Düğüne saatler kala
Aşk yok, merhamet yok, aciz bir ruhun talepleri var...
Üzerindeki elbiseden bozma gelinliğe iğreti gözlerle bakarken, bakışlarını yavaşça aynadaki aksine kaldırdı. Kendisiyle göz göze gelmeyi istemeyecek kadar çok nefret ediyordu kendinden Diyar, ilk defa kendi benliğinden ölesiye tiksiniyordu.
Sessiz kalışı, asla kabul etmeyeceği bir şeyi körü körüne kabullenişi umuyordu ki yanlış yorumlanıyordu. Dışardan bir göz olarak birine ya da birilerine sorulsa asla kabul etmez diyeceklerine yüzde yüz emindi.
"Makyajın daha bitmedi!"
"Saçın topuz yapalım mı Diyar Hanım?"
"Gelin topuzu yapın Ayfer."
"Gelinliğin eteğini kaldırın kızım!"
Ömrü hayatında suratına o malzemelerden sürmemişti Diyar. Makyaj diye addedeceği sadece göz kalemi ve rimel vardı. Onun için bu iki malzeme yetip de artardı. Makyaj dedikleri şey suratı mantolanmaktan başka bir halt değildi. Tıpkı maske gibiydi... Gerçek yüzünü saklayabileceğin bir maske...
Hem Turan hiç hoşlanmaz hatta nefret ederdi makyajdan. Çoğu zaman gözlerini kızartıyor şu rimel denen şey, kullanma hiç. Güzelim gözlerine yazık ediyorsun diye kızardı.
"Turan..." diye mırıldanırken alelacele gözlerini aynadan çeken Diyar, boğazlarını yakan bir solukla beraber etrafına bakındı. Ölen sevgilisi... Toprak altındakinin bir ömür sürecek yası... Bu onun en çetin sınavı değil de neydi? Küçücük odada oradan oraya koşuşturan yardımcılar, onların hemen ardında eli belinde emirler yağdıran annesi, gelinliğini çekiştirip duran Hazan'ın onu memnun etme çabası... Hiçbiri umurunda değildi genç kadının, düşüncelerini zapt eden tek şey üzerindeki gelinlik ve Turan'dı.
Paris'te Daguerre Caddesi'ni bir baştan bir başa gezerken akşamı ettiklerinde denk geldikleri gelinlik mağazasının vitrinindeki gelinliğe dakikalarca bakmıştı iki sevgili.
"Alayım mı sana?"
"Alır mısın ki?"
"Niye almayacakmışım?"
"Bunun için önce teklif gerekmez mi?" teklife gerek yoktu aslında, şimdi gel evlenelim dese kesinlikle hayır demezdi Diyar.
"Bana kalsa bir delilik yapalım mı diye sorarım sevgilim ama hak ettiğin gibi bir düğünü sana yaşatmadan bunu yapmam sana en büyük haksızlığım olur."
"Ben seninle her şeye razıyım Turan. İster gelinlik olsun ister olmasın. Seninle olacaksa teklifsiz, gelinliksiz olsun."
Ama onunla olmuyorsa, ki olmamıştı, gelinliğin de bir anlamı yoktu. Zira üzerindeki elbise gelinlikten çok kefeni gibiydi. Gözleri hırsından dolar mıydı bir insanın? Acısını içinde hapsetmiş bir insanın gözleri acıdan çok hırsından dolardı. Yapamadıklarından, söyleyemediklerinden, yaşayamadığı tüm her şey için, dayatılan kurallara uymak zorunda olduğundan, susmak zorunda kaldığından, zorunda bırakıldığı ne varsa, hepsi için dolar da taşardı insan denen varlığın gözleri...
Ölen bir adamın yası, bir ömre hapsedilmiş bir intikam vardı şimdi... Aşk yoktu, merhamet hiç olmayacaktı, geriye kalan sadece aciz bir ruhun talepleri olacaktı... Öldüremeyecek ama süründürecekti...
***.
"Siz Kanun kızı Diyar Atabey, Balamir oğlu Savaş'ı eş olarak kabul ediyor musunuz?"
Baba evinin geniş mi geniş salonu gayet de düğün salonuna çevrilebilirdi. Hiçbir masraftan kaçınılmamıştı. Üstelik gereksiz ne kadar ayrıntı varsa hepsi de yerine getirilmişti. Belediye Başkan'ı sağ olsun evlerine kadar teşrif etmiş, çok sevgili Kanun abisinin kızının nikâhını kıyacaktı. Bundan büyük mutluluk olabilir miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIKLAR İÇİNDE
Romance"Ve öğrendim ki; insanlar cinnet anında katil olabiliyorlarmış... Ne sağduyu ne başka bir şey... İşittiğin tek ses kulağına sürekli öldür diye fısıldayan canavarın sesi... O sesi tanıyorsun aslında, o ses senin alt benliğinin sesi... Ve anladım ki;...