Selam! Açın kapıları! Tak tak tak! Ben geldiiiimmmmm!
Nasılsınız? İyi misiniz?
Hayat nasıl gidiyor? Benim hiç güzel gitmiyor.
Bölüm biraz geç geldi ama hem yazacak fırsatım olmadı hem de birkaç olay oldu, kusura bakmayın pırlantalarım!
Siziiiiii çoookkk seviyorummmm ve sizii bölüm ile baş başa bırakıyoreeee 😘🍀
Bölüm şarkısı: Göksel: Acıyor🍀🌑🍀🌑🍀🌑🍀🌑🍀🌑
Sabahın ilk ışıkları ile kuşlar cıvıldarken, hava çok güzel görünüyordu. Hava güzeldi çünkü, güneşin doğuşu, havanın hafif esintisi, serinliği, kuşların cıvıltısı küçük kızın kulaklarını doldurup, saçlarının hafif esinti sayesinde uçuşmasını keyifle hissediyordu.
Küçük kız, sabahın 6:00' da kalkmış, dışarıyı izliyordu. Tabi yanı başında onu izleyen yaşlı adamdan habersizdi.Yaşlı adam, her sabah erken kalkar, bahçesinde bu güzel havayı solurdu. Lakin dikkatini hep bu küçük kız çekerdi. Bu dikkat çekme kötü manada değildi. Yaşlı adamın dikkatini çeken şey; gözlerinin öylece karşıya bakarken bazen dolması, bazen büyük bir acının yerleşmesi, bazen hasret kalmışcasına bakması, bazen de sıkıntıyla gözlerinin kısılmasıydı. Sanki küçük kız, çok büyük bir acı çekiyormuş da bu acı onu asla uyutmuyor,onu dışarıya atıp, içindeki çığlıkları dudaklarından değil de, gözlerinden gökyüzüne akıtıyormuş gibiydi. Bu da yaşlı adamın dikkatini çekiyordu. Ha, birde her zaman yanında olan okuma kitabını unutmamak lazım. Yaşlı adam bir iki dakika daha küçük kızı izlerken dayanamayıp seslendi küçük kıza. Küçük kız öylece dışarı bakarken yaşlı amcanın sesiyle irkildi.
"Yine mi kalktın sabahın köründe? Neden diğer çocuklar gibi uyumuyorsun? Her sabah burada, bu ağacın altında duruyorsun? Üstelik elinde hep aynı kitap var." dedi huysuz sesiyle. Küçük kız dolan gözlerini kırpıştırıp döndü.
"Efendim?" dedi cansız sesiyle. Yaşlı adam şaşırdı küçük kızın ses tonunu duyunca. Sanki acı çeker gibiydi ses tonu. İçi gitti yaşlı adamın. Kaç yaşındaydı bu küçük çocuk? 9? 10? 11? Kaç yaşındaydı?
Yaşlı adam evinin çitlerini aşıp küçük kızın yanına gidip oturdu ve sırtını ağaca yasladı.
"Neden buradasın? Ne zaman bu saatlerde dışarı çıksam buradasın, bu ağacın altında. Senin yaşındakiler uyur, ama sen buradasın ve her sabah aynı kitabı okuyorsun, neden?" dedi yaşlı adam. Küçük kız acıyla gülümsedi.
"Uyuyamıyorum ben, neden bilmiyorum ama uyuyamıyorum. Onun için buraya gelip oturuyorum. Neden hep bu kitabı okuyorum, bilmiyorum ama bana hem iyi gelip, hem de acı veriyor ama yine de okumaktan vazgeçmiyorum, geçemiyorum." dedi küçük kız kısık sesiyle.
Yaşlı adam birşey demedi. Sustu. İkisi öylece susup gökyüzünü inceledi.
"Dilhun gibi bakıyorsun," dedi yaşlı adam. Küçük kız adama anlamsızca baktı. Kızın bakışlarını gören yaşlı adam devam etti konuşmasına. "Dilhun, ne demek bilir misin küçük kız?" dedi yaşlı adam. Küçük kız başını iki yana salladı. "Hayır efendim, bilmiyorum. Ne demek? " dedi yine kısık sesiyle. Yaşlı adam burukça gülümsedi ve bakışlarını gökyüzünden ayırmadan konuştu.
"Dilhun, içi kan ağlayan, çok kederli, üzüntülü demek. Senin bakışların aynı dilhun gibi," dedi ve bakışlarını küçük kıza çevirdi. "Neden öyle bakıyorsun hep?" dedi sözlerini tamamlayarak. Küçük kız baktı yaşlı adama, sadece baktı. Küçük kızda bilmiyordu ki bunun nedenini. Sadece acı vardı içinde. Nedenini bilmediği, ya da unuttuğu bir acı vardı içinde. Yaşlı adam anladı bu anlamsız acıyı ve gözlerine yeşeren hüzünle bakışlarını çevirdi gökyüzüne.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hapsolmuş Çığlıklar
Teen FictionHerşey, Ayça'nın sadece hava almak için çıktığı zaman olmuştu. Sadece hava almak için çıktığı bahçede kaçırılarak, kendini bambaşka bir yerde, yanında dört kişiyle bulmuştu Ayça. Nereden bilebilirdi ki bu dört kişiyle arasında olan bağın geçmişe da...