Gözlerinin rıhtımında kayıp olan parçamı arıyorum şimdi... Kokun muydu sarhoşluğumun sebebi yoksa yakamozları bile kıskandıran ışıltılı bakışların mı? Sen hangi parçamsın benim sevgili, kaybettiğim ruhum mu göremediğim geleceğim mi?
Kitabın sonuna doğru gelirken karşısına çıkan yazıyla derin bir nefes aldı. Kendini bir an kitap karakterinin yerine koymak istedi, yapamadı. Bir kitabın ana karakteri olsa nasıl bir son yazılırdı kendisi için merak ediyordu aslında. Son zamanlarda aklını kurcalayan bir soru vardı. Çok merak ediyordu; acaba kitapla yaşayan diğer insanlar da onun gibi kendilerini karakterin yerine koyuyorlar mıydı? Koyuyorlarsa eğer onlar da sonu kendilerine göre çevirmek istiyorlar mıydı? Çünkü Diyar istiyordu.
Ruhunu kaybetmiş gibi hissetmekten kendini bir türlü alıkoyamıyordu Diyar. Bir yanı uzun süredir eksikti. Ruhunun eş olarak kabul ettiğini acımadan koparıp almışlardı ondan. İçindeki boşluğu daha başka nasıl tanımlayacağını bile tam manasıyla bilemiyordu. Bildiği bir şey varsa o da kayıp parçasının bir daha hiç bulunamayacağıydı.
Gözlerine birden bire çöken ağırlıkla göz kapaklarını açıp kapadı. Sağ elini yüzüne götürüp gözlerini ovalarken boynunu yana yatırıp buğulu gözler ardından salonu incelemeye başladı. Hafif yan döndü ve bacaklarını karnına çekerek rahat bir pozisyon bulmaya çalıştı. Ne tuhaftı, günler önce kendi evinde iken bugün bambaşka bir evdeydi. Her şey hatta herkes tanıdıkken bir o kadar da yabancıydı. Başını koltuğun sırtlığına dayayıp elindeki kitabın kapağını kapattı. Daha fazla okuyamayacaktı. Zira kelimeler birbirine girmeye başlamıştı. Kucağında duran kitabın kapağını seyrederken göz kapakları bir kere daha hantalca açılıp kapandı.
Bugün nedense her zamankinden daha çok yorgun hissediyordu kendini. Belki de geceyi uykusuz geçirdiği içindi, bilemiyordu. Üstelik midesi de bulanıyordu. "Migren ataklarından biri daha..." diye mırıldanarak gözlerini kapattı. Birazdan ışığa duyarlılığı da baş göstermeye başlardı.
Kalkıp odaya gitmek istiyor ama bedenini odaya kadar taşıyabileceğini de düşünmüyordu. Göz kapakları yavaş yavaş kapanırken yan yattığı koltuğa iyice yerleşti.
***.
"Savaş Bey, geldiğinizi duymadım, kusura bakmayın."
Savaş, telaşla yanına gelmekte olan kadını eliyle durdurup sus işareti yaptıktan sonra koltukta iki büklüm yatan karısına döndü. "Ne zamandır uyuyor?"
"Çok olmadı."
"Üzerini niye örtmediniz?"
"Salonun ısısını yükselttik efendim."
Savaş dişlerini sıkarak çalışanına döndüğünde gözlerinde kapkara bir öfke hâkimdi. Kastığı çenesini alay edercesine oynatıp kaşlarını da aynı alayla kaldırdı.
"Diyar Hanımınız," derken Güler'le olan göz temasını bir saniye olsun koparmıyordu. "Uyurken çok üşür. Salonun değil tüm evin ısısını yükseltseniz de bir etkisi olmaz. Uyuyan insan üşür, Diyarsa donar. Karımın üzerine kar yağarsa sizi o karın altında boğarım Güler."
"Üzerini hemen örtüyorum Savaş Bey. Dikkatsizliğimi bağışlayın lütfen."
"Bu sadece uyarıydı. Bir ikincisi elbette ki olmayacak." davudi sesini destekleyen sert sözleri Güler'i ürpertirken koşarak yukarı kata çıktı.
Koşarak merdivenleri tırmanan kadının telaşlı hareketlerini dinlerken yaptığından memnunca sırıttı. Korkutmak her zaman favorisi olmuştu. Ama bu boş atıp dolu tutmaya çalıştığı bir eylem değildi. Yaparım diyorsa yapardı. Yapmıştı da...
Dikkatini yeniden koltukta iki büklüm yatan kadına verdiğinde ufak ufak iniltilerin kapalı ağzın içinde kaybolup gittiğini fark ederek dikkat kesildi. Titriyordu ve başını sağa sola oynatıp ağlarcasına sızlanıyordu.
"Kâbus mu görüyorsun karıcığım." diye sadistçe homurdandıktan sonra yattığı yerde titremeye başlayan kadın ile dişlerini kuvvetli bir baskıyla yanak içlerine bastırdı. Onun çaresizce kıpırdanışları, başını sağa sola sızlanırcasına oynatmasını donuk bir ifadeyle izlemeye başladı.
"Getirdim." der demez yanından geçerek Diyar'ın üzerini örten Güler'in ellerine kaydı bakışları. Bebek sarar gibi iki yanını dikkatle örtüyordu.
"İlaçları ne zaman verdiniz?"
"Dünkü yemekte verdim ilk. Bugün de kahvaltısına karıştırdım."
"Dozunu nasıl ayarladın Güler?"
"Dediğiniz gibi efendim, azar azar veriyorum."
"Dikkatli ol, Diyar sandığın kadar aptal bir kadın değil. Kendindeki değişiklikleri fark ederse seni elimden kimse alamaz."
"Merak etmeyin Savaş Bey, ilk dozlar sadece alıştırma. Bünyesi alışana kadar migren atakları geçirdiğini zannedecek."
"Öyle olsa iyi olur."
"Merak etmeyin. Bilinç bulanıklığı yaşadığını son ana kadar fark etmeyecek."
"Savaş..."
" Turan... Yapma, yapmaa, bırak onu!"
Adını sayıklayan karısı üzerinden boş bakan gözlerini ayırmazken, sayıkladığı diğer isimle damağına bir anda yoğun bir kan tadı yayıldı.
"Erken başladı." diye fısıldayarak Diyar'ın başucuna kadar geldi. "Çok erken başladı..."
"Gitme!"
"Dur! Kabul ediyorum..."
Kesik kesik konuşan ve ardından inleyerek ağlayan kadına biraz daha yaklaştı. Onun üzerine eğilip dudaklarını çiçek kokan saçlarına bastırdı.
"Güvendesin..."
"Savaş... Ona zarar vermeyin!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIKLAR İÇİNDE
Romance"Ve öğrendim ki; insanlar cinnet anında katil olabiliyorlarmış... Ne sağduyu ne başka bir şey... İşittiğin tek ses kulağına sürekli öldür diye fısıldayan canavarın sesi... O sesi tanıyorsun aslında, o ses senin alt benliğinin sesi... Ve anladım ki;...