Taehyung
Son bir kaç gündür, dördümüz bir takılıyorduk. Zamanın nasıl geçtiğini bile anlamıyorduk. Artık resmi olarak sevgili olduğumuz için üniversitenin en çok konuşulan çifti olmuştuk. Ta ki, babası üniversiteye gelip Yoongiyi götürene kadar.
Ben yanında yoktum tabi. Yutayla dersten çıktıklarında, babası gelmiş müdürle konuştuğunu ve tedavisi için amerikaya göndereceğini söyleyip götürmüş.
Yoongi baya direnmiş ama babası oyunculuğunu çok iyi konuşturduğu için -ki, Yuta bana gelip adamın aslında iyi biri olduğundan bahsetti- Yoongi de Yutaya gitmeden önce görüşmemiz gerektiği hakkında bir şeyler söyleyip gitmiş.
Ve ben şimdi, alelacele hava alanına gelmiştim. Son iki saatte yaşadığım duygu değişimlerini asla başkalarına anlatamazdım. Geçte olsa kazandığım aşkın, huzurun, mutluluğun göz göre göre uçup gitmesini izleyecektim.
Oturduğum koltuktan kalkıp ireli geri yürümeye başladım. Nerede kalmışlardı acaba? Yoongi bana mesajda burayı konum atmıştı. İçim içimi yiyordu resmen.
Tam telefonu çıkarıp saate bakacakken, uzakta yoongiyle ailesini gördüm. Yani başında duran kuzeni bana el kol hareketiyle bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Galiba saklanmamı falan istiyordu.
Bende arkamı dönüp onlardan biraz daha uzakta olan koltukların arkasına geçtim. Onlar da biraz daha durduktan sonra, gittiler. Sadece yoongiyle kuzeni kalmıştı şimdi.
Oturduğum yerden kalkıp yanlarına doğru hızla ilerledim. Yoongi beni gördüğü anda koşar adımlarla yanıma gelip kollarını boynuma doladı. Anında gözlerim kuzenini bulurken, bizi anlayışla izlediğini gördüm.
"T-tae, b-en gitmek istemiyorum. Senin yanında daha iyi hissediyorum. Lütfen gitmeme izin verme"
Gözlerinden akan yaşlar boynumu ıslatıyordu. O güzel gözlerinin daha fazla ıslanmasına gönlüm el vermedi. Ellerimi saçlarından geçirip,
"Göndermeyeceğim seni merak etme. Kimse bizi ayıramaz."
Bana daha da sıkı sarıldığında, gözüm yeniden Yeonjuna kaydı.
"Taehyung, iki dakika konuşabilir miyiz?"
Kafamı sallayıp, istemeden de olsa ayrıldım sevgilimden. Yeonjunun peşine düşüp yoongiden uzaklaştım.
"Çok vaktimiz yok birazdan uçak kalkacak. Evet uçak bakma bana öyle. Yoonginin durumu sandığın gibi, ya da Yoonginin sana söylediği gibi iyiye gitmiyor. O yüzden amerikaya gidip tedavi görmesi şart. Lütfen onun iyiliği için izin ver gitsin."
O konuştukça, gözlerimden yaşlar akıyordu. Ama asla sesimi çıkaramıyordum. Uzaktan bizi seyreden sevgilime baktım. Umutla bekliyordu kendisini bırakmayacağım diye. Ama onun iyiliği için onu bir süreliğine bırakmak zorunda kalacaktım.
"Bak biliyorum babası sizi ayırmak için fırsat kolluyordu. Onun için bu güzel bir fırsat. Ama siz bir birinize olan aşkınızı kaybetmediğiniz sürece, babası onu uzaya bile gönderse fayda etmez"
Dediklerini dinledikten sonra, yanağıma düşen yaşları silip Yoongiye taraf yürüdüm.
Ellerimi uzattığımda, bekletmeden ellerimi tuttu. "Gidiyor muyuz?" Bir kez yutkunup, "Gidiyorsun sevgilim. Bak bir süreli-"
Ellerimi bıraktığında, boşluğa düşmüş gibi hissettim. Dolu gözlerle son kez yüzüme bakıp, uzanıp dudağımdan öptü.
"Seni çok seviyorum. Ve sana o kadar güveniyorum ki, bencillik yapmayıp beni göndereceğini biliyordum. Ve ben gelene kadar başkasına bakma olur mu?"
Konuşamıyordum. Çünkü konuşmak için ağzımı açsam, ağlayacağımı biliyordum. Söyledikleri içime oturuyordu. O beni çok güzel seviyordu ve ben buna layık biri değildim.
"Uçak kalkma vakti geldi. Kendinize dikkat edin. Söz veriyorum iyileşip geleceğim."
Bavulunu sürükleyerek uçak pistine doğru yol aldı. Ellerimle yüzümü sıvazlayıp,
"Seni çok seviyorum, meleğim. Ve her zaman seni bekleyeceğim"
Diye haykırdım arkasından.
Ve uçak kalkışa geçene kadar orada öylece bekledim. Şimdiden özlemeye başlamıştım minik kedimi. Umarım sapasağlam dönerdi geri.
Happy birthday, kediiimmmm
Neyse artık sonlara doğru yaklaştık. Ve benim bipolar beynim finalde yunkiyi öldürürse çok üzülür müsünüz?
Öyle bir düşüncem yokta, hani olur da öldürürüm diye soruyorum? Bu yazarınızı yalnız bırakır mısınız öyle acımasızlık yaparsam?