Selam! Ben geldim açın kapılarıııı!
Nasılsınız? İyi misiniz aşk karılarrr?
Uzun bir bölüm ile karşınızdayım!
Oruç nasıl gidiyor? Tatil nasıldı?
Biliyorum bölüm çok gecikti ama işte okul hayatı...
Neyse bir daha böyle birşey olmayacak!
Sizi çok seviyorum lennn! Neyse bölüme geçelim!
Keyifli okumalar!
Bölüm şarkısı: No. 1: Hiç ışık yok
_______________________Gecenin alacakaranlığı, zifirliğini sürdürürken, havada esen rüzgar, sonbaharın gelmesiyle daha çok esip, ağaçlardan dökülen sarımsı kahverengi yaprakları uçuruyordu. Lakin bu rüzgar bahçeli müstakil evinden çıkan yaşlı adam işletiyordu. Yaşlı adam evinden çıkıp, bastonundan destek alıp tek tük insanların arasından sıyrılıp her zamanki parka gidiyordu. Yaşlı adam yavaş adımlarıyla 5 dakikalık yolu 10 dakika içinde gelmiş ve her zamanki oturduğu bankına ilerliyordu yine aynı yavaşlıkta. Yaşlı adam bankına yaklaşırken kafasını kaldırdı ve karşısında oturan 11-12 yaşlarında ki çocuğu görünce şaşırdı. Çünkü kimse bu banka oturmazdı. Bu bankın olduğu yere birazcık bile ışık vurmayan, tehlikeli bir yerdeydi. 'Allah Allah,' dedi yaşlı adam içinden. 'Bu çocukta nereden çıktı acaba? ' dedi yeniden. Yaşlı adam çocuğun yanına yavaşça gidip oturdu. Küçük çocuk kafasını kaldırmış öylece bu soğukta gökyüzünü izliyordu. Yanına oturan birini hissedince irkilip yanına baktı. Yanında yaşlı bir adam oturmuş kendisini izliyordu. Küçük çocuk yaşlı adama bakıp, tekrar kafasını gökyüzüne çevirdi. Yaşlı adam şaşkınca,
"Sen kimsin? Bu soğukta, tek başına gecenin bu saatinde bu kuytu yerde ne işin var? " dedi. Küçük çocuk, gözü hala gökyüzünde iken konuştu.
"Hiç, sadece bana yol göstermesi için birşey arıyorum," dedi. Yaşlı adam kırlaşmış, kalın kaşlarını havaya kaldırıp, "Ne demek bu? Ne yolu? Evinin yolunu mu kaybettin evladım? " dediğinde küçük çocuk yaşlı adam döndü ve konuştu.
"Hayır, evimin yolunu kaybetmedim, evimi kaybetmem için bir evim olması gerek." dedi bu sefer küçük çocuk. Adam bu sefer kaşlarını çatıp, "Evladım, ben yaşlıyım, ne dediğini anlamıyorum, evin yok mu? Neden buradasın?" dedi. Küçük çocuk, "Bir evim var ama ben kendimi oraya ait hissetmiyorum, bu yüzden bana yol göstermesi için birşey arıyorum, bir ışık." dediğinde yaşlı adam çatılan kaşlarını düzeltip, "Bu gecenin zifiri karanlığında, oturduğun banka tek bir ışık vurmazken ne ışığı arıyorsun küçük çocuk? " dedi yaşlı adam. "Bir insan isterse asla güneş doğmayan bir yerde olsun yine de bir ışık, bir yol arıyorsa o yol, ışık ona gelirmiş. Sen yeter ki bir yol, ışık ara." dediğinde yaşlı adam iyice şaşırdı. Böyle küçük bir çocuk nasıl böyle konuşurdu? Yaşına rağmen sanki büyümüştü bu küçük çocuk.
"Öyle mi? Sen neden ışık arıyorsun öyleyse?" dedi bu seferde yaşlı adam. "Dedim ya, ben kendimi ait hissedebileceğim bir ev aramak için buradayım." dedi küçük çocuk. Yaşlı adam birşey demedi. Oda kafasını gökyüzüne çevirdi. Küçük çocuk beş dakika sonra işaret parmağı ile kayan yıldızı göstererek, "Bak! Bir yol işte! Bu benim kendimi ait hissedebileceğim bir evim olacağına işaret!" dedi heyecanla. Yaşlı adam, "Gerçekten karanlıkta bile bir insan ışık bulabilir mi küçük çocuk?" dedi. Küçük çocuk, "Elbette, sen yeter ki kalben iste bunu, illaki bir yol bulursun." dedi. Akabinde duyduğu sesle ayağı kalktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hapsolmuş Çığlıklar
Teen FictionHerşey, Ayça'nın sadece hava almak için çıktığı zaman olmuştu. Sadece hava almak için çıktığı bahçede kaçırılarak, kendini bambaşka bir yerde, yanında dört kişiyle bulmuştu Ayça. Nereden bilebilirdi ki bu dört kişiyle arasında olan bağın geçmişe da...