Önümdeki yemeği didiklerken Akalp'in bakışlarını üzerimde hissetsem de onunla konuşmuyor, göz teması kurmamaya özen gösteriyordum. ''Ye artık şu yemeği.'' Diyerek homurdandığında bir şey demeden sandalyemi geri iterek, ''ellerine sağlık Barın.'' diyerek arkamı dönüp odama ilerledim.
Kapı kulpuna asılarak açılmasını bekledim ama açılmadı. Derin bir soluk vererek günler, hatta haftalar sonra ona döndüm. ''Bu mudur? Benimle böyle mi iletişim kuracaksın? Aç şu kapıyı!''
Kaşığına doldurduğu pirinç pilavını dudaklarının arasına gönderdikten sonra kafasını salladı. ''Aynen öyle. Şimdi otur yemeğini ye, ancak öyle girebilirsin o odaya.'' Gözlerimi kapatarak derin bir soluk verdim. ''Yemeyeceğim. Aç şu kapıyı!'' Omuz silkerek sırtını sandalyeye yasladı. ''Keyfin bilir, ama sen her yemekten yiyene kadar o kapı açılmayacak.''
''Yeter!'' Çığlığım odada yankılanırken, ''siktiri boktan bir not aldın diye iki haftadır buradayım! O not yüzünden ölmeyeceğim ben, anladın mı? Ölen bir insanı daha ne kadar öldürebilirler? Söyle bana, ne kadar!?'' diyerek bağırmaya devam ettim.
''Tahmin edemeyeceğin kadar.'' Nötr ses tonu ile ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. ''Benim bir hayatım var, beni sonsuza kadar burada tutamazsın! Ve sana yeminim olsun ki en ufak bir anını kullandığım anda buradan kaçacağım. Kaçtığım anda da ömrünün sonuna kadar beni göremeyeceksin!''
Aşkın büyük bir hüzünle abisine bakarken Barın ayağa kalkarak yanıma geldi. Eli belime yerleşirken, ''gel dışarıya çıkalım, sakinleş biraz.'' dedi. ''Dışarıya çıkabilir miyim sahip!? Ona iznin var mı!?''
''Sınırını zorlama.'' dedi hâlâ büyük bir sakinlikle gözlerime bakarken. Güldüm. ''Ne olabilir? En fazla ne yapabilirsin bana!?''
Göğsüm hiddetle kalkıp inerken o da aynı hiddetle ayaklandı. ''Bitmedi amına koyduğumun öfkesi, bitmedi!''
Gürleyişi ile Aşkın da ayağa kalkarak onun önüne geçerken, ''bitmeyecek! Ben ölene kadar bu öfke dinmeyecek!'' diyerek ona karşılık verdim.
''Bıktım Hare, bıktım! Ne ya bu? Ne!? Ben, sen yaşa diye çabalarken senin ölmek için çabalaman yoruyor beni!'' Kapıya ilerleyerek kapıyı açtı. ''Git! Ölmek için bu kadar çabalıyorsan git Hare!'' Hızla askılıktan montumu üzerime geçirirken, ''tükendim lan tükendim!'' diye bağırarak masanın üzerindeki her şeyi yere fırlattı. ''Bitmedi, amına koyduğumun öfkesi bitmedi!'' Aşkın ağlayarak abisini sakinleştirmeye çalışırken, Barın omzunun üzerinden onu izliyordu derince.
Elim montumun yakasında dururken gözümden bir damla yaş süzüldü. Bu sefer kendim için değil onun için ağlıyordum. ''Gebertemedim! O orospu çocuklarını şu toprağın içine sokamadım!'' Bana döndü. ''Kıyamadım lan, kıyamadım! Sen beni o parmaklıkların ardında görüp de kahrol istemedim! Allah'tan af dileyip, ilk önce kendi cenaze namazımı kılacaktım ben! Ondan sonra da o orospu çocuklarının canını alıp sokacaktım bu toprağa!''
Yeşil harelerini mavi harelerimden ayırmadan bana yaklaştı. ''Sana kıyamadım! Senin her daim öldürdüğün bu adam sana kıyamadı!'' Yutkunamadım. Usulca ağladım. Arkasına dönüp eli yüzünü sıvazlarken, ''ağlama,'' dedi kendini sakinleştirmek istercesine. ''Sakın. Beni bu hale getiren sen olmana rağmen ağlama.''
Kafamı yan tarafıma çevirip elimi ağzıma kapatırken dayanamayacağımı anlayarak kendimi dışarıya attım. Koşarak ilerlesem de dayanamayarak karların üzerinde diz çökerek haykırırcasına ağladım.
''Hare!'' Bağırışı ile kendimden nefret ettim. Onu bu hale getiren kendim olmama rağmen hâlâ beni düşünüyordu.
Bu beni kahrediyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mazinin Numarası
Ficção AdolescenteBu savaştı. Beni sevdiğini iddia edip beni oynadığı oyunla kendisine çekmeye çalışan Akalp ile benim savaşımdı. Bu savaş, Akalp ile Hare'nin savaşıydı.