Adımlarım hızla mahalleyi terk ederken elimi kalbimin üzerine koydum.
Tesadüf müydü, yoksa kasıtlı mı?
Neyin ne olduğunu çözemeyecek kadar uyuşmuştu beynim. Bir süre sonra binadan içeriye girdiğimde hızla merdivenlerden yukarıya çıkarak dairemin önüne gelerek kapıya vurdum.
Aşkın şaşkınlıkla kapıyı açtığında, ''erken geldin.'' Diye fısıldadı. ''Kapıda mı kalsaydım Aşkın? Sana iki saat vermiştim diye hatırlıyorum.''
Aşkın bir adım öne çıkarak kapıyı az mesafe kalacak şekilde kapattığında yalvarırcasına, ''ya def ol git mi diyeyim adama?'' dedi. Bir iki saniye durduktan sonra, ''tamam, diyebilirim, bende öyle potansiyel var ama, ayıp olur benim koca ayıma ya.'' Dediğinde bir anlığına her şeyi unutup yüzümü buruşturdum. ''Koca ayım mı? Sen gerçekten sapıttın.''
Omuz silkti. ''Âşık olunca görürsün sen. Kötü kadın.'' Gözlerimi devirerek derin bir soluk verdim. ''Peki, pes ediyorum. İnan annemler nerede bilmiyorum ama...''
''Kendi evlerindeler, hâlâ gelmediler. Nereden öğrendin diye sorma.'' Hızlı hızlı konuştuğunda şaşkınlıkla ona baktım. ''Emin ol artık sormayacağım.'' Kendimi toparladıktan sonra, ''ama sana bir saat daha veriyorum Aşkın, bir saatin sonunda o koca adamı evimden def et.'' Dedikten sonra arkamı dönmüş ve merdivenlerden aşağıya inerek binanın girişine gelmiştim.
Gidecek bir yerim yoktu. Kafeye gitmek istiyordum ama orada tek başıma kalacak cesaretim yoktu, tükenmişti.
Binanın girişindeki karları ellerimle temizledikten sonra yere oturdum. Kafamı duvara yaslamış dizlerimi kendime doğru çekmiş sokak lambasından süzülen kar tanelerini izliyordum. Dudaklarımdan kaçan titrek bir nefes ile düşüncelere daldım.
Yalnızdım, yapayalnızdım. Bu zamana kadar Ahu ve Tarkan sayesinde bu duyguyu çok fazla yaşamamış birisi olarak bir anda böyle bir şeyin içine düşmek beni zorlamıştı.
Yalnızlık, dışarıdan güzel gibi gözükse de koca bir karanlıktan başka bir şey değildi. Beni tüketen bir şeydi. Şimdi anlıyordum insanların neden kolay kolay gülmediklerini. Acıları vardı çünkü. Yalnızlık kadar insanlar da acı veriyordu onlara.
Sende kötülük yaşamadın mı Hare?
İç sesimin bana seslenişi ile dudaklarımın arasından titrek bir nefes daha çıkarken nefes almakta zorlanmıştım. Elim göğüs arama giderken oraya bastırdım.
Yapma, diye fısıldadım kendi kendime. Beni bir daha bu girdaba sürükleme. Gözlerimi kapattığımda bir hıçkırık ile bir gözyaşı daha süzüldü gözlerimden.
''Yardım edin!''
Yutkunmakta zorlanırken o gür, iğrenç ses yankılandı zihnimin duvarlarında.
"Kurtulmaya çabalama!"
Boğazım yırtılırcasına attığım çığlık boş sokakta yankılanırken ellerimi yüzüme kapatıp ağlamaya başladım.
Yalnız kalmak bana iyi gelmiyordu, geçmişimi önüme sürüyordu. Ailemden görmediğim kötülüğü, insanlardan tatmak tarifi olmayan, acı verici bir duyguydu.
Uzun zaman olmuştu kendi mahkememi kurmayalı. Uzun zaman olmuştu o mahkemede kendi müebbet cezamı vermeyeli.
Omzuma dokunan el ile kafamı kaldırdığımda Alp'in endişe dolu gözleriyle karşılaştım. Karşıma oturup endişeyle yüzüme baktı. ''İyi misin? Ben çığlığını duyunca...''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazinin Numarası
Ficção AdolescenteBu savaştı. Beni sevdiğini iddia edip beni oynadığı oyunla kendisine çekmeye çalışan Akalp ile benim savaşımdı. Bu savaş, Akalp ile Hare'nin savaşıydı.