Ayyy helüüü! Ben geldim!!! Yeni bölümle beraber tabi ki...
Nasılsınız? İyi misiniz?
Okul nasıl gidiyor?
Benim ki yorucu ya... Üç gün staj, iki gün okul. Bir de pazartesi, salı, çarşamba staj, perşembe, cuma okul ama perşembe cuma günü de kursum var. Son senem... Saat sabahın yedi yirmisin de ders başlıyor, saat birde bitiyor. Saat üç buçuktan, saat akşam altıyı on geçeye kadar da kursum var ve benim evim okulumdan uzak olduğu için, okulda kalıyorum... Birde bunlar yetmezmiş gibi sunuculuk görevim var okulda... İmdat! Tabi ödevlerim de var... Sınavlarım bu ayın sonunda başlıyor... İMDAT!
Neyse sizi daralttım... Bölüme geçelim!
Oy ve yorum yapmayı unutmayın ay ışıklarım!
Keyifli okumalar!
Not: Şarkıları dinleyerek okumanızı tavsiye ederim...
Bölüm şarkısı: Tuğkan: Özledim, Mavi gri ve Ahmet Hatipoğlu: Ölümle yaşam arasında...
___________________________Ilık hava etkisini sürdürürken, küçük kız elinde tuttuğu kitabı sıkıca kavradı. Üstüne giydiği beyaz, üstünde kuş resmi olan tişörtü, altına siyah eşofmanı, siyah ayakkabısı vardı. Hava ılıktı, ama gideceği yer bir süre sonra soğuyacaktı. Umursamadı küçük kız. Şuan onun sözünü tutması lazımdı. Küçük olmasına rağmen, sözünün eriydi kız. Söz verdim mi tutardı hep. Yine söz vermiş, tutacaktı.
Yokuşu yavaşça çıkarken, biraz durdu ve soluklanmaya çalıştı. Yorulmuştu. Küçük kız, biraz soluklanıp, az kalmış yokuşu çıkmaya başladı.
Sonunda yeşillik alana ulaştığında, gülümsedi ve kolları arasında tuttuğu kitabı biraz daha sıkı kavradı.
Bir uçurumun kenarına gelmişti küçük kız. Uçurumun kenarına diğer ağaçlardan biraz daha yakın olan ağacın dalından sarkan salıncağa ve salıncağa oturmuş, yavaşça bir ileri bir geri sallanan kara çocuğa kaydı kızın bakışları.
Ondan önce gelmişti kara çocuk.
Küçük kız yavaşça ona yaklaştı ve tam korkutacakken, arkasını gülerek dönen çocukla kaşları çatıldı.
"Ya hayır ya! Ne güzel korkutacaktım seni! Nereden anladın benim geldiği mi? Hiç ses çıkarmadım halbuki..." dedi ilk başta sitemle çıkan ama sonlara doğru mırıltılı sesiyle küçük kız.
Kara çocuk gülümsedi şefkatle.
"Üzgünüm can suyum, ama kokun seni ele veriyor." dediğinde küçük kızın yanakları hafiften kızarmıştı. Zaten birde yokuşta çıkınca, üstüne utanmış, iyice kızarmıştı yanakları. Kara çocuk güldü onun bu haline.
Küçük kız konuşurken bile belli olan gamzesiyle konuştu. "Şey... Her neyse. Sen neden beni çağırdın buraya? Bugün kitap okuma günümüz değil, ama ben yine de kitabımızı getirdim. Ama sen söyleceğini söyle, sonra okurum kitabı sana." demişti konuyu değiştirip. Oğlan gülümsedi, anlamıştı utandığı için konuyu değiştirmişti.
"Doğru, bugün kitap okuma günümüz değil, ama sana birşey anlatmam lazım. Üstelik seni birileri ile tanıştıracağım." dediğinde küçük kız merakla ona baktı.
"Öyle mi? Kim peki?" dediğinde küçük çocuk salıncaktan kalkmış, küçük kızı oturtmuş, kitabı alıp, ağacın gövdesine koymuş ve küçük kızı sallamaya başlamıştı. Küçük kız 11 yaşındaydı, kara çocuk ise 17 yaşındaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hapsolmuş Çığlıklar
JugendliteraturHerşey, Ayça'nın sadece hava almak için çıktığı zaman olmuştu. Sadece hava almak için çıktığı bahçede kaçırılarak, kendini bambaşka bir yerde, yanında dört kişiyle bulmuştu Ayça. Nereden bilebilirdi ki bu dört kişiyle arasında olan bağın geçmişe da...