Bölüm 7: Öfke

36 15 66
                                    

Selam! Nasılsınız? İyi misiniz?

Ayy sizi çok özledim yavv.

Biliyorum bölüm bayağı gecikti, ama bölüm bir türlü içime sinmemişti lakin şimdi içime sindi ve attım. Üstelik okulum vardı. Ama bir daha böyle olmayacak, söz veriyorum.

Neysee, bölüme geçelim isterseniz?

Size keyifli okumalar!

Bölüm şarkısı; Haluk Levent: Elfida,
Alec Benjamin: Let Me Down.
_____________
Bölüm 7: Öfke

"Bizim geçmişimizin çığlıkları; kimimizin çocukluğu, kimimizin kırgınlığı, kimimizin öfkesi, kimimizin çıkmazı, kimimizin acısıydı..."

____________________

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

____________________

Acı.

Üç harften oluşan bu kısa bir kelime... Bu kelime insanın nasıl ruhuna işlerdi? Nasıl bir insanın zihnine zikredildiği zaman hem ruhuna, hem de bedenine zarar verebilirdi? Nasıl bu kadar tehlikeli bir kelime olmuştu?

İnsan her türlü acıyı farkında olmadan yaşardı aslında, hatta ister istemez bir insan acı çekebilirdi.

Acı kelimesi, acı hissi sadece kendimiz için işlemezdi, acı sadece bizim için geçerli birşey değildi. Sevdiğimiz biri acı çekince insanın içi giderdi. Lakin o acının yanında birde çaresizlik hissi eklenince işler iyice sarpa sarar, bizi boşluğa itip, sinir bozucu bir duruma düşürürdü.

Şuan benim içinde öyleydi.

Atlas'ın doğruları, Ayaz'ın doğruları, hatta ve hatta hep gülen, hiçbir şeyi umursamayan gibi görünen Atakan'ın doğruları nedensizce canımı sıkmıştı.

Onları iki, üç gündür tanıyordum, lakin nedense onlar acı çekince bende çekiyordum.

Ama hiç şüphesiz en çok canımı yakan, sıkan şey ise Elçin'in doğruları idi. Nasıl fark etmemiştim? Ben nasıl onun acı çektiğini fark edememiştim? Nasıl onu tek bırakabilmiştim? Kendimi asla affetmeyecektim.

Elçin ile sadece 5-6 yıllık bir arkadaşım olmasına rağmen her hareketimi, hal ve tavırlarımı bilirdi. Bende onun... Ya da ben bildiğimi sanıyordum.

Herkes o İtiraflardan sonra susmuş, sessizliğe doğru çekilmişti. Kimse ne yemeklerine ne de sularına dokunmuştu. Hatta aç olduğunu haykıran Atakan bile dokunmamıştı yemeğine.

Ayaz ve Atlas ise, onlar sadece boş boş bakıyorlardı. İkisi birbirine çok benziyorlardı. Hayır, hayır. Bu benzeme sima olarak değildi, huy olarak birbirine çok benziyorlardı.

Hapsolmuş ÇığlıklarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin