Selamlar :)) Geç geldim ama değdi. İlhamımı bulana kadar bekledim. Uzun oldu biraz ama işlerin yoğunluğu diyeyim...
Keyifli okumalar
***
Bir bestekârın son güftesi gibiydi aşkları... İlk duyulduğunda yüreğe işleyecek, üzerine hayaller kurduracak kadar hüzünlüydü.
Kaderdi sanki terk edilmek...
Sanki kara bir yazıydı...
Ayrılmak ve bir daha kavuşamamak...
Alın yazısı gibi...
Son bir şans var mıydı?
Mümkün müydü böyle bir şey?
Bir can vardı bedeni terk eden, ruhun özgürlüğe kavuştuğu andı o an. Araf'ta kalan var mıydı gerçekte... Eğer ki varsa bir ruh hangi durumda hangi sebeple Araf'ta kalırdı?
Diyar'ın bulunduğu yerde tıpkı bahsedildiği gibi Araf'tı. Ne geri dönebiliyor ne de istediği huzura kavuşabiliyordu. İki dünya arasına sıkışıp kalmıştı sanki.
"Onu hayata bağlayacak bir söz ne bileyim tetikleyici bir olay yok mu?"
"Olsa da faydasız... Tüm inancını kaybetmiş bir insan yanı başında konuşulanları duysa dahi tepki vermez."
"Bu da ne demek?"
"Beyin kendini hazırlıyor. Bir şeyler yapmazsak..."
"Hazırlıyor derken... Neye hazırlıyor?"
"Ölüme..."
"Ama kalbi atıyor, monitörü görmüyor musun?"
"Sadece direniyor."
***
Savaş'ın dudakları, onun dudaklarının üzerindeydi.
Kaskatı kesilmiş bir halde teni üzerindeki dudakları ve onun yarattığı ılık hisle baş etmeye çalışıyordu. Yüzüne vuran sert ve sabırsız nefes bedenini uyuşturmuş gibiydi. Nefes bile almadan dudaklarını istila eden adamın dokunuşlarını tadıyordu. Öyle bir şaşkına dönmüştü ki soluğunu tuttuğunun farkında değildi. Hissettiği yalnızca Savaş ve tenine vuran ılık nefesiydi. Kalbi ağzından çıkacak gibi atarken kulakları uğulduyordu.
Dudaklarındaki baskının kaybolduğunu saniyeler sonra fark ederek gözlerini araladığında bir çift girdabın içinde sürüklenmeye başladı sanki. Savaş ona öyle derin öyle tutku dolu bakıyordu ki eli ayağına dolanmıştı. Refleksle dudaklarını yaladığında esmer adamın bakışları saniyelik rotasını değiştirmiş ve seslice yutkunmuştu. Heyecanla inip kalkan göğsü belini sıkıca sarmış adamın bedenine biraz daha çekildi. Bırakmak istemez gibi, kaçmasından korkar gibi sıkıydı tutuşu.
Bu an yaşanmış olamazdı. Ama hayal de olsun istemiyordu. İmkânsızı imkânsız olarak kalmamalıydı. Çünkü dudaklarındaki ıslak henüz kurumamıştı.
"Savaş." diye mırıldandı dudakları üzerine vuran nefesin sahibine.
"Savaş'ın canı sana feda."
Yatak başı monitörü şiddetle ötmeye başladığında ekranda dalgalanan ritimler oldukça düzensiz ve inişli çıkışlıydı ki göreni huzursuz ediyordu.
"Doktorunu çağırayım!" diye telaşla ayaklanan Gökalp'in kolunu saran Seçkin, "Korkma." diye mırıldandı. "Bir terslik olsa daha farklı seyreder ritimler."
"Seçkin, ona bir şey olmasından çok korkuyorum." Hazan'ın yoğun sesiyle sıkkınca soluklanan kızıl saçlı kadın Gökalp ve Alparslan'dan bakışlarını kaçırdı. Hazan'a diyecek bir sözü yahut tesellisi yoktu. Bende bile diyemiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIKLAR İÇİNDE
Romance"Ve öğrendim ki; insanlar cinnet anında katil olabiliyorlarmış... Ne sağduyu ne başka bir şey... İşittiğin tek ses kulağına sürekli öldür diye fısıldayan canavarın sesi... O sesi tanıyorsun aslında, o ses senin alt benliğinin sesi... Ve anladım ki;...