''Aç ağzını, geri zekalı.''
Tarkan'ın gözlerini devirerek kurduğu cümleyle acıyla yüzümü buruşturarak ağzımı araladım ve sıcak, tatsız hastane çorbasının mideme gitmesine izin verdim. ''Gerçekten çok kötü tadı.'' Mırıldanışım ile köşedeki koltukta bacaklarını uzatarak, bacaklarını birbirinin üzerine atmış, el tırnaklarına törpü yapan Ahu göz ucuyla bana baktı. ''Tamay mıdır nedir, o getirecek sana, ağzına layık bir çorba.''
Kazanın üzerinden ne kadar geçmişti bilmiyordum çünkü uyanalı birkaç saat olmuştu. Akalp benden önce uyanmıştı fakat ikimizde ayağa kalkamıyorduk, yasaktı. ''Onu ne zaman ortadan kaldıracağız?'' Ahu'nun sorusu ile Tarkan kaşığa doldurduğu çorbaya üfledikten sonra bana uzatırken, ''hiçbir zaman.'' dedi.
Kaşlarımı çatarak dudaklarımı aralamadığımda Tarkan derin bir soluk vererek sabrının sonuna geldiğini belirtti. ''Yemin ediyorum yaralı falan demem bir çakarım amele sülüğü gibi yapışırsın yere. Aç ağzını.'' Ağzımı araladığımda, ''aferin,'' diyerek çorbayı dudaklarımla buluşturdu. ''Kaldırmayacağız çünkü şu an zaten canıyla cebelleşiyor adam. Kaburgaları kırılıp iç organlara batmış, kaç defa iç kanama geçirdi. Şu an yaşaması bile mucizeyken karışmayacağız, bırakacağız eceliyle geberecek.''
''Böyle ölmesine izin vermeyeceğim.'' Mırıldanışım ile Tarkan öfkeli bir soluk vererek elindeki kaseyi komodine bıraktı. ''Ben sana ne desem de anlamayacaksın Hare, o yüzden ben siktir olup gidiyorum.'' Kapıyı açıp dışarıya çıktığında Ahu'ya döndüm. ''Peşinden git.'' Derin bir soluk vererek ayağa kalktı. ''Merak etme ben onu iki cilveyle sakinleştirir getiririm.'' Gülerek söylediği şeylerin ardından odadan çıktığında üzerime bakındım. Vücudumun bazı yerlerinde sargı vardı ve sargılardan bazıları kanlanmıştı. Henüz acı hissetmiyordum çünkü doktorun dediğine göre serumda ağrı kesici vardı.
O sırada odanın kapısı açıldığında Tarkan ve Ahu'yu beklerken, Agâh Poseidon'un gelmesini beklemiyordum. ''Geçmiş olsun gelin hanım. Nasılsın?'' Söylediği cümle bile o kadar itici geliyordu ki kusabilirdim iticiliğinden. ''Seni görmeseydim daha iyiydim. Ne işin var burada?'' Sertçe söylediğim sözler ile gülerek yanıma geldi.
Sandalyeyi çekip oturduktan sonra bastonunu yanına koydu. ''Torunumla gelinimi görmeye gelmiş olamaz mıyım?'' Diyerek elini, kolumun sargılı kısmına koyarak sıktığında acıyla dişlerimi sıktım. Gözlerimi onun üzerinden çekmezken gülerek, ''n'oldu, acıyor mu?'' dediğinde dişlerimi sıkmaya devam ederek, ''acımıyor.'' dedim. Daha sıkı tuttuğunda acıyla inledim. Sargı bezi kanlanmıştı. Gülüşü kahkahaya dönerken ayağa kalktı. ''Aynı annesi gibisin. O da böyleydi, ama karşımda daha acizdi. Sen bana meydan okuyorsun ve seni öldürme isteğim daha da artıyor.'' Hırsla söylediği cümleyle cebinden bir şırınga çıkarttı. ''Bu zehirle seni acı çektire çektire, halisülasyonlarla öldürebilirim.''
''O zaman elinden geleni ardına koyma,'' dedim öfkeyle ona bakarken. ''Çünkü eğer beni öldürmeden çıkarsan senin ecelin ben olacağım.'' Şırıngayı hızla şah damarımın üzerine getirdiğinde güldüm. ''Bu odadan ya sen ölü çıkacaksın, ya da ben, Agâh Poseidon.'' İğnenin ucunu boynuma bastırırken kapının açılmasıyla hızla koluna vurarak iğnenin düşmesini sağladıktan sonra yatağıma bıraktığı bastonu ayak bileğine geçirerek dikkatsizliğinden faydalanıp onu yere düşürdüm.
Acıyla inlediğinde, ''hare!'' dedi Tarkan hızla kapıyı kapatırken. Serumu kolumdan söküp atarken yaralarımın acımasına rağmen yataktan kalktım. Ayakta durmakta zorlanıyordum. Yerdeki şırıngayı alarak yere eğildim. Hızla şırıngayı boynuna sapladığımda içindeki sıvıyı enjekte ettim. Agâh Poseidon şaşkınlıkla gözlerini irileştirdiğinde aynı tepkiyi Tarkan da verdi. ''Hare, ne yaptın!?''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazinin Numarası
Ficção AdolescenteBu savaştı. Beni sevdiğini iddia edip beni oynadığı oyunla kendisine çekmeye çalışan Akalp ile benim savaşımdı. Bu savaş, Akalp ile Hare'nin savaşıydı.