Keyifli okumalar...
***
Sesini duyuramadıklarına tekrar tekrar bağırmak ne fayda...
Bir hafta sonra...
Bir haftada hiçbir değişiklik olmamıştı. Savaş yine aynı Savaş'tı. Ona bir pislikmiş gibi bakan, gözlerini her daim ondan kaçıran, itinayla laf sokan... Aynı adamdı. Anlamadığı tek şeyse Savaş'ın kendine olan bu düşmanlığıydı. Tamam, belki kendisi de Savaş'ı sevmiyordu, ondan ölesiye nefret ediyordu ama gördüğü yerde de hakaret etmeye başlamıyordu. Peki, bu neden bu kadar kafasına takılmıştı. Daha evlenmeden dememiş miydi seni kanında boğacağım diye? Şimdi neden kafasını kurcalıyordu adamın hareketleri. Belki de hala Savaş'ın içindeki o minicik iyi yanı görmeye çalıştığı içindi. "O hiçbir zaman iyi bir adam olmadı Diyar. Kandırma kendini. O abinden daha kötü."
"Kahvaltınız hazır Diyar Hanım." Bir de bu kadın vardı. Mütemadiyen ona bir şey yedirmeye çalışıyordu ki buna deli oluyordu Diyar.
"Güler Hanım, biraz abartmıyor musunuz? Canım ne zaman isterse o zaman yerim. Yemeyeceğim."
"Ama Diyar Hanı-"
"Yemeyeceğim dedim" kadının bir anda paniğe kapılan tavrına kaşlarını kaldırarak baktıktan sonra masaya kurulmuş tek kişilik servise ilgisizce göz gezdirdi. Karnı aç olsa da yemek istemiyordu. Ne zaman yemek yese midesi daha da kötü oluyordu.
"Efendim Savaş Bey yediğinizden emin olmamı istedi."
"O zaman yediğimi söyle kurtul."
"Portakal suyu sıktırayım en azından."
"Niye bu kadar ısrar ediyorsunuz Güler Hanım?"
"Efendim, Savaş Bey..."
"Başlıcam ama şimdi Savaş'ına... Lanet olasıca herif neden yediğime içtiğime kadar karışıyor?"
Yerinde sürekli kıpırdanan kadının tutarsız ve korkak hareketlerine sinir olurken bıkkınlıkla "Sadece meyve istiyorum. Bahçedeyim. Oraya getirin." diye söylenerek yerinden kalktı.
Düşüncelerden uzaklaşması gerekiyordu. Artık ciddi anlamda boğulmaya başlamıştı. Bu ev, Savaş, çalışanlar, hepsi ama hepsi onu boğuyordu. Sanki bu eve hapisti ve başına da bir sürü gardiyan dikilmişti. Hiçbir kısıtlama yaşamasa bile damağındaki kekremsi tat kendini kapana kısılmış gibi hissettiriyordu.
"Savaş, Savaş, Savaş... Beyefendiden izinsiz nefes de alamaz olduk." Söylenmeye ara vermeden bahçeye açılan geniş sürgülü cam kapıya doğru yürürken bir an önce kendini evden dışarı atarak nefes almak istiyordu. Tek kaçış yolu bahçeydi zira...
Bahçeye adım attığı an uzunca bir solukla göğsünü şişirdi. Burnuna dolan taze kokuların hangi bitkiye ait olduğunun merakıyla yerinde kıpırdanırken rengârenk ve mis kokulu mevsim çiçeklerini görebilmek için küçük adımlarına tezat bir çeviklikle arka bahçeye doğru yöneldi.
Bakışları ayaklarında çimleri izleyerek yürürken aklına birden geçen hafta geldi. Savaş'ın döndüğü gece...
Kendine kendine söylenirken adamın alabildiğine rahat olması canını sıkmıştı. Ona ne söylerse söylesin mutlaka bir cevabı oluyordu ve bu Diyar gerçek manada delirmesine yetiyordu. Hızını alamayıp onun odasına izinsizce daldığında gördüklerinden çok Savaş'ın öfkeli gözleriydi aklından çıkmayan. En belirgin duygu ise nefretti. Onun nefretini bu denli hissetmiş olması tüylerini diken diken etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIKLAR İÇİNDE
Romansa"Ve öğrendim ki; insanlar cinnet anında katil olabiliyorlarmış... Ne sağduyu ne başka bir şey... İşittiğin tek ses kulağına sürekli öldür diye fısıldayan canavarın sesi... O sesi tanıyorsun aslında, o ses senin alt benliğinin sesi... Ve anladım ki;...