolundan tanıdım. Basit duran bu cümle beni dumur etti.

"Hava serinledi, için ısınır."

Gitmedi. Gider sandım ama o yanıma oturdu. Gözlerimi önüme koyduğu demli çaydan çekemezken yeniden konuştu. "Demli içmiştin o gün bizim evde. Sevdiğini düşündüm, istersen yeniden doldurabilirim." dedi ilgili bir tonda. Ona baktım. Geceden kara gözleriyle gözlerimi bağladım. "Demli severim. Ve de şekersiz içerim ki çayın gerçek acı tadını alayım. Sanırım sende öyle düşünüyorsun?" diyerek çenemle kendi önündeki bardağı işaret ettim. Gözlerini gözlerimden çekmeden "Evet," dedi. "Acı severim."

İkimiz de aynı anda sustuk ve bakışlarımızı kaçırdık. O bir köşeye bakarken ben gökyüzünde parlayan yıldızlara baktım. Her zaman parlayan ay yerindeydi, diğer günlerin aksine olan şey ise yatağını süsleyen yıldızlar bugün daha kalabalık ve parlaktı. O an bir yıldız kaydı. Heyecanla Yüzbaşının kolunu tutup gökyüzünü işaret ettim. "Yıldız kaydı hemen dilek tut." Görmüş müydü bilmiyorum ama ben gözlerimi kapatmış çoktan dilek dilemeye başlamıştım. "Lütfen onun hayatından bir yıldız gibi geçip gitmeyeyim." diye fısıldadım geceye ama fısıltım çoğalıp büyüdü. Gözlerim şaşkınlıkla açıldı ve ona döndü. Onun gözleri zaten bendeydi. "Dilek tuttun mu?" diye sordum merakla. Başını salladı.

MERMİSİZ VURGUN Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin