Dokunuşlarının etkisinde kalmak istemiyordum. Kendimi geri çekmeye çalışırken belimdeki elini bastırarak bedenimi kendi bedenine bastırdı. "Yapma!" dedi acıyla inleyerek. "Bana bunu yapma!"
Ellerimi yumruk yaparak göğsüne vurdum. Yumruklarım göğsünü bulurken, "ben mi yapıyorum? Ben mi? Bizi bu hale getiren sensin! Artık bunun farkına var!" dedim öfkeyle bağırarak.
"Abi!"
"Hare!"
Aşkın ve Barın'ın bağırışıyla Akalp'in dikkati dağılıp belimdeki eli gevşerken hızla ondan uzaklaşıp koşmaya başladım. "Polislerle birlikte o Tarkan denilen herif geldi, çabuk sığınağa girin!" Barın'ın söyledikleriyle kurtulacağım için sevinirken gülüyordum. Ama, ağlıyordum da.
Neden ağlıyordum?
Kurtulacağım, sevinmem lazım.
Duygularımın çöktüğünü hissederken arkamdan bana sarılan eller ile çığlık attım. "Bırak!" Kalbim yaralı bir kuş misali çırpınırken kolları sımsıkı kavradı beni. ''İstesem de yapamam, kalbime...'' derin bir soluk verdi. Soluğu enseme temas ederken ürpermiştim. ''Ne kalbime ne de aklıma söz geçiremem ben. Konu sen olunca, konu hasret olunca beni yöneten şey kalbim oluyor.''
Beni kolayca kaldırıp sırtına atarken çırpınmadım. Kurtulmaya çalışmadım. Nedenini bilmiyorum, ama sadece onun kokusuyla yaşamak istedim o an.
Sanki bir tek o yaşatabilirmiş gibi.
''Çabuk şuraya girin, polisler evi talan ediyor. Sesinizi çıkartmayı bırakın gerekirse nefes bile almayın.'' dedi ileriden bağıran Barın.
''Yok ölelim amına koyayım. Siktir git şuradan.''
Öylece ormanı beyaza bürüyen kar tanelerini izledim. Bakışlarım gökyüzüne çıktığında kar yağışının getirdiği bir kızıllık vardı. Akalp'in girdiği yere indiğimizde beni yere indirip kapıyı kapattı. Yer altındaydık. Tek oda bir yerdi ama çok genişti.
Su şişelerinden birisini çıkartıp bardağa boşalttıktan sonra suyu içtikten sonra, ''üzerini çıkart, ıslanmışsın hep kar yağışından.'' dedi. ''Gerek yok.'' dedim onunla inatlaşarak. Ne gerek vardı?
''Kaç saat önce bayağı bir cesurdun kıyafet çıkartma konusunda, şimdi ne oldu? Hayırdır?'' Yandan bir şekilde ona bakarken, ''bu seni hiç alakadar etmez.'' dedim. ''İstediğim yerde soyunur, istediğim yerde giyinirim. Asıl sana ne?'' Bardağı sertçe lavabonun içine bıraktıktan sonra, ''çıkart şu üstünü.'' dedi bana bakmadan.
Arkasını döndükten sonra hâlâ aynı durduğumu gördükten sonra, ''ya sen benim sınavım mısın be kadın?! Gebereceksin diyorum! Zatüre mi olmak istiyorsun?'' diye bağırdığında, ''bağırma bana!'' diyerek bende ona çıkıştım.
''Ölürsem de üzülmezsin sen! Daha kendi canından bir bebeğin ölüsüne üzülmeyen bir adam, ne anlasın ölüm acısını?!''
Durdum.
Daha küçücük bir yaşta annesini ve babasını kaybetmiş bir adama ölüm acısından ne anlarsın demiştim...
İğrendim, tüm benliğimden.
Tiksindim, ona bu cümleleri söyleyen dilimden.
''Haklısın, ben ne anlarım ölüm acısından? Şunu iyi bil Hare, aradan ne kadar zaman geçerse geçsin ben onun ölümüne üzülmeyeceğim.'' Yutkunamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazinin Numarası
Fiksi RemajaBu savaştı. Beni sevdiğini iddia edip beni oynadığı oyunla kendisine çekmeye çalışan Akalp ile benim savaşımdı. Bu savaş, Akalp ile Hare'nin savaşıydı.